ASLAN/EŞEK
İnsanlar tarih boyunca gördükleri, işittikleri, hissettikleri, hayal ettikleri her şeyi isimlendirmeye çalışmışlardır. Bu hem tanıma hem de anlam yükleme için kaçınılmaz olan bir şeydir.
Toplumların şeyleri isimlendirmeleri ve bunlara farklı anlamlar yüklemeleri, hayata bakışları hakkında ipuçları verir diye düşünüyorum.
Çok kapsamlı bir konuya bodoslama girdiğimin farkındayım ve bu nedenle teorik söz kalabalığını terk ederek asıl maksadımı ifade etmeye çalışacağım.
Şairin “ben sana gülüm derim, gülün ömrü uzamaya başlar” dizesinde aşkını “gül” üzerinden ifade etmeye çalışması, güle olağanüstü pozitif bir anlam yükleme çabasıdır.
Annenin oğlunu “aslan oğlum” diye sevmesi, güçlü olmayı esas alan bir bakışın dile getirilme şeklidir.
Babanın oğlunu; “eşek herif” diye azarlaması eşeğe yüklenen negatif anlam üzerinden hayat algısını ortaya koyma şeklidir.
Benim, toplumumuzda yaygın olarak kullanılan iki benzetmeye dair söyleyeceklerim var.
Merak ediyorum!
Sürü halinde avlanan, özellikle erkeklerinin çok tembel olduğu, avına arkadan kalleşçe saldıran, avlanan ve uyuyan  “aslan” neden bir insan için yüceltici bir sıfat olarak görülür?
Ömrü insana hizmet etmekle geçen, sadece ot yiyerek beslenen, avlanmayı bilmeyen insanlara sürekli fayda sağlayan “eşek” neden alçaltıcı bir sıfat olarak görülür?
Ben, toplumun gücü kutsama derecesinde önemsediğini, üretmek yerine avlanarak daha kısa ve kolay yoldan kazanmayı başarı olarak gördüğünü, bu nedenle “aslan”ı yüceltme sıfatı olarak kullandığını düşünüyorum.
Aslan ve eşek, ilginç özellikleri olan iki hayvan ve insanların onlara yüklediği anlamlar açısından ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor.
Önceki yazıda ele almaya çalıştığım avcılık, avlanma konusu ile aslan arasında doğrudan bir bağ kurmak herhalde yanlış olmayacaktır.
Avcılığı esas alan bir toplumun aslanı yüceltmesi çok normal bir sonuçtur.