KONYA'NIN MANEVİ MİMARLARINDAN

HACI VEYİSZADE MUSTAFA EFENDİ

Asırlar boyunca memleketimize ve bütün İslam âlemine sayısız ilim ve irfan erleri armağan eden Konya'mızın son asırda yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden birisi de Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu Hoca efendidir. Manevi âlemde en yüksek mertebelerde olduğu halde zahir âlemde mütevazı, vefakâr, cefakâr, ahlak ve fazilet timsali idi.

Konya'da yetişen âlim ve velilerimizin büyüklerinden olan Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, 1305 Rumi, 1889 Miladi yılında Konya'nın Merkeze bağlı Şatır Köyünde dünyaya geldi. Babası büyük bilginlerimizden Hacı Veyis Efendi, annesi ise Fatma Hanım'dır. Hem anne hem de babası tarafından asil bir aileye mensuptur.

Hacı İbrahim Efendi adında bir erkek, Fatma, Hatice ve Rahime adında üç kız kardeşi vardır. Mustafa Efendi'nin eşi, Meryem Hanım olup kendinden bir yıl kadar önce, 1959 yılında vefat etmiştir. Mehmet ve Veyis Adında iki oğlu, Halime, Sakine, Fatma ve Sare adında dört kız çocuğu olmuştur. Oğullarının her ikisi de hafızdır. Oğlu Mehmet Efendi, kendisinin vefatından sonra Aziziye Camii İmam ve Hatipliğine getirilmiştir.

İlk bilgi ve terbiyeyi babasından alan Mustafa Efendi, çok küçük yaşlarda Bekir Efendi adında bir zattan hafızlığını ikmal etmiştir. Bundan sonra, Hacı Veyis Efendi'nin müderrisliğini yaptığı Adliye Medresesi'ne devam etmiş, 18-19 yaşlarında, zamanın ilim adamlarının önünde, çetin bir imtihan vererek icazet almıştır.

Onun tedris hayatı, medreselerin kapatılmasından sonra da devam etmiş, Kur'an-ı Kerim ve dini bilgilerin okutulmasının şiddetle yasak olduğu dönemlerde, Piri Mehmet Paşa Camii'nde ve cami civarında yaşlı bir Hacı Hanımın evinde gizli gizli talebe okutmuş, Yağcızade Mustafa Efendi'nin vefatı üzerine, Aziziye Camii İmam ve Hatipliğine getirilmiş, vefatına kadar bu camide halka vaaz ve nasihatlerine devam etmiştir.

Ülkemizde İmam-Hatip Okullarının açılmasından sonra, bütün mesaisini Konya İmam-Hatip Okuluna vermiş, bu okulun kuruluşunda büyük hizmetleri geçtiği gibi, vefatına kadar da bu okulda hocalık yapmıştır.

1946 yıllarındaki Demokrat Parti rüzgârıyla rahat bir nefes almış, bu partiye umutla bakmış, yeni medrese diye baktığı İmam Hatip Liselerini açma heyecanıyla çalışmalarına başlamıştır.

1949 yılında Hicaz'a gider, orada yeğeni Ali Ulvi Kurucu'yla karşılaşır. Ali Ulvi Kurucu amcasına memlekette olan biteni sorar, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi de bir umut belirdiğini, İmam Hatip Liselerinin açılacağını söyler. Ali Ulvi Kurucu ise “ilerisi olmayan bir okula kim evladını gönderir ki” der. Bunun üzerine Hacı Veyiszade Mustafa Efendi:

-“Haklısın evladım ama Allah, İslam'ın bütün dinlere olan hâkimiyetini göstermeyecek mi, bunu vaat etmiyor mu? Allah'tan daha doğru sözlü kim var ki?” deyince, Ali Ulvi Kurucu:

-“Amcacığım memleketimizden haberimiz pek olmuyor, her şey battı, bitti biliyoruz. Bundan dolayı hayret etmiş bulunmaktayım” deyince, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi ağlayarak, “Batmadı da, bitmedi de Elhamdülillah. O devirler bir kefaret dönemleriydi, borcumuz vardı ödedik. Ödeyebildiğimiz kadarıyla ödedik. Kapı az aralanır gibi oldu, bir ışık gözüküyor. Bir damla ışık, bir sürü yeri ışıtır değil mi? Işıyacak, ışıyacak!” diyerek ümidini ortaya koymuştur. Daha sonra yeğeni Ali Ulvi Kurucu'nun koluna girmesiyle Harem-i Şerife girer ağlayarak “Ya Selam, ya Selam” der ve dizlerinin üzerine çökerek:

“Sana Hamd, Sana şükür, Sana Selam Allahım !

Habibine olsun Salat-ü Selam Allahım !

Halimi Sana arz ederim, Sana ya Selam Allahım!

Bize İhsan eyle artık sen Selam Allahım!”

şeklindeki ilticasına devam ederken çok güzel bir yağmur inmeye başlar.

1950'de iktidar değişince halk rahat bir nefes alır. Halk akın akın Hacı Veyiszade Mustafa Efendinin yanına varır. Ve sorarlar:

“Yıllarca dilsiz şeytanlık yaptık Hocam! Bu günahın altından nasıl kalkarız biz?”

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi cevap verir:

-“Sadece namaz ve orucun kazası değil, geçmiş yılların da kazası olur. Kaza edeceğiz geçmiş yıllarımızı! Ama nasıl? Daha çok çalışarak, hizmet ederek, binlerce insanımızı yetiştirecek İmam-Hatip mekteplerimizi açarak, kasanızı kesenizi açarak, bu geçmiş yıllarımızın kazasını yapacağız” der.

Hoca Efendi yasaklı günlerde bile Kur'an talimini aksatmamış, kendini takibe, tahkike, tevkife gelen polislere bile Kur'an öğretmeye çalışırdı. Kur'an okumanın ve okutmanın suç olduğu, hatta âlimlerin darağacında asıldığı devirlerde bu fiilinden dolayı Hoca Efendiyi Emniyete alırlar. Önce Hoca Efendiye şiddetli bir tokat atan müdür biraz sonra insafa gelerek altına bir tabure verir. Masasına oturan müdürün yanına taburesini yanaştırarak “Bak evladım! İşlediğim suçu bir de senin yanında işleyim bakalım ne diyeceksin? Sen Kur'an okumayı bilir misin?” Müdür de “bilmem” deyince Hacı Veyiszade “Ben sana öğreteyim” der ve cebinden mushafı çıkarınca müdür “Hadi sen işine bak, anlaşılan bu işten ölsen de vazgeçmezsin” der.

Genelde yumuşak olan üslubu bazen kırmadan sertleşirdi. Okulda sınav yaparken, yazılı kâğıtlarını dağıtır, soruları sorar, kendisi de seccadeyi serer namaza dururdu. Namazdan sonra ise kopya çekenleri bir bir sayar ve azarlardı. İsterse kitabı yazsınlar ama bildikleri kadar not alırdı. Yani kopya çekmenin bir mânâsı yoktu.

Sonuç olarak,

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi;

1)Islah-ı Medaris-i İslamiyye adlı üniversite ile ilgili çalışmalarıyla, yeni bir İslamî Hareketin Öncüsü,

2)Vefatına kadar, din ve fen ilimlerinin birlikte öğrenebileceği ilim ve irfan abidelerinin kurulabilmesi için çaba gösteren; bu uğurda Allah'tan aldığı güçle, manevî otoritesini kullanan, toplumu hayır ve hasenatta yarışa sevk eden bir organizatör,

3)Binlerce talebe yetiştirmesi ve bu talebelerinin yüzlercesinin de yine binlerce talebe yetiştirmesi münasebetiyle Hocaların Hocası,

4)Az okuyandan çok okuyana kadar, kendi döneminde, kendisi ile temas kuran ve kurmayan cemaate irşat görevi yapmasıyla Mürşid,

5)İlmini kendisinden faydalanmak isteyen herkese ulaştırmasıyla, ilmi ile amil bir âlim,

6)Kendisine başvuran herkese Allah'ın izniyle şifaya vesile olan manevi bir Hekim,

7)Ölüye diriye selam vermesiyle Sevgi ve Barışın Mimarı,

8)Özellikle hassas bir zamanda İmam-Hatip Okulu binasının yapımından, açılmasına, öğrencisinden öğretmen teminine kadar, büyük bir organizeyi, cesaret ve ferasetle Allah'ın inayetiyle, büyük bir gayretle gerçekleştirmesiyle büyük bir vakıf ve cemiyet adamıdır...

Bütün bu yönleriyle o, Rasülullah (SAV)'i bize hal ve hareketiyle, sohbet ve dersleriyle en güzel bir şekilde anlatan, gerek Konya'mız ve Konyalımız için ve gerekse insanlık için çok önemli ve önder bir maneviyat önderi idi.

5 Şubat 1960 Cuma günü şeker gibi bir hastalık dediği Şeker hastalığı dolayısıyla emri Hak vâki oldu. Cumartesi günü Kapu Camii'nden kaldırılarak Konyalının o güne kadar görmediği mahşeri bir kalabalık eşliğinde, ancak öğle namazından ikindi namazına kadar ki bir zaman aralığında Üçler Mezarlığına defnedildi. Allah rahmet eylesin. Rabbim-Allah'ım  onun haliyle hallenmeyi, ahlakıyla ahlaklanmayı bizlere de nasip eylesin! Amin.