Yaşadığımız ülkenin en önemli kaynağının gençliği olduğunu öne sürerek söz hakkı istiyorum. Basın mensupları olarak “Ankara´da Cumartesi sabahının kana bulanmasını nasıl nereden okumalıyız? “Sorusunun cevabını arıyoruz. 

İnsanlar olayları her zaman kameraların ve fotoğraf makinelerinin kadrajı kadar görüyor. Kimse kadrajın dışında kalanlar hakkında fikir yürütmüyor.  Temmuz ayında Suruç patlaması gerçekleşmiş ve burada 30'dan fazla Sosyalist dernek üyesi vatandaş can vermiş olayla eş zamanlı olarak birçok yerde yürüyüş kortejleri oluşturulmuştu. İzleyenlerin unutabileceğine inanmadığım bir patlamaydı. İlginçliğini gitgide yitiren bir meseledir ki bu patlamaların organizatörleri aynı şekilde bu yürüyüşleri düzenliyorlar.  Bu hareketlerin künyelerinde hep “Barış” kavramı dile getiriliyor. Ve barış konulu gösteriler kana bulanıyor. Eli kanlı organizatörler-birileri onlara karanlık güçler derin devlet vb her şeyi diyor- şu mesajı veriyor, ”Biz bu ülkede barış istemiyoruz.”

Üstad Cemil Meriç´in bir cümlesi ile konuyu sürdürelim “Kendini yığın hâline getiren bir millet payidar olamaz.” Diyor,  Cemil Meriç . Türkiye´de ki ideolojik hastalıkların derinine de bu sözle ışık tutabiliriz. Bakın bu ülkeyi kan gölüne çevirenler ideolojik hastalığı olan herkesi terörize boyutlara getirebiliyor. 

Ortada bir gençlik ve birden çok gençlik yapılanması var. Gençliğin karnı aç ve içi boş. Sağ Sol hiçbir fark gözetmeden şu düşüncede hemfikir olalım : Gençler eğitilmiyor ,kullanılıyor. 

Sonuç olarak; Ankara´nın göbeğindeki patlamalara Suruç´tan bakalım hatta ODTÜ´den bakalım. Eşitlik ve Sosyalist masalları ile kandırılan gençler üniversitelerden toplanıyor yine aynı eller tarafından meydanlarda ateşe veriliyor.Bugün siyaseti değil insaniyeti kuşanalım ve gençleri kirli ellerden kurtaralım . Vesselam