Sessiz cümleler kuruyorum bu ara… Harfleri, kelimeleri yormuyorum. 

Bir denizin kıyısında… Yaşanmamış günleri bitiriyorum. Geleceğim bir gün kırık dökük cümlelerimin torbası sırtımda... Daha söyleyecek çok şey var. 

Kelimelerimin avuç içlerini kınaladım. Hani evlenecek kıza, askere, kurbanlık hayvana kına yakılır ya, kurban olsunlar diye sevdiklerine… Ben de sözcüklerimi kınaladım yüreğime sahip çıksınlar diye…

Gidenler gider de geride hep bir ânı bırakır. Aslında gidenler tam da o zaman gelmiştir yüreğimize… Sevgi tam bitti dediğinde gönle “merhaba” diyendir. 

Sahi “sevgi neydi?” bir hocamın da dediği gibi... Sevgi birlikte mutlu olmaktı. Bir olmaktı… bir sözde de söylendiği gibi; “İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile, başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor.”

Yağmur bakışlı insanlar tanıdım ben. Yağamazlar, içlerine akarlar, içten içe yananlar. Dudaklarındaki mührü ufak bir tebessümle saklayanlar... Bir hüzünlü hikâyenin yarım kalmışlarını simgeleyenler…

Sen sanırsın ki bütün palyaçolar mutlu… Bütün gülen insanların hayatı güzel… Her yüzü gülen seni gerçekten seviyor?..İnsan işte bir zübde-i âlem…(kâinatın özü olduğunu ve onda ne varsa aynı oranda insanda da bulunduğu anlatılır.)

Ah benim güzel yüreklim… Öyle gülümsemeler vardır ki elini yüreğine koyup, “üzülme hallederiz” der gibi olgun bir sevgi ile dolu, yarı hüzünlü bir masaldan fırlamışçasına mişli… Bazen sevinçlerimiz pamuk şeker tadında eriyip gidiyor. Bize yağmurlu bakışlar yadigâr.

Gitmeleri çoğalttım ben… Bir cam pervazında bakışlarım uzaklara doğru beni terk ediyor. Elindeki bavulda yarım kalan tebessümüm ve bir kaç hatıra… Bir yanım hep üşüyor. Sokak lambasının altındaki bir kaldırım taşı, kitap arasında unutulmuş bir gül dile gelse de anlatsa beni…

Suda unutulmaya yüz tutmuş kâğıttan gemileri batıralı çok oldu. Kim inanır ki bundan sonra mutlu sonla biten o çocuk masallarına… Hayat her hamlesinde bir yenilgi ile baş başa bırakıyor işte… 

Peki, sen kazandın hayat! Ben şah dedim, sen ise mat.

 Kaçmak istediğim duygulardan saklandığım kendime has bir mabete sığınıyorum bu aralar…Sessizliğimin gölgesinde hüzünlerimle karşı karşıya gelerek…En büyük destekçim ise kalemim oluyor. Kırık dökük cümlelerimin acısını bastırıyor yüreğimde…

Sahi kınalanan sevgiler ölünceye kadar bâki kalırdı insanın derininde demi?.. Yüreğe dokunmak, oradan bir yere sahip olmak; ufak bir tebessüme bakıyordu belki ama çıkmak?!

Misafir olurken kişi kendisi karar verir de kalkacağında ev sahibinden müsaade ister ya hani… Onun hesap; bir yüreğe buyur edildikten sonra oradan çıkmak hane sahibinin iznine bağlıdır. 

Mesafeler sadece özlemi azdırır. Onu sakinleştirmek ise gözler önüne inen bir beyaz perde de hatıraların canlanması ile sağlanır. 

Aman canım. Geldik gidiyoruz işte… Kimin umurunda ki zaten hayat… Gönülden gönle mesafe mi olurmuş?.. Biz “Size Şah damarınız kadar yakınım” diyen bir yaratanın yeryüzündeki halifesi, yüzyıllar öncesinde yaşamış bir Peygamberin sevgilisi değil miyiz? Kim demiş iki sevgi kapısının arasına sokaklar girer diye?..

Sevdiğiniz insanları hiçbir zaman kaybetmeyin. Daim olsun sevginiz. Selam ve dua ile…