Etkili yetkililer “hariçten gazel okuma kardeşim” demezlerse fakir-i pür taksir tartışmaya katılmak isterim.

Kimbilir; “divana sığmaz söz çıkar divaneden” 

Osmanlıca zorunlu ders olacakmış. 

Bu iş bir maarif meselesi olarak ele alınıyorsa başka, siyasi tercih olarak ele alınıyorsa başkadır.

Benim gözlemim muhafazakar/dindar iktidarımızın olayı siyasi olarak ele aldığı yönündedir. 

Eğer müşahadem (gözlemim) doğru ise yapılmak istenen şeyin makbul bir şey olmadığını söylemek isterim.

Son yıllarda müşahhas (belirgin) bir şekilde eski /yeni kelimelerine yüklenen anlamlar üzerinden, yeniye dair uygulamalar yapılmaktadır.

Muhafazakar/dindar iktidarımız tasfiye etmeye çalıştığı (belki de tasfiye ettiğini düşündüğü) kemalizmin yerine İslam dininin Emevi/Osmanlı yorumuna dayanan kimi adetleri getiriyor.

Aşura kutlamalarında aşırı doz alevi/bektaşi söylevler irad etmek, tantana şamata ile törenler icra etmek hangi politik pragmatizmin eseridir bilmiyorum. Ama yaşadığımız süreç, dış poitikadan toplum düzenine kadar her alanda Emevi/Osmanlı düşünme biçiminin etkilerini açık bir biçimde yansıtmaktadır.

Yezit gibi yaşayıp Huseyn için ağıtlar yakabilme yeteneği ilginçtir. 

Benim elbette kimse ile bir derdim yok. Dileyen dilediğini yapar. Ama ben beynimi kemiren çelişkileri yazmak zorundayım. Bu da benim zihin iktidarım.

Osmanlıca zorunlu ders olunca yeni nesiller ecdadını, tarihini daha iyi öğreneceklermiş.

Güldürmeyin adamı.

Hemen her olayı ölümüne sevgi/ölümüne nefret psikolojısi ile ele alan bir toplum inşa ettiniz. Bunu yıllarca jakoben kemalistler yaptı. Şimdilerde aynı şeyin başka versiyonunu Emevi/Osmanlı (bazen selefi) düşüncesine mensup olanlar yapmaya çalışıyorlar.

Hangi tarihi olayı, tarihe mal olmuş şahsiyeti yandaşlıktan uzak, ilim ve hikmetle ele alabildiniz. Elinize aldığınız hemen her şeyi, ya göklere çıkarıyor ya da yerin dibine batırıyorsunuz.

Ben Osmanlı'nın kendi zaman diliminde sağladığı başarıları elbette takdir ediyorum. Asla reddiyeci değilim. Ama Osmanlı tecrübesini göklere çıkararak bir tür tarih öykünmeciliği yapmayı kesinlikle faydalı bulmuyorum.

Akıl sahiplerine sorum şudur: kim  kendisine bir beşer tarafından “kullarım” diye hitap edilmesini ister!!!!

Hasbelkader yönetime gelmiş olanların “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” olmalarını kabul eder misiniz?

Her sözü, iradesi Tanrı buyruğu olarak kabul edilen/edilmesi gereken bir emir ister misiniz?

Neyse; siz bana bakmayın. Hatta bu yazıyı okumayın. Bir divane zırvalamış dersiniz.

Zinhar bedeni ve ruhi konforunuza halel gelmesin.