BİR GENÇLİK, BİR GENÇLİK, BİR GENÇLİK!

Gençlik, hayatın rüzgâr gibi geçen ve sonra da özlemle hatırlanan en kısa dönemidir. Bazılarının yakın geçmişte yaşadığı, bazılarından çok çok uzakta kalmış, bazıları için ise henüz yaşanmakta olan bu güzel yıllar, hafızalarda hep hareketli, hızlı ve doyulmayan yıllar olarak hatırlanır. Fransız yazar Andre Gide, “Ah gençlik! İnsan onu bir defa bulur ve sonra hep hatırlar!” demiştir.

Bu çağ, gencin kanının kaynadığı, yüreğinin kıpırdandığı, duygularının yoğunlaştığı ve heyecanının doruğa çıktığı "arayış ve çatışmalarla" geçen hareketli bir çağ olmakla birlikte, bilinçli ve sorumluluk sahibi olmaları şartıyla, her millet için siyasi, toplumsal, ailevi, dini ve daha birçok açıdan önemli bir potansiyel, önemli bir kuvvet ve önemli bir değer anlamına gelir. Yalnızca bu değerlerin varlığı bile 'Gençlik neden önemlidir?' sorusuna cevap olsa da, biz yine de bu kriterleri biraz daha açarak devam edelim.

Devlet ve toplum açısından önemlidir. Çünkü gençlik, ekonomik işgücü, beyin gücü, askeri güç, toplumsal değişim aktörü ve ulusal her tür mirası,  geleceğe taşıyabilmek demektir. Tarih, zinde ve iyi yetiştirilmiş genç nesillerin,  toplum ve devletlerin kaderlerinde nasılda büyük değişmelere yol açtığının örnekleriyle doludur. Bundan dolayıdır ki “Bana gençlerinizi gösterin, size geleceğinizi söyleyeyim” denilmiştir.

Aileler açısından önemlidir. Çünkü ana-babalar için işgücü ve aile bütçesine katkı, toplumda itibar ve güç, yaşlılık döneminin sigortası demektir.

Eğitim açısından önemlidir. Çünkü düşünme ve öğrenme yetisi bu çağda iyice gelişir ve olgunlaşır. Eğitim ve ahlakın etki bakımından en verimli çağı gençlik çağıdır.

İslam, hem ibadet ve ahlak boyutlarında kendisinden istenilenleri yapan, hem de bilinç boyutunda bir ideale bağlı olan bir gençlik modeli inşa ediyor. Bunu iki sûre üzerinden izah edebiliriz. Bu modelin birinci kanadını Lokman Suresi'nde bahsedilen Lokman aleyhisselam'ın oğluna tavsiyeleri üzerinden açıklayabiliriz. Lokman aleyhisselam orada oğluna; “Şirk koşma, anne babana güzel davran, yeryüzünde böbürlenerek yürüme, insanlara tepeden bakma, namazını dosdoğru kıl, sabırlı ol, iyiliği emret ve kötülükten sakındır” gibi bir takım öğütler veriyor. Bunlar bir gencin Müslüman ve dolayısıyla insani kimliğini inşa eden tavsiyelerdir. İslam'ın inşa ettiği genç modeli, bu suredeki hassasiyetlere uygun bir genç modelidir.

İslam, gencin bilinçli, şuurlu ve dava sahibi olmasını ister ki bunun örneğini de Kehf Suresi'nde bulmak mümkündür. Bu surede Rabbimiz bir grup gençten ve onların zalim bir otorite karşısındaki ideal duruşlarından bahsetmektedir. Bu gençler Allah'tan başka ilah olmadığına inanmış ve ondan başka otoriteleri tanımamışlardır. Allah'ın hudutlarını aşanlara ve onun yerine yeni sınırlar inşa edenlere karşı ayağa kalkmışlardır. Allah'a kulluk şuuruna ve kararlılığına sahip olan ve bunu da açıkça ifade eden gençlerdir.

Dolayısıyla bu iki surede bildirilen hususiyetleri bir arada düşünerek toparlayacak olursak, İslam'ın çizdiği genç modeli, hem ibadetlerini yapan, hem ahlakını güzelleştiren, hem de dünyayla ilgilenen, toplumsal meselelere duyarlı, hayatın içerisinde olan, İslam'ın akidevî inançlarından haberdar olan, bunu da mücadele düzeyinde temsil eden bir genç modelidir. Başka bir ifade ile İslam'ın çizdiği genç modeli sahabelerin şahsında müşahhas hale gelmiş bir genç portresidir.

Hem genç olması hasebiyle, hem de ibretli hayat öyküsüyle beni en çok etkileyen isimlerden birisi Musab bin Umeyr'dir. Bildiğiniz gibi Musab bin Umeyr Mekke'deki zengin bir ailenin çocuğudur. Yakışıklı ve güzel giyimli bir gençtir. Genç kızlar onun sokaklardan geçtiğini kullandığı güzel kokulardan bilirlerdi.  Müslüman olduktan sonra birtakım işkencelere uğradığını, bizzat annesi tarafından bazı mahrumiyetlere uğratıldığını görüyoruz. Eve kilitlenmiştir, aç bırakılmıştır ama asla inandığı davasından dönmemiştir.

Onu Peygamberimiz (sav) birinci Akabe Beyatı'ndan sonra Medine'ye İslam öğretmeni olarak göndermiştir. Bir genç olarak kısa zamanda dinini öğrenen Musab bin Umeyr, Yesrib'de kısa zamanda etkili bir davet çalışması yapmıştır. Sad bin Ubade ve Sad bin Muaz gibi kabile reisleri ile görüşerek onlara tebliğde bulunmuştur. Onun yoğun tebliğ çalışmaları neticesinde Medine'de İslam'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmamıştır. Musab bin Ümeyr, örnek bir Müslüman genç olarak Uhud Savaşı'na da katılmış ve orada şehit edilmiştir. Vefat ettiğinde üzerindeki kumaş başını örtse ayağı, ayağını örtse başı açıkta kalacak bir şekildedir. Mekke'nin bu varlıklı ve yakışıklı genci, iman etmiş, imanında sebat etmiş ve sonunda da şehitlik mertebesine erişmiştir. Hz. Peygamber (sav) cenaze namazını kıldırırken sahabesine onun aşk ve iman eri olduğunu belirterek tebcil etmiş, övmüştür.

Musab bin Umeyr'in hayatında şu hususiyetleri görüyoruz. Bir, iman etmiş ve iman ettiği dini başkalarına da taşıyabilecek şekilde öğrenmiş, kendisini yetiştirmiştir. İki, bu öğrendiklerini bir davetçi kararlılığında savunmuştur. Üç, çeşitli baskı ve zorlamalara maruz kaldığı halde bunların bir imtihan olduğu bilinciyle imanında sebat etmiştir. Dört, kendi davası uğrunda sürekli bir gayret içerisindedir. Beş, gerektiğinde davası için canını verebilmiştir. İşte bu özellikleri ile Musab bin Umeyr, Ümmet-i Muhammed'in gençleri için en güzel somut örneklerden birisi olmuştur.

Gençlik dönemi ister kendisine sıkıntı getirmesi anlamında isterse kendine mutlu bir gelecek hazırlaması anlamında insanoğlunun en önemli dönemidir. Gençlik o kadar önemli bir dönemdir ki, Yaratanın razı olacağı bir hayat içerisinde olunması halinde müjdelerin en büyüğü vardır. Bu müjdeyi Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir. Bu yedi sınıftan biride Allah'a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen gençtir." ( Buhâri, Ezan 36)

“Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez." ( Tirmizî, Birr, 33)

Peygamberimiz (sav) “İhtiyarlanmadan önce gençliğin değerini bilin!” buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra)'da “Gençleri kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre eğitmek gerektiğine dikkatimizi” çeker.

Bir ülkenin geleceği, en büyük enerjisi gençliktir. Gençliğin başıboş bırakılması, milli ve manevi değerlerden yoksun olarak yetiştirilmesi toplumlar için büyük sıkıntılar doğuracaktır. Bu sebeple gözümüzün nuru olan gençlerimizi ilimle, imanla, güzel ahlakla yetiştirmek için elimizden gelen bütün gayretleri göstermeliyiz. Unutmayalım ki, zararlı alışkanlıklara müptela olmuş, çirkin ahlakla donatılmış, milli ve manevi değerlerden uzaklaşan gençlerin zararı hem kendisine hem ailesine hem de bütün topluma olacaktır.

Gençliğimizi korumak demek, geleceğimizi korumak demektir.

Muhammed ACIYAN

[email protected]