Biz hayata imzasını kalbi ile atanlardanız. Yalnız, bağsız, dimdik duranlardanız. Hani masallara ve duaya inananlar var ya hah işte öyle! Bizim aşkımız ne eksilir ne de tükenir. Biz bütün cevapları kendimiz bulanlardanız. Binaenaleyh alnımız açık, kalbimiz müsterihtir.

Vuku bulduğunda bir gün bahar dolu yarınlar! Her kurşun bir renk olduğunda! Öldürmek için değil de, en güzel gökkuşağını çizmek için yarıştığımızda ziyadesiyle her şey çok daha güzel olacak. Öyle bir memleket düşünün ki insanların canlı, bombaların ölü olduğu! Herkesin el ele, tek bilek halinde bir ve beraber yaşadığı! 

Bu sihirli güç; Alâeddin'in lambasının içindeki cinde mi saklı, yoksa bir milletin mazlumların kurtuluşu için etrafa umut kurşunlarını sıkmasında mı gizli?..

Sonsuz hayal âlemine yolculuk yapmak! Sihirli halıya atlayıp barış dolu diyarlara seyahat etmek! Bir fotoğraf karesi gibi, çerçeveye sığdırılmaya çalışılan umutlarımızın gerçek görüntüsünden yoksun bırakılmadan yaşamak! Hayatımıza açılan pencere görevi gören gözlerimizle, asıl kadraja süzülerek resmin inceliklerine dalma zamanı geldi sanırım! Sihirli kelimelerin gücü adına, okus pokus!..

Ülkesinde yere göğe sığmayan gövdeler, başka bir milletin sınırlarında ete kemiğe büründü. Yunus Emre'nin; “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü..” sözünün tesiri ile cesaretlendi ruhlarımız! Allah'ın bize bahşettiği güç ve kuvveti Mehmetlerimiz, Efendimiz 'in (s.a.v) sünnetini icra etmek için sarf ediyor. Hz. Ali'nin de söylediği gibi; “Mazlumun öç alma günü, zalimin zulmettiği günden çok daha korkunçtur.”

Reklamlarda alttan koşa koşa geçen minicik yazılar gibi terör! Her türlü kötülük onda ama görüp anlayamayacağımız kadar küçük! Bize gereken akıl büyütecimizle bunu fark edebilmek. İşte o vakit, ne tür hinliklerin olduğunu anladığımız gündür. Seneler önce Atatürk'ün bunları defettiği gibi, üzerimizde gezinen kara bulutlar dağılıp, yağmur damlalarını bırakmaya başladığında dünyamız yeşermeye başlayacak. Çünkü nerede akarsu varsa orası yeşerir ve çöplerden arınır.

Bir kıssadan hisse paylaşmak isterim; “Bir zamanlar küçük bir kasabada kör bir adam yaşarmış ve her gece elinde bir lamba ile yürüyüşe çıkarmış. Yine böyle bir gecede kasabanın sokaklarında dolaşırken; gençlerden oluşan bir grup onu görmüş ve onunla eğlenmek istemişler. Yanına yaklaşarak 'Sen zaten körsün ve göremiyorsun. O halde bu lambayı neden taşıyorsun ki?' deyip gülmüşler. Bunun üzerine kör adam; 'Bu lamba benim sizi görmem için değil, aksine sizin gibi kendini beğenmişlerin beni görebilmeleri için demiş.'” Konuşmadan önce iki kere düşünmek gerekir. Bihaber yaşıyor gibi gözüken insanların aslında çoğu şeyin farkında olabileceğini de bilmek lâzım. Kimin, neyi, ne için yaptığını bilemezsiniz. 

Uyuyunca her şey unutulur ya... Şu dünya da yaşayan herkes de uzun bir süre uyusa! Dünya da bir dinlense, nefes alsa! Sonra da yavaş yavaş uyansalar... Önce iyiler, sonra yine iyiler ve iyiler! Kötüler hep uyusa! Sonsuza dek uyanmasa! 

Her şeyi öylesine yapabilirsin çoğu zaman ama bir hayata öylesine dokunamaz hiç kimse! Vebali ağır olur. Ve işte Allah'ın izni ile Musa (a.s)'ın asasının ejderhaya dönüşüp, diğer bütün yılanları yuttuğu gibi Türk milleti de şahlanarak bütün kötülüleri kendi içlerinde mahkûm edecek.

Gün mazlumların sevineceği, zalimlerin ise köşe bucak saklandıkları delikten didik didik çıkarılıp, yakalanacağı gündür. Necip Fazıl Kısakürek'in dilinden; “Allah diyen bu millet mutlaka kalacak. Ve kalacağına göre, öteki dünyadakinden evvel, bu dünyada hesap gününü açacaktır.”

Giyecek hiçbir şeyiniz yok mu? İnsanlığı deneyin bir de emin olun çok yakışacaktır. Bütün dünyaya barış ve sevginin tesir etmesi dileği ile! Günlerimize, güzel zamanların mutluluğu ve umudu serin bir rüzgâr esintisi ile uğrasın ve bize bunaldığımız şu zamanların eleminden kurtarsın. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Yüzünüz gülüş giysin. Gamze çukurunuz ganimet dolsun. Selam ve dua ile yazı dostlarım! Mutluluk ile özgür kalın.