Mâide Suresi'nin ikinci ayetinde geçen “Hem iyilik ve takvâ üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın, hem Allah'tan sakının! Şüphe yok ki Allah, azabı çok şiddetli olandır” bölümünü okuyunca, ister istemez derin düşüncelere daldım.

Aslında günlük hayatın, yaşadığımız olayların hay huyuna, yoğunluğuna, telaşına kendimizi ne kadar da fazla kaptırıyoruz.

Gündemimizde olmaması gereken pek çok şey gündemimize oturmuş. Asıl yapmamız gereken pek çok iş varken, bir sürü lüzumsuz işlerle uğraşıp duruyoruz.

Kendimizi kurtaramamışken, ülkeyi hatta dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz. Kendisini, ailesini ve çocuklarını yönetemeyenler âleme nizam ve düzen vermeye çalışıyor.

Dünyalık işlerin içinde yok olup gidiyoruz. Bakıyorum da herkes siyaset yapıyor, herkes sağlıktan anlıyor, herkes spor konusunda uzman, herkes dini konularda hassas ve bilgi dolu. Ağzı olan her konuda konuşuyor. Ama sonuç yok.

Oysa ayette belirtildiği üzere hepimiz iyilik ve takvâ konusunda yardımlaşmalı, kötülük, günah ve düşmanlık konusunda asla ve asla yardımlaşmamalı değil miyiz?

Her şeyden önce bu ayet bize mi hitap ediyor? Bize hitap ediyorsa bizden ne istiyor? Ne yapmamızı, nasıl olmamızı istiyor? Ya da böyle bir ayeti hiç duyduk mu? Bu ayeti duyduysak emrine uyduk mu?

İyilik nedir, takvâ nedir? Kötülük, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmak nedir?

Hangi konularda yardımlaşıyoruz ya da yardımlaşmıyoruz?

İyilikte ve takvâda yardımlaşmak, düşmanlık ve kötülükte, günahta yardımlaşmamak bir İslâm Toplumu'nun temel dokusunu, temel mayasını oluşturmaktadır.

Öyleyse iyilik ne? Takvâ ne? Kötülük, günah ne, Düşmanlık ne? Takvâ, iyilik üzere olmak, Allah'tan sakınmak korkmak ve dengeli, kulluk şuuru içinde yaşamak. Yani ölçülü davranmak.

Bu ayet bize, bir iyilik, bir takvâ toplumu olmamızı emrediyor. Bir düşmanlık, bir kötülük, bir günah toplumu olmamızı istemiyor ve yasaklıyor.

Yani gündemimiz iyilik ve takvâ olmalı, iyiliği ve takvâyı kuşanmalıyız.

İyiliği ve takvâyı çoğaltmalıyız. Bir iyilik iklimi ile donanmalıyız. 

Kötülükten, günahtan, kötü insanlardan, kötü örnek olmaktan, kötülüklerle anılmaktan, günah işlemekten şiddetle kaçınmalıyız.

 Düşmanlık da öyle... Kime, niçin düşmanlık yaptığımız da çok önemli. Allah için sevmeli, Allah için düşmanlık yapıp buğzetmeliyiz.

Şimdi insanlar futbol takımı tutan fanatikler gibi davranıyorlar. Siyasi parti taraftarları gibi hareket ediyorlar. Kendi partisinden, kendi tuttuğu futbol takımından biri, iyi de olsa kötülüyorlar. Ona düşmanlık besliyorlar.

Kötü bir insanı da kendi partisinden olduğu için, kendi takımını tuttuğu için baş tacı yapıyorlar, omuzlara kaldırıp gezdiriyorlar. İyi insanlara düşmanlıkta bir araya gelip, hep beraber küfrediyorlar. Kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmış oluyorlar.

Ölçü kaçıyor, denge kaçıyor.

Oysa düşmanlık şeytana ve nefse olacaktı. Oysa düşmanlık, zalimlere ve hainlere olacaktı, olmuyor. Oysa düşmanlık, gerçek düşmanlara karşı yapılacaktı, yapılmıyor.

Şimdi moda haline gelmiş bir “Erdoğan Düşmanlığı” ve bu düşmanlıkta yardımlaşanlar, birleşenler, bir araya gelip ortak hareket edenler var.

Erdoğan Düşmanı bir cephe halinde ortak çalışıyor. Başımıza gelen bütün belâ ve musibetleri O'na bağlıyor. Düşmanlık gözlerini kör etmiş. Birinin başına taş düşse onu da O'ndan bilecek hale gelmiş, zırlayıp duruyor. 

Bu Cephe'de yer alanlar, bana kötülükte ve düşmanlıkta yardımlaşanları hatırlatıyor.

Ve bu Cephe'de inanan, inanmayan, dinli, dinsiz, bölücü, ulusalcı, millî görüşçü, milliyetçi, paralelci, yerli, yabancı pek çok haymatlos yer almış, at koşturuyor, kılıç sallıyor, kalem oynatıyor.

Kimse Erdoğan'ı sevmek zorunda değil. Ama bu, O'na sövmeyi, hakaret etmeyi de gerektirmez. Eleştirebilirsin, kızabilirsin, öfke de duyabilirsin, ama sövüp sayamazsın.

Evet, düşmanlıkta ve kötülükte yardımlaşan bu insanlara Erdoğan, “Kendisinin de ölümlü bir insan olduğunu, hata yapabileceğini, yanlış yapabileceğini” söylese de, onlar ısrarla O'na “Tiran, Diktatör, Zalim, Yezit, Firavun” demeye devam ediyor.

Siyasî bağnazlık, at gözlüğü gibi gözlerin önünü kapatıp, geçekleri görmeye engel olmuş. Ölçü ve denge uçup, gitmiş.

Bu da, bir başka kibir olmuyor mu?

Bu gibi davranışlarımız “Bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin” ilâhî emrine biraz ters düşmüyor mu?

Hayırlı, bereketli, sevgi dolu Cuma'lar!

 

                                                        GÜNÜN SÖZÜ

TAKVÂ, KORKU VE ENDİŞE ÜZERE YAŞAMAK DEMEKTİR AYNI ZAMANDA. TIPKI KORUYUCU HEKİMLİKTE OLDUĞU GİBİ. YANİ OLMAYAN HASTALIĞA TEDBİR ALMAKTIR.

                                                                                           Nureddin Yıldız