IŞİD örgütünün ilân ettiği sözde halifenin hayatta olup olmadığı kesinlik kazanamadı. ABD ve müttefikleri yaydıkları haberi ispatlayamadılar. Örgütte bu haberin yalan olduğunu duyurdu ama onlar da yalanı ispatlayamadı. Müslüman âlemine İngiliz, ABD ve İsrail'in bu örgütle nasıl bir oyun oynadıklarını artık herkes görmeye başladı. Bu sebeple bölgeden gelen haberlerin örgütten ya da batıdan duyurulmasının güvenilirlik açısından hiçbir farkı kalmadı. Türkiye'den de örgüte katılmaya giden pek çok Müslüman kardeşimizden de tekrar durumlarıyla ilgili haber gelmiyor. Geri dönüş neredeyse yok. Bu sebeple bölgedeki gerçekleri anlamak zorlaşıyor.

Bazı hüsnü zan sahibi Müslümanlar gidenlerin oradaki durumdan çok memnun oldukları için dönmediklerini düşünüyorlar. Bir yerde cihat varsa Müslümanların her türlü imkânıyla Allah için savaşanlara destek olması gerekir elbette. Fakat Allah için savaştığını söyleyen guruplar birbiriyle savaşıyorsa ve ölenler de hep Müslümanlar ise, bir de buna savaştan maddi menfaat elde edenlerin Siyonist petrol ve silah tüccarları olduğunu eklersek bütün iyi niyetlerimiz kayboluyor. Gerçekten örgütün iç yüzünü biraz anlayabilmemiz için birinci yazıda bir kısmını aktardığım röportajdan seçtiğim çok çarpıcı diğer bazı pasajları yine aktarmak istiyorum.

Yahya Abbas Müsavi: Eski IŞİD üyesi Ebu Hasan Kerimov el Azeri ile Suriye'de yapılan röportajdan;

“Emirlerin nazarında Mücahitlerin hiç bir değeri yoktu. Amaçları için onları araç gibi kullanıp her türlü pis planlarını onlar aracılığı ile hayata geçiriyorlardı.

Allah şahidimdir ki Rakka'da Ahraruş Şam ile husumet yaşayınca, henüz on bir sivil bir çocuk öldürüldü. Elinde ekmek olanın bir çocuk olduğunu göre göre Müşrik olduğu gerekçesi ile IŞİD'daki bir kanasçı tarafından öldürdü.  !

Soru: IŞİD ile yollarınızı ayıran kırılma noktası nedir?

Cephedeki mücahitleri öldürmemiz emrini verdiler. O yüzden ayrıldım. Oysa bir kaç gün önce Cephe'yle kardeş olduğumuzu söylüyorlardı. Deyr Zor'da bir eve gittik. Nusret'in eviydi, oturduk, yedik, içtik, sohbet ettik, sarıldık. Birden Emirimiz gencin birini yakalayıp başına silah dayadı üstünü aradı. Gerekçesi IŞİD aleyhinde konuşmasıymış. IŞİD'i eleştirmiş. Çocuğu öldürmek istedi. Diğer arkadaşlarım da diğerlerine silah çekip silahlarını topladılar. Ve öldürdüler. O gün tahminen 30 mücahidi öldürdüler.

Emirlerimize bütün cesaretimi toplayıp onları neden vurduklarını sordum?  “Biz bunları Kuran sünnete çağırdık gelmediler” dediler. Aynı olayı bir başka emire sordum “Bizim burada haciz noktamız vardı onlar önce kardeşlerimize saldırılar.” dedi. Çelişkilerinden yalan konuştuklarını anladım. Onların yalanı ve hilesi pek boldur. Onların şerrinden Allah'a sığınırım.

Bende bu yüzden bir fırsatını bularak kaçtım. Sonradan hakkımda ölüm kararı çıkartıldığını duydum. Cemaate giren herkesin resmini, ev ve iş adresinin olduğu öz geçmişini alıyorlar. Tıpkı mafya mantığı var. Örgüte giren sağ çıkamaz! Birçok kardeşim onlardan ayrılmak istiyor ama kurtulamıyor.”

Röportajı yapan: Muhammed İsra / DANA- SURİYE 01.05.2014

Batılı güçlerin ordularıyla yok edemeyecekleri Müslüman mücahitlerin yine Müslüman görünümlü insanlar tarafından nasıl yok edildiklerinin kan donduran sahnesidir bu aktarılanlar. Müslümanlar sahip olmaları gereken feraseti kaybettiklerinde başlarına her türlü felaket gelebiliyor. Bu ferasete tekrar sahip olabilmek için dünyaya ve olaylara her daim Kur'ân ve Sahih Sünnet çerçevesinden bakmamız gerekiyor.