Para!.. İsmine şarkılar yazılan, insanlar için önemli bir gereksinim haline gelmiş kâğıttan ve metalden oluşan madde. Mükemmel bir hayat yaşamanın baş kahramanı! Bir de kelime olarak benzeri olan parazit vardır. Radyo, televizyon yayınına karışan yabancı ve anlamsız cızırtı anlamına gelir. Bence kelime görünüşü olarak benzer fakat anlamları farklı olan bu iki kelime birbiriyle ilişkilidir. Hayat oyunu birçok sahneden oluşur. Parazit gibi para da hayatımıza yabancı ve anlamsız cızırtılar karıştırır.

Para, deyince şüphesiz akla ilk olarak Napolyon'un “para, para, para” üçlemesi geliyor. Bu üçleme nasıl çıktı orası muamma! Toplumun başlıca sorunu olan ve hep daha fazlasına sahip olma hayallerini kurduğu bir madde olmasından ötürü, herkesin diline doladığı, olsa bir dert olmasa ayrı bir dert olan para!

İnsanlar hayatlarını mükemmel bir şekilde sürdürmek için çabalıyor. Bunun içinde tabi ki paraya ihtiyaç duyuluyor. Ama mükemmel hayat parayla mı kazanılıyor orası da şüpheli?... Para insanları köleleştiriyor. Kendine bağlayıp, mahkûm etmeye çalışıyor. Sahi para mı bizi esir ediyor, yoksa biz mi ona bu yetkiyi gönül rızasıyla sunuyoruz?..

Eski Türk filmlerinde bile bu sıkıntıyı dile getirmişiz, “Para, para, para! Varlığı bir dert, yokluğu yara!” diye. Eskiden elimizdekiyle yetinmesini bilir en azla, en mükemmeli yaşardık. Huzur vardı çünkü! Bir lira ile okula gider onu harcamaya kıyamazdık. Harcasak da bozdur bozdur bitiremezdik. Şimdi küçücük çocuklar bile bir liraya burun kıvırır oldu. Paranın artması bizi zenginleştirmedi, daha çok fakirleştirdi. İnsanlıktan, sevgiden, mutluluktan yoksun hale geldik.

Geçen gün komşumuzla sohbet ederken, paranın az olmasından şikâyet ettiğine şahit oldum. Evliliği, çocuğu, mutluluğu da parayla ölçer olmuşuz. Biz hayatı paramız olup, bolluk ve rahatlık içinde hiçbir şey yapmadan yaşamakla karıştırdık. Oysa seneler önce mükemmel hayat kavramını Arthur F. Willice bakın nasıl tanımlamış,

“Yaşamanın zevki, insan karakterinin yükselmesi ve bütün bunların bize getireceği maddi kazançlara, müphem bir ifade ile 'mükemmel bir hayat' diyoruz.

Mükemmel bir hayat, yorulmak bilmeyen, çaba dolu bir hayattır. Eğer kolaylık, gayrete ve çalışmaya üstün tutuluyorsa, ne maddi, ne de manevi hiçbir kazanç elde edilmeyecek demektir.

Her insan benliğinde, bedelini ödemek ve karşılığında armağanını almak için bir istek ya da isteksizlik yapar. Fakat bu bedeli ve bunun bolluğunu ne bir prens, ne bir cumhurbaşkanı, ne de bir padişah saptayabilir.

Yeryüzünde çalışmak sayesinde elde edilen mükemmel bir hayattan ziyade ruhu doyuran ne vardır? Acı deneyimlerden elde ettiğimiz bilgilerden daha temelli bilgimiz olabilir mi? Mücadeleli günlük bir hayatın zafer ve felâketleri ile meydana gelen bir kişilikten daha güçlü nasıl bir karakter düşünülebilir.

Çok çalışma ve yüksek zekâ, bugün de zengin bir memleketin sağlam temel direkleri ödevini görüyor!

En geniş ve doğru anlamıyla yaşamanın zevkini alabilecek insanlar, enerjisi çok olan, çalışmak için ele geçirdiği fırsatlardan zevk alan, azimle çalışan, yetenekli, cesur, müşfik, iyiliksever insanlardır ki, bunlar en mükemmel hayatı yaşayacak insanlardır.” (Yücel Dergisi, sayı: 35-1938)

Yani esas olan şudur ki, insan olmanın kıratı kuruş ile değil, duruş ve zekâ ile ölçülüyor.

Paranın hayatlarımızı ele geçirmesine biz izin veriyoruz. Hayatın anlamını, üzerinde rakamlar yazan ve çoğu şeyin değerini belirleyen o kâğıt veya metal parçaları olan parazitlere yüklememeliyiz. Bazen mutluluk bir bebek ağlayışında, bazen ise bir kuş cıvıltısında gizlidir. Satın alınamayacak şeylerin değeri daha büyüktür. Çünkü onların bir fiyatı ve peşinde koşan fırsat avcıları yoktur. Parayla ölçülemeyen şeylere, değer biçmek zordur. Mükemmel hayat, paradan uzakta gizlidir!

Yazının Atasözü;

“İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.” (Atasözü)