5 – 7 Mayıs tarihleri arasında Uluslararası 21. Yüzyılda Hukuk Eğitimi Konferansı yapıldı. Türkiye Barolar Birliği, Atlanta's John Marschall School of Law ve Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından konferansa çok sayıda Türk ve Amerikalı bilim adamının yanı sıra bazı hukuk fakültelerinin dekanları, bir kısım baro başkanları, Adalet Bakanlığı temsilcileri, Adalet Akademisi temsilcisi, avukatlar, hâkim ve savcılar ile Barolar Birliği'nin bazı yöneticileri iştirak etti.
Konferansın 5 – 6 Mayıstaki ilk bölümü İstanbul'da, 7 Mayıstaki ikinci bölümü Ankara'daydı. Bizim de bir bildiri ile katıldığımız konferansta gözler YÖK temsilcilerini aradı. Ancak YÖK'ten katılım yoktu. Gönül isterdi ki hem akademisyenlerin hem hukuk fakültesi yöneticilerinin hem de uygulamanın içinden gelen meslektaşlarımızın bildirileri ile katıldığı böylesine önemli bir toplantıya YÖK temsilcileri de iştirak etsin. Hem YÖK'ün bakış açısını aktarsınlar hem de tarafların görüşlerini öğrensinler. Zira kim ne derse desin YÖK'ün oluru olmadan pek çok konuda adım atmak mümkün değil.
Konferansta Amerikalı bilim adamları da kendi ülkelerinde hukuk eğitiminde son zamanlarda bir gerilemenin olduğundan söz ettiler. Anlaşıldı ki bazı dertlerimiz ortak.
Türkiye açısından öne çıkan konular ise şunlardı:
Hukuk eğitiminde dört yılın yeterli olup olmadığı,
Nitelikli öğrenci ve öğretim üyesi sorunu,
Özellikle vakıf üniversitelerinde öğretim üyesi yetersizliği,
Uygulamalı eğitimin yapılamayışı,
Sınıfların kalabalık olması ve bu yüzden öğrencinin derse katılımının olmaması,
Çok sayıda hukuk fakültesinin açılmış olması,
Çağın talepleri karşısında hukuk müfredatını yetersiz kalışı,
Staj aşamasında karşılaşılan sorunlar ve gerek hâkimlik savcılık gerekse avukatlık stajından beklenen faydaların temin edilememesi
Katılımcıların neredeyse tamamı uygulamalı eğitimden yanaydı. Ancak özellikle kalabalık fakültelerde uygulamalı eğitimin nasıl yapılacağı sorusunun cevabını vermek pek de kolay değil.
Bir kısım hukukçular ve akademisyenler uzun zamandır hukuk fakültelerinin beş yıla çıkarılması gerektiği görüşünü dillendiriyorlar. Bazıları iki yılın sonunda başarılı olamayanlara adalet meslek yüksek okulu diploması verilmesinden yana.
Bu görüşe karşı çıkanlar da var. Doğrusu bu uygulamayı biz de doğru bulmuyoruz. Şahsi kanaatimiz dört yılın muhafaza edilmesi ancak tedrici bir geçişle, liselerden değil adalet meslek yüksekokullarından öğrenci alınması gerektiği yönünde. Böylece öğrenci belli bir hukuk alt yapısına sahip olarak hukuk fakültesine gelmiş olacak. Bu çözüm önerisi hukuk eğitiminin altı yıla çıkarılmış olacağı gerekçesi ile eleştirilebilir. Fakat ne yazık ki hiçbir işe yaramayan lise eğitimi dört yıldan üç yıla indirilirse öğrencilerin bir yıl kazancı olur. Öte yandan hukuk fakültelerinin bir kısmı hazırlık sınıfı ile birlikte zaten beş yıl. Bu hazırlık sınıfı uygulamasını da anlayabilmiş değiliz.
Katılımcıların tamamına yakını avukatlık sınavının getirilmesinden yana. Fakat bu sınav stajdan önce mi, yoksa sonra mı olmalı? Yoksa hem başlangıçta hem de staj bitiminde mi yapılmalı konusunda görüş ayrılıkları var. Bir de sınavın kim tarafından yapılacağı konusunda görüş birliği sağlanabilmiş değil. Şahsi kanaatimiz sınavın olmasından yana. Hem de, daha önceki yazımızda da belirttiğim üzere bu sınav mezun olma durumuna gelen tüm öğrencilere yönelik diploma öncesi bir sınav olmalı. Tabii ki objektif ve şaibesiz olmak şartıyla! Daha sonra mesleğe giriş sınavları da ayrıca yapılabilir. Fakat avukatlık sınavının, avukat enflasyonundan şikâyet eden mevcut avukatlar tarafından yapılması halinde bazı sakıncaların ortaya çıkabileceği kanaatindeyiz. Ne de olsa avukatlar kendi müstakbel rakiplerini seçecekler.
Bu tür toplantılarda çok değerli bildiriler sunulmakla birlikte hukuk eğitiminin kalitesi ile ilgili görüşler genellikle gözleme dayanıyor. Başarıyı etkileyen faktörlerin neler olduğu, bilimsel çalışmalar, anketler ve istatistikler ile yeterince ortaya konulmuş değil. Bizim tebliğimiz de önemli ölçüde bu konu ile ilgiliydi. Kanaatimizce özellikle YÖK tarafından öğrenci başarısını etkileyen faktörlerin bilimsel çalışmalar yoluyla tespit edilmesi ve buna göre çözümler üretilmesi gerekiyor. Aksi halde deneme yanılma yoluyla daha çok hatalar yapar ve çok vakit kaybederiz.
Sonuç olarak doğruyu bu tür toplantılarda tartışarak bulacağız. Bu vesileyle konferansa emek veren herkesi kutluyorum.