Bayramsa bayramınız mübarek olsun. 

Ramazanda olduğu gibi bayramda da kan ve gözyaşı durmadı. Buruk bir sevinçle bayrama girdik. Yediğimiz her lokma boğazımıza durdu. İsrail Ramazan boyunca binden fazla müslümanı kadın, çocuk demeden şehit etti. Aynı müddet içerisinde Irak ve Suriye altı binden fazla Müslüman öldürüldü. İsrail kendi gizli örgütlerinin öldürdüğü üç İsrailli genci bahane ederek başladığı saldırılarla tüm dünyadaki duyarlı Müslümanların dikkatini başka bir yere çekmiş oldu. Başta ABD ve tüm İsrail yanlısı batı savunma hakkından bahsettiler. Uluslar arası sularda baskına uğrayan Mavi Marmara gemisindeki şehitlerimiz için savunma hakkımız yok mu? Savunma hakkımızı saklı mı tutuyoruz? 

Aklı başında hiç kimse bir savaş çıkmasını istemez. Ancak bazen savaş tehdidi barışı sağlayabilir. Üç İsrailli için bin Müslüman kardeşimizi öldürenlerin yaptığını yapacak olsak, Mavi Marmara şehit olanlar için İsrail'de yaşayan Yahudi kalmaması gerekir. Bizim dinimiz katliam yapmayı yasaklamıştır. İsrail'e yapılacak bir saldırıda her şartta onları haklı gören NATO ülkelerinin hiç biri bize destek vermeyecektir. Buna rağmen Türk ordusunun gücü İsrail'e yetecektir. Peki, bu çözüm olabilir mi? İsrail'e yapılacak bir saldırı demek orada Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı ve altı milyon Filistinli müslümanı ateşe atmak demektir. Müslüman nüfus ile Yahudi nüfusun karışık olarak yaşadığı İsrail topraklarında hangi hedefi nasıl vurabilirsiniz? Sivil halkı öldürmemek gibi bir derdi olmayan Yahudiler ellerindeki yüzlerce nükleer başlığı bize karşı kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. 

Bütün bunlardan anlıyoruz ki savaş İsrail'e karşı kullanılabilecek son seçenek dahi değildir. Yahudilerin canı tatlıdır diyebilirsiniz ama İsrail'i ayakta tutan zengin Yahudi şirketleri dünyanın her bölgesindeler. İsrail devletini ayağa kaldırmak için Nazi liderini parasal olarak destekleyen ve fakir Yahudilerin ölmesini sağlayan Siyonist güçleri unutmamak gerekir. Yani Yahudi insanları ve Siyonist güçleri birbirinden ayırt etmek gerekir. Müslümanlara düşmanlık yapanlar Museviler değil Siyonistlerdir.

Direnen Filistin halkına mümkün olan her çeşit yöntemle destek olmak üzerimize düşen en büyük vazifedir. Mavi Marmara tarzında daha geniş çaplı sivil eylemler İsrail'i daha çok rahatsız edecektir. 

Siyonistlerin kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak gördükleri coğrafyanın neredeyse tamamında kan dökülmeye devam ediyor. Suriye ve Irak'da ölen kardeşlerimiz ne olacak? Bu coğrafyaya orduyla girmek bataklığa saplanmaktır. Dost ve düşmanı seçmek imkânsız hâle geldiği gibi karşımızda düzenli bir ordu da yoktur. Sivil yöntemlerle yapılacak yardımlarla ancak oradaki mazlum halklara yardım edilebilir. Oralardaki savaşan silahlı örgütlere katılmak için giden Müslüman gençler var. Bu gençlerin İslamî savaş kurallarını ihlal eden batılı gizli örgütlerin parmağında oynattığı bu gruplara katılırken dışarıdan görünenlere aldanmaması gerekir. Eline silah alacak bir Müslüman gencin Kur'an ve Sahih Sünnet çerçevesinde İslam'ın savaş ve barış kurallarını, cihadın gereklerini öğrenmesi gerekir. Müslümanların bir Halifesi yok iken cihadın cephelerini kim oluşturacak. 

Dünya Müslümanlarının bu zulmetten kurtulabilmesi için Kur'an'a sarılması ve Peygamberin yolunu tutması gereklidir. İlk vazifemiz ise tüm Müslüman halkları tek yumruk olarak birleştirebilecek bir Hilafet oluşturulmasıdır. Hilafet gelmeden akan kan hiçbir zaman Müslümanların selameti için akmayacaktır.