Vakit akıl ve sağlıktan sonra bir insanın en büyük sermayesidir. İnsan bir şeyler yapabilmek, ortaya güzel ürünler çıkarabilmek için vakte muhtaçtır.

Atalarımız, “vakit nakittir” demişlerdir.

Gerçekten vakit altın değerindedir. Planlı bir hayat tarzında vakit en güzel şekilde değerlendirilir. Uyumaya da vaktin olur, gezmeye de çalışmaya da. Yeter ki zamanı iyi kullanmasını bilin.

Bazen insanlar yakınır. Şunları şunları yapmak istiyorum; ama vakit yok ki. Çabucak akşam oluyor. Sonra yemek aş derken akşam oluyor ve ne alış veriş yapmaya ne kitap okumaya ne de sinemaya vakit kalmıyor diye dert yanarlar. Aslında vakit boldur; ancak insanın yapacağı işleri öncelik sırasına koyarak planlayacak, zamanı istediği gibi tasarruf edebilecek yeteneğe, gerekli bilgiye ihtiyacı vardır.

Yine öğrenciler sınav esnasında verilen süre yetmedi diye üzülürler. Halbuki her soruya ayrılan süre bellidir. Bir soruya takılıp kalmamak lazım. Paragraf sorularına ayrılan soru bir buçuk dakika ise ne istediğini öğrenmek için sorunun sonuna amaç ise son cümlesinde, başlık vermek ise ilk cümlelerde gizli olduğunu bilmek ve ondan sonra okumak bir bilgi işidir. Uygulamak ise daha çok soru çözmekle mümkün olur.

Bir insan günün büyük çoğunluğunu uyku ile geçirirse tabi ki zaman ona az gelecektir, yetersiz olacaktır. Uykuya ayrılan zaman bellidir. Yatsı namazından bir saat sonra yatarsa sabah 5'te çok rahat, dinlenmiş olarak kalkabilir. İnsan sabah 5'ten sonra tekrar yatarsa vücudunun her tarafı uyuştuğu gibi zihni de uyuşur. Gündelik yapması gereken faaliyetleri icra edemez. Çünkü vücut yorgun zihin ise açılamış, uyku pozisyonundadır.

Cenab-ı Allah Furkan suresi 47. Ayeti kerimesinde mealen şöyle buyuruyor:“Geceyi dillenmeniz için üzerinize örtü kıldık. Gündüzü de maişetinizi temin için yaydık.” Bunun için insan dinlenme vaktini geceye göre ayırmalı, gündüzün büyük bir bölümünü uyku ile geçirmemelidir. Öğle vaktinden evvel veya sonra uyunan bir saatlik “kaylule uykusu” bunun dışındadır. Çünkü bu vakitte yarım saat uyku insanı 24 saat dinç tutmaya bedeldir. Ayrıca Resulullah Efendimizin de sünnetidir. Günün en sıcak ortamında, güneşin dik geldiği bir vakitte dışarıda bulunmak insanı bunaltır, yorar.

Gece- gündüz demeden durmadan çalışmak da insanı belli bir yaştan sonra sıkıntıya sokar. Bu makineyi icad eden Mucit, ona bir sistem koymuş ve bu sistem dahilinde işler tıkır tıkır yolunda gider. Ama makinenin bir parçası fazla çalışmaktan dolayı yıpranırsa bütün vücut zarar görür, artık iş yapamaz hale gelir.

Mesela sürekli gece gündüz çalışan bir babayı düşünelim. Evine gelip eşiyle, çocuğuyla birkaç saatlik de olsa sohbet edip hoşça vakit geçirmezse aile içinde huzursuzluk başlar. Ailedeki huzursuzluk kendisine de yansır. Kendi rahat edemeyince asabileşir, sağa sola saldırır, herkesi azarlar ve kalpleri kırar. Neticede tatsız tuzsuz bir hayata merhaba demek zorunda kalır. Ama bunun yerine işlerini planlayıp da iki saatlik bir süreyi çocuklarına ve hanımına ayırsa, evinden mutlu olarak ayrılır. Dinlenmiş olarak iş yerine gelen bir patron büyün çalışanlarına pozitif enerji verir. İşçilerin çalışma verimi yükselir. Böylece patronun hem işinde hem de evinde huzur hâkimdir. İşyerinde sevimli, babacan candan bir büyük evinde ise müşfik bir eş, şefkatli ve merhametli bir babadır.

Baba eve gelip, daha ev halkına merhaba bile demeden “hanım yemekte ne var, çabuk sofrayı hazırla! Açlıktan öldüm” bununla da kalmayıp yemeği beğenmeyip;” Akşama kadar yatıyorsun, hazırladın bu mu?” deyip kapıyı çarpıp giderse yahut da yemekten hemen sonra televizyonun karşısına geçip aptal makinesinin başında zaman öldürürse hanım da ondan kaçar çocuk da. Onca sene çalışır, didinir. Eline ne geçer? Koca bir “hiç”. Parası vardır ama mutlu değildir. Hanımı ve çocukları vardır; ama ondan nefret eder. Peki, güler yüz ve tatlı dil dururken bunca sıkıntıya değer mi? Değmez tabi. Yapacağımız tek şey ister koca olsun ister hanım ister evlat olsun birbirine zaman ayırmak ve birlikte hoşça vakit geçirmek.

Anne- baba olarak ekranların karşısında boşa zaman öldürmemek lazım. Ben hiç televizyon seyretmeyin demiyorum. Ortak zevk alacağınız bir şeyler izleyin ve bir saati geçmesin. Birbirinize de vakit ayırın.

Demek ki ne yapmamız lazım? Öncelikle hayatımızı bir düzene sokmamız lazım. Yemek zamanında yemek, çalışma vaktinde çalışmak dinlenme gerektiğinde de dinlenmek ve eğlenmek lazım. Aksi halde boşa geçen bir sürü zaman olur; ama bir yine de yapacak işlerimiz için hiç fırsatımız olmadığını sıralar dururuz. Bunun için sabah namazından sonra yatmamak, yarım saat ya da bir saat bir yürüyüşten sonra duş alıp kahvaltıya oturmak gerekir. Kahvaltı esnasında çocuklarla eşle, evde varsa yaşlı anne ve babasıyla sohbet etmek, onlarla şakalaşmak, gönüllerini almak gerekir. Saatlerce süren kahvaltı yerine 30dk. ya da 45 dakikalık bir kahvaltı diğer işlerin de vaktinde yapılmasına zaman bırakır. Kahvaltıyı geçiştirerek bir simitle, açmayla veya poğaçayla iş yerinde karın doyurmak insanın hem vücut gelişimi bozar hem de iş verimini düşürür.

Akşam eve geldikten sonra da aileyle hoşça geçirilen birkaç saat insanın hem bedenini dinlendirir hem de tüm gün iş yerinin gürültüsünü, stresini ve yoğunluğunu giderir. Haftada bir defa dışarıda aileyle beraber eğlenmek, sinemaya ya da tiyatroya gitmek, açık havada yürüyüş veya piknik yapmak fertleri birbirine yakınlaştırır, kırgınlıkları yok eder. Kişi, kendisine değer verildiğinin farkında olur ve eşine, çoluk çocuğuna karşı daha özverili ve fedakâr olur.

Ailemizle geçireceğiz birkaç saatlik için altın fırsatlar, zamanı planlayalım ve her anı dolu dolu yaşayalım!

Mutlu ve esen kalın!

***

Mübarek Ramazan Bayramınızı kutlar, ailenizle birlikte mutlu bir şekilde geçirmenizi temenni ederim.