Modern insanın bedbahtlığı, kara bahtı, kem  talihi, lüzumlu lüzumsuz milyonlarca bilginin sağanak  halinde üzerine boca edilmesidir. Doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün, faydalı ile zararlının birbirine karıştırıldığı bunca bilgi, modern insanın algılama kabiliyetini hedef almaktadır.

Ademoğlunun biçare bedeni bunca eziyete katlanmaya uygun değildir.  Lakin insaf yoksunu mütegallibe asla bu menfur eylemden vazgeçmez.

Elbette bu bilgileri servis edenler oldukça sofistik yöntemler kullanarak arzu ettikleri algıların oluşmasını temin etmeye çalışmaktadırlar. Bunda oldukça başarılı sonuçlar elde ettikleri de acı bir gerçek olarak karşımızdadır.

Bu durum, birey açısından net bir özgürlük sorununa   işaret eder. Özgür  birey, özgür düşünceye sahip olmalıdır. Özgür düşüncenin ise doğru ve tahrif edilmemiş bilgiye  ihtiyaç duyduğu açıktır.

Algılarımızı yönetme, bunun üzerinden duruş ve davranışlarımızı, tepkilerimizi yönlendirme eylemleri adeta patlama halindedir. Biz bunu özgürlüğümüze açık bir tehdit olarak anlamak durumundayız. İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde bu kadar yoğun, açık ve hızlı bir şekilde zihinsel etki altına alınma eylemi ile karşı karşıya kalmamıştır.

Bu eylemlerde medya denilen aygıtın, bütün şubeleri ile başat rol oynadığını görüyoruz. Dikkatli gözlerden medyanın eylemi sırasında “uzman” sıfatı verilmiş kişileri yoğun bir  şekilde kullanmakta olduğu kaçmayacaktır.

Bir  kaç gün önce  normal  haber vakitlerinden birinde ekonomi haberleri  dinliyorum. “Uzman”lar; Türk ekonomisinin  cari açık dolayısıyla  kırılgan yapıda olduğunu, özellikle 17 Aralık  girişiminden sonra döviz kurlarındaki aşırı  yükselmenin kırılganlığı daha da artırdığını söylüyorlar. Bu öngörüsünü rakamlar  üzerinden  ve grafikler yardımı ile anlatmaya çalışan “uzman”  kişi, 2014 yılında Türkiye'nin 165 milyar dolar dış borç ödemek zorunda olduğunu ve bu durumun  döviz üzerindeki  baskıyı  daha da artırdığını belirtiyor. Sonuç olarak  ödemek zorunda olduğumuz 165 milyar dolar dış borç rakamının tehlike sinyalleri için  yeterli olduğu ortaya konuyor.

Ben bir garip vatandaş ürküyorum, korkuyorum; algım şöyle oluşuyor: “Eyvah 165 milyar dolar borç, ben bir yılda bu parayı nasıl bulurum. Üstelik her şey de berbat oldu.”

Ben türlü kederler içinde iken bir ayrıntı dikkatimi çekiyor. Anılan bu borcun sadece 4,7 milyar doları devlete ait olan borç.  Yaklaşık  160 milyar dolar bankaların ve özel sektörün borcudur. Adeta bir anda  uyanıyorum ve kendi kendime; “yahu bu benim borcum değil ki!” diyebiliyorum.

Sanırım işaret etmeye çalıştığım şey yeterince anlaşılmıştır.

Tarihte algılar üzerinden toplumu yönetme işinin üstadı olarak Firavun'u görüyoruz.

Kur'an-ı Kerim, Hz. Musa ile  sihirbazlar arasında geçen olayı mucizevî bir şekilde anlatır.

Semboller üzerinden tiyatral bir anlatım vardır. Şehrin meydanında halkın gözleri önünde bir oyun sahnelenir. İlk olarak Firavnî güçler gerçekte olmayan sanal güçleri ile bir algı oluştururlar ve halk büyük bir etki altına girer. Meydanda  korku ve panik havası hâkimdir. Hatta kaçışanlar olur.

Buna karşın Hz. Musa  gayet sakindir ve kendinden emindir. Onu emin kılan şey şüphesiz “hakikat”in karşı konulamaz gücüdür. Kıssa da ortaya atılan, ejderhaya dönüşüp sihirbazların ip ve değneklerini yutup yok eden “asa” karşı konulamaz hakikati sembolize eder.

İnsanlığı imajlar ve algılar üzerinden sömüren şeytani sistemlere karşı hakikatin karşı konulamaz gücüne talip olmak, asa-yı Musa'ya varis olmaya çalışmak gerek diye düşünüyorum.

İz'an ve irfan sahibi okuyucuya selam!