YANAN YÜREKLER, BİTMEYEN İHMALLER
Sabahın soğuğunda, erken saatlerde gazetemiz Konya Yenigün'de yer alan acı haberle sarsıldım. Haberi okudukça kelimeler boğazımda düğümlendi, Aman Allah'ım! Yine mi? diye feryâd ettim.
Isparta'nın Yalvaç ilçesinde midibüsün devrilmesi sonucu hayatını kaybeden 17 kişiden 14'ünün cenazesi memleketleri Akşehir'de gözyaşları arasında defnedildi.
Kazada hayatını kaybeden Arife Aktaş, Ayşe Kale, Mihri Kale, Reyhan Ceran, Havva Ceran, Velican Çelik, Elmas Çelik, Buket Keskin, Gülseren Yayla, Metin Arslanalp, Şerife Aksoy, Ceylan Aksoy, Emel Arslanalp, Ayşegül Karataş'ın cenazesi Akşehir Devlet Hastanesi morgundan alındı. Cenazeler, omuzlara alınarak ilçe merkezindeki Nasreddin Hoca Meydanı'na getirildi. Burada, hayatını kaybedenlerin yakınları tabutlara sarılarak gözyaşı döktü.
Ölen Velican Çelik'in, kazadan ayağındaki kırıkla kurtulan annesi Leyla Çelik de hastaneden çıkarak cenaze törenine geldi. Oğlunun tabutuna sarılarak gözyaşları döken acılı anneyi, yakınları teselli etmeye çalıştı. Hayatını kaybeden 14 kişi için tek tek cenaze namazı kılındı. Namazın ardından, cenazeler, Nasreddin Hoca Şehir Mezarlığı'na gözyaşları arasında defnedildi. Konya İl Müftüsü Ali Akpınar, cenazeler defnedildikten sonra dua yaptı.
Kazada hayatını kaybeden Ceylan Aksoy'un halasının oğlu Halil Aksoy, gazetecilere yaptığı açıklamada, Ceylan ve yengesi Şerife Aksoy'u kaybetmenin üzüntüsünü yaşadığını söyledi.
Şerife Aksoy'un kızı Ceylan Aksoy'un düğünü için hazırlık yaptığını aktaran Aksoy, şunları kaydetti "Ölenlerin hepsi yoksulluktan, garibanlıktan öldü. 25-30 lira yevmiye için çalışmaya gidiyorlardı. Dayı başının aç gözlülüğünden dolayı 17 kişiyi kaybettik. Kelimeler boğazımıza düğümleniyor. Şerife Aksoy'un kızının düğün hazırlıkları vardı, onun çeyiz parası için çalışmaya gitmişlerdi. Gece 04.00'te kalkıp Akşehir'den 80 kilometre uzak bir yere gidiyorlardı. Kazada en büyük suç şoför ve dayı başındadır."
Akşehir-Yalvaç yolunda Metin Arslanalp'in kullandığı 42 D 0881 plakalı midibüsün şarampole devrilmesi sonucu 17 kişi ölmüş, 29 kişi yaralanmıştı.
Daha birkaç gün önce Karaman'ın Ermenek ilçesindeki maden kazasında yerin yüzlerce metre altında sular altında, göçük altında mahsur kalan işçilere içimiz yanarken bu defa yüreğimize yukarıdaki kazanın acısı düştü.
Bir daha yüreğimiz yandı, bir daha vurulduk gönülden. Bir daha ah vah dedik.
Gencecik anneler, gencecik gelinler ve gencecik kızlar can verdi. Onlarca çocuk yetim kaldı.Nice ocaklar söndü.
Bir yanda maden işçilerinin yakınları, diğer yanda tarım işçiiiiiisi kadınların yakınları, pek çok yetim ve öksüz çocuklarının feryatları arşa uzandı.
Toplum olarak kolay kolay akıllanmayacağız. Felaketlerden, belâ ve musibetlerden ders çıkarmayacağız. En kolay işimiz, yaptığımız en güzel iş, ağlamak, matem tutmak. Sonra da unutmak.
Ölenin öldüğü, yaralananın yaralandığı, sakatlananın sakatlandığı yanına kâr kalıyor.
Kimse suçu kabul etmiyor. Kabahat gelin olmuş da kimse almamış derler ya, aynen öyle. Kimse sorumluluğu kabul etmiyor.
Yetkililer gerekli tedbirleri almıyor, gereken cezalar verilmiyor. Gerçek suçlular yakalanmıyor. Yakalansa bile bir yolunu bulup işin içinden sıyrılıyor.
Denetim yok, denetimi yapanları denetleyecek bir birim yok. Balık hafızalı bir toplum olunca da hiçbir tarihi olaydan ders çıkarmıyoruz.Unutuyoruz.Bizi çeldiren, acıları unutturan o kadar çok çeldirici var ki. Müzik, eğlence, futbol, dünya telaşı, dünya derdi, her şeyi unutmamıza adeta yardımcı oluyor.
Sorgulamıyoruz, sorgulayamıyoruz, bana ne, neme lazım deyip geçiyoruz. Ve ateş düştüğü yeri yakıyor.
Bir midibüse 60'a yakın insan nasıl biner, nasıl bindirilir? Diye soramıyoruz. Görmüyoruz, görmezden geliyoruz. Acıyoruz, ama merhametten maraz doğarmış, bilmiyoruz. Sonra da ağlıyoruz, pişmanlık nutukları atıyoruz. Hesap sorulacak, hesap soracağız diyoruz, ama sormuyoruz. Zaman aşımından yeni bir felaketle karşılaşıncaya kadar uyku moduna geçiyoruz.
Bizde insan hayatı çok ucuz, bizde insanın kanı çok ucuz. Bizim malımız, bizim evladımız çok ucuz.
Bunun için kurallara uymuyoruz. Bunun için kuralları ihlal ediyoruz. Bunun için kul hakkını bilmiyoruz ve çiğniyoruz. Bunun için kırmızı ışıkta durmuyor, bunun için aşırı hız yapıyoruz. Bunun için işlerimizi ucuza, en ucuza maletmeye çalışıyoruz.
Rabbim de bizi uyandırmak ve uyarmak için bu belâ ve musibetleri veriyor, ama yine de anlamıyoruz.
Rabbim bizi Doğal Afet ve Doğal Gaflet'ten uzak tutsun.
HEM NALINA HEM MIHINA
DÜN VE BUGÜN
Dün,
Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır,
En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa öleceğini bilir,
Afrika'da her sabah bir aslan uyanır,
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa aç kalacağını bilir.
Aslan ya da ceylan olmanızın önemi yok,
Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olanız gerektiğini bilin.
Bugün,
Türkiye'de her sabah diplomalı bir işsiz uyanır,
En aç diplomalı işsizden daha fazla iş araması gerektiğini, yoksa işsiz kalacağını bilir.
Türkiye'de her sabah bir işveren uyanır,
En ucuz diplomalı işsizi bulması gerektiğini, yoksa ekonomik krizde batabileceğini bilir,
Diplomalı işsiz ya da işveren olmanızın önemi yok. Yeter ki her ikinizin de geleceğinizin garantili olmadığını bilin.(Mümin Sekman, Kişisel Ataleti Yenmek'ten)
Acaba şu kazalar, şu adam kayırmalar, şu ucuza kaçmalar, şu ölümler, elemanın çokluğundan, kalitenin yokluğundan mı?
GÜNÜN SÖZÜ
UĞRAŞ, DİDİN, DÜŞÜNARA, BUL, KOŞ, ATIL, BAĞIR!
DURMAK ZAMANI GEÇTİ, ÇALIŞMAK ZAMANIDIR.
Tevfik Fikret