Takvim düzeni herkes için aynı olsa da, zaman herkesin içinde başka türlü ilerler… Hayat bazılarının, bir sınav veya bir cevap sandığı, aslında irili ufaklı olasılıkların bize oynadığı oyunlardır. Hayatta da dönüm noktaları vardır, aynı gün dönümleri gibi… 

Gün dönümü, gece ve gündüzün birbirini geçmek için yarışmasıdır. Bazen gece gündüzü, bazen de gündüz geceyi mağlup eder. Her ikisi de hayatlara anlam kazandıran olaylara örnek olur. Nevruz bayramının kutlanması, sadece bayram olduğu için değil aydınlığın, karanlığı nakavt etmesi ve insan hayatına yeni bir pencere açmasıdır. 

Hayatta gün dönümleri bazen insanların yaptığı fillerle, bazen ise kendiliğinden oluşan sebeplerden dolayı değişiklik gösterir. Bir devletin gelecek nesillere bir şeyler bırakmak için uğraşması veya bir insanın hayatında birdenbire beliriveren ve hayallerinin eşiğine yaklaştıran dönüm noktaları…

Her zamanki gibi hiç beklemediğin, hayal bile edemediğin anda, hayat öyle keskin bir yol ayrımı çıkarır ki önüne, kendinle çelişkiye düşecek kadar eş ağırlıktadır terazinin kefelerindeki seçenekler… Hayatın seni sınadığını, yeni bir sınavdan aynı hilelerle seni geçirdiğini bilirsin… İpuçları koyar önüne ama o ipuçlarında bile hayallerin vardır.

İnancını ölçer, duygularını sorgular hayat… Köprüler kurar yaşamların arasında, her taş yerli yerindedir… Yap-bozun ne zaman tamamlandığını onca iş güç arasında anlamazsın. Sağanak sağanak üzerine yağan yağmurdan şemsiyenle korunmaya çalışırken, bir anda bir bakarsın şemsiye elindeyken yağmur durmuş ve rengârenk gökkuşağı doğmuş…

İnsanın gün dönümü, düşüncelerini duruşuyla, davranışlarıyla anlatmaya çalışan, hâl dili diye tanımlanan, haldır huldur hayatlara giren bir hadisedir. Hâlbuki hâl çaresi halâvetle sonuçlanır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederek Osmanlı Devletinin İstanbul’a intikal etmesi ve orada yaşayanların geçmiş hayatlarına çizgi çekip, yeni yaşamlara merhaba demesi gibi…

Aslında her güne bir dönümle başlarız. Geceden sabaha, hayal dünyasından, gerçek hayata göz açmakla… Bir göz kapağı kadar uzağımızda yeni bir başlangıç yapmak… Her güne ne yaşayacağımızı bilmeden atarız ilk adımımızı… Umutlar, hayaller günün ilk ışıklarıyla yeşermeye başlar. Yeni bir gün ve yeni bir başlangıç...

Bir de insan hayatında kocaman yer kaplayan anlar vardır. Bir hayaline kavuşmak için önüne açılan bembeyaz bir kapının eşiğinden ilk adımını içeri atman gibi… Senelerce beklediğin düşlerinin, bir adım kadar yakın olması… Heyecan ve tedirginlik… Hayatta ender rastlanan bir hadisedir. Ve hayat, o günden önce ve o günden sonra olarak ikiye ayrılır. 

Efendimiz (s.a.v)’in peygamberliğinin bildirilmesi ve ilk vahyin gelmesi, bütün kâinat için dönüm noktasıdır. Herkesin bildiklerinin, atadan duyma adetlerin yanlış olduğunun öğrenilmesi ve bütün kültürlerini değiştirmeleri… 

Tarih birçok dönüm noktalarıyla doludur. Bazen bir dönüm noktası yeni bir milletin doğuşuna şahitlik etmiş. Bazen ise yıkılıp tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Dillere destan Osmanlı Devletinin yıkılması Anadolu için büyük bir üzüntüdür. Ardından Türkiye Cumhuriyetinin tarihe merhaba demesi gönüllerdeki umudun yeşermesini ve yüreklere yeni tohumların ekilmesiyle kocaman bir devrim olmuştur.

Biraz sıla özlemi yapalım istedim. Geriye dönüp bakmak, tarihe bir göz atmak insanın kendi hayatında da değişikliğe neden olacağını düşünüyorum. Şuan ki yaşadığımız hayat geçmişte yapılan gelişmelerden bağımsız değil. Tarih her zaman insan hayatına yön veriyor. 

Her şeyden faklı olarak insanın kendi hayatının, çocukluğunun, gençliğinin, yaşlılığının başlangıcı da birer dönüm noktasıdır. Ve her dönemde farklı hatıraları saklıdır. Günde dün, insanların tarih sahnesine adım atmalarıyla başlar. Herkes kendi tarihini yaşar fakat kendince…