Geçtiğimiz yıllarda dünyada görülen ve giderek şiddetlenmekte olan birçok hadiseden tarım sektörü önemli oranda etkilenmiştir. Rusya ile Ukrayna arasında sürmekte olan savaş devam ederken bu ülkelerin satmakta olduğu tarım ürünlerini alan ülkelerde yokluk ve doğrudan ürün almayan ülkelerde de ürün fiyatlarında dalgalanmalara neden olmuştur. Türkiye’nin sınırlarında, sınıra yakın ve uzak ülkelerde görülen savaş, siyasi istikrarsızlık, müdahaleler ve aldığımız göçler ülkemizi de her yönden etkilediği gibi tarım sektörünü de bazı yönlerden olumlu ve bazı yönlerden de olumsuz etkilemiştir.

Yaşanmakta olan bu olaylar ve iklim değişiklikleri tarımsal üretimi önemli oranda etkilediği gibi tarımın ana sektör olması nedeniyle diğer sektörleri de etkilemiştir. Dünyada ve ülkemizde görülen bu gelişmeler ve etkileşimler ülke içinde bazı ekonomik tedbirlerin alınmasına neden olmuş ve bu tedbirlerden de en çok tarım sektörü etkilemiştir.

Küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklık birçok ülkede zarara yol açtığı gibi ülkemizde de etkisini göstermiş, özellikle Konya ‘da sulama suyu temininde zorluklar yaşanmış ve çözüm bulunmazsa bu sıkıntı ileriki yıllarda da devam edecektir. Kanallara yeterli su verilemediğinden veya hiç verilmediğinden ürün sulama da ağırlıklı olarak yeraltı suyundan faydalanılmıştır. Yeterli yağış alamayan bölgemizde geçmiş yıllara göre mevcut kuyular yerine göre 20, 30 ve 50 metre derine indirilerek daha derinden su almak zorunda kalınmıştır. Daha fazla maliyetli su kullanımı ve diğer girdilerde ki artışlar ürün maliyetini oldukça artırmıştır. Bu maliyete rağmen bazı işletmelerde suyun tasarruflu kullanılmadığı da görülmektedir. Toprak analiz desteğini kaldırılmasıyla toprak analizi yapılmadığı yaygın belirtilmektedir. Tarımda gübre kullanımı toprak analizlerine dayandırılmalı ve bilinçli kullanılmalıdır. Çok su ve çok gübre çok verim olmadığı bilinmeli, su ve gübre kullanımında rantabl olması dikkate alınmalıdır.

Afganistan ve Suriye uyruklu tarımda çalışan işçiler iş gücü tarımsal üretime olumlu katkı sağlamışlardır. Ancak özellikle Afganistan’dan gelenlerin giderek ücret artışı istekleri çalıştıranları tedirgin etmektedir. Tarımda teknoloji ve makine kullanımı artışı olumlu bir gelişmedir, ancak yıllık kazançlarının bu makinalara yatırıldığı ve bankalara borçlandıkları yani yıl boyu bankaya çalıştıkları hususu da üreticilerin serzenişleri arasındadır.

Üreticilerin ürün fiyatlarında beklediği rakamlar 2024 de verilmemiştir. Üreticiler 2024 yılında birçok üründe 2023 fiyatlarına yakın veya altında ürününü satmak zorunda kalmışlardır. Bazı ürünlerde açıklanan ürün fiyatları dünya fiyatları civarında veya üstünde olsa da maliyet artışları üretici kazancını bitirmiştir. Üretici başta tahıllar olmak üzere birçok üründe istediği kazancı sağlayamamıştır. Tarımsal üretimde şartlar böyle devam ederse birçok üretici ekmemeyi veya arazisini kiraya vermeyi düşünmektedir.

2024 yılı kışlık ekim dönemi de oldukça yağışsız geçtiği için sulama imkânı olan çiftçiler sulama ile çıkış sağlamış, sulama imkânı olmayan arazilerde hububat ekimlerini geç yapmak zorunda kalmıştır. Kışlık hububat ekiminde kullanılan girdi fiyatlarının yüksekliği ve yağışsız bir ekim sezonu üreticiyi karamsarlığa itmiştir. Geçte olsa Kasım ayında görülen yağışlar ekilen hububat için hayati bir önem taşıdığından üreticiyi 2025 yılı için umutlandırmıştır.

İklim değişikliği ile ilgili gelecekte görülmesi beklenen riskler hakkında yazılıp söyleneler üretici tarafından çok dikkate alınmamış görülse de yaşanıldıkça gerekli tedbirleri almaya üretici istekli görülmeye başlamıştır. Çevre ve tarımda sürdürülebilirlik başlı başına dünya da olduğu gibi ülkemizde ve özellikle de bölgemizde daha çok tartışılır hale gelmiştir.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu’na göre sanayi devrimi öncesi dönemden günümüze, küresel sıcaklıkların 1,1 °C civarında artış gösterdiği, mevcut süreçlerle devam edildiği takdirde ise küresel ısınmanın 2100 yılında 3°C civarında artış gerçekleşeceği belirtilmektedir.

İklim değişikliği hâlihazırda tüm dünyada ekosistemler, ekonomik sektörler ve insan sağlığı

Üzerinde de farklı boyutlarda bir dizi etkiyi beraberinde getirmiştir. IPCC Raporunda sera gazı

emisyonları bugün en aza indirilebilse dahi, iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkileriyle karşı

karşıya kalmaya uzun bir süre devam edileceği vurgulanmaktadır.

IPCC raporlarına göre iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri Akdeniz Havzası’dır ve Türkiye bu bölgede yer almaktadır. Türkiye, bulunduğu konum itibari ile iklim değişikliği kaynaklı kuraklık, sel, aşırı hava olayları gibi afetlerden hali hazırda etkilenmekte olup gelecekte de bu afetlere karşı Türkiye’nin kırılganlığının artacağı öngörülmektedir. 2010-2021 yılları arasında Türkiye’de 8.274 meteorolojik afet yaşanmıştır. İlgili dönemde en çok meydana gelen üç meteorolojik afet, fırtınalar (%32), şiddetli yağışlar/seller (%30) ve dolu (%17) olmuştur. Buna ek olarak, son yıllarda sıklıkla aşırı sıcaklık olayları da görülmektedir.

AFAD Doğa Kaynaklı Olay İstatistiklerine göre 2022 yılında 450 adet sel/su baskını, 18 çığ, 859 heyelan yaşanmış ve 13 obruk oluşmuştur. Bu çerçevede yaşanan bu afetler, etkilendikleri alanlar ve görülme sıklıkları itibarıyla geniş bir alana yayılmıştır.

Konya’da görülen kuraklık, şiddetli rüzgârlar, dolu yağışları, oluşmakta olan obruklar ve yaşanılan olumsuz diğer iklim faktörleri bu varsayımı doğrulamaktadır. Son dönemde görülen ani yağışlar, sel, fırtına, aşırı sıcaklık ve kuraklık gibi olayların yaşanmasında iklim değişikliğinin rolünün olduğuna dair inanç üreticilerde de artmış görülmesine rağmen bu tedbirlerin üretici tarafından iyice anlaşıldığı veya kabul gördüğü söylenemez.

İklim değişikliğinin getirdiği yeni şartlar yanında tarımla uğraşan nüfus da yaşlanmaktadır. Bu görülen olumsuzluklar da kırsaldan şehirlere göçü tetiklemektedir. Gerekli tedbirleri alarak göç durdurulmalı ve göç geriye döndürülmelidir.

Doğal kaynaklarımızın (hava, su, toprak, bitki örtüsü (orman, mera) bizim ihtiyacımız olduğu gibi bizden sonraki neslin de ihtiyacı olduğu üreticilerimize iyi anlatılmalı, bu kaynakları ve çevreyi koruyucu tedbirler tarımı yönetenler tarafından acilen alınmalıdır. 

Çevre ve tarımda sürdürülebilirlik gelecekte gıda güvenliğini sağlamak açısından fevkalade önemlidir. Bu nedenle artan girdi fiyatları ve destekler gelişmiş ülkelerdeki gibi sağlanmalı sadece ürün fiyatı mukayese edilmemelidir, üretici bunu istemektedir.

Canlıların yaşaması için ihtiyacı duyduğu hava, su ve yiyecek bazı yerlerde bulunamaz hale gelmekte veya daha kısıtlı ve zor bulunur hale gelmektedir. Bu olumsuz gelişmelere karşı dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de tedbirler alınmaktadır.

14 Eylül 2023 tarihinde Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik Resmi Gazetede yayımlandı. Kanunda “Tarımsal üretim planlaması, gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimine başlanılmadan önce izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarları ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün ve ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler” hükmü getirilmiştir. Bu Kanunla uzun zamandır konuşulmakta olan üretim planlaması ya da planlı üretimin ilk defa yasal zemini oluşturulmuş, hangi araçlara başvurulacağı ve hedefleri belirtilmiştir.

Ürün planlanmasında kes- yapıştır şeklinde yapılan ürün deseni zorlamaları yerine alternatif ürünler belirlenmeli ve uygulama da tarımla ilgili üretici kuruluşları ve ortaklıkları devreye konularak yaptırımları bu kuruluşlar takip etmelidir.

Ayrıca yine son dönemde Tarım arazileri hakkında çıkarılan; 22 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere mülkiyeti gerçek veya tüzel kişilere ait olup üst üste iki (2) yıl süreyle işlenmeyen tarım arazileri, arazinin vasfının değiştirilmemesi ve kiralayan tarafından tarımsal üretimde kullanılması şartıyla bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde Bakanlıkça sezonluk olarak kiraya verilecektir denilmektedir.

Devlet ülkemizde tarıma uygun arazilerden ekilmeyen arazi kalmasın istemekte ancak ekilmeyen arazilerin önemli nedeni arazilerin miras yoluyla küçülmesi yani işletmeye uygun büyüklükte olmaması ve mirasla ilgili mevzuatlardır. Buna da köklü bir çözüm getirilmelidir.

Bitkisel üretimde uygulanan desteklerle ilgili yayımlanan kararname; 24 Ağustos 2024 günü Cumhurbaşkanı Kararı ile 2024 üretim yılı ile ilgili uygulanacak destekler 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de ise Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yıllık bitkisel üretim destekleri açıklanmıştır. Böylece üretim döneminin fiilen başlayacağı dönemden önce bitkisel üretim destekleri açıklanmış oldu.

28 Ağustos 2024 Tarihinde Yayınlanan ‘8859 Sayılı Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli ve Üretim Planlaması konusundaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi tarımda ümitleri ve beklentileri arttırmıştır. Ancak ürün fiyatlarında avans fiyatı açıklaması yapılmamıştır.

Arka arkaya çıkarılan yönetmelikler ve uzun yıllardır beklenen olumlu gelişmeler üreticiye iyi anlatılmalı, uygulanabilir ve sürdürülebilir hale getirilmelidir. Bu uygulamalar da üreticiye bir geçiş dönemi veya bir düzeltme zamanı da verilmelidir.

Tarımda sürdürülebilirliğin verim ve kalitenin artırılması için belgeli üreticilerin oluşturulması yanında meslek sahibi kişilere de öncelik tanınmalıdır. Belirli büyüklükteki arazilerde ve hayvancılık işletmelerine meslek sahibi kişilerin istihdamı yasayla zorunlu hale getirilmelidir. Bu zorunluluk tez zamanda getirilirse hem bilinçli üretimin yapılması hem de kaliteli, verimli ve sağlıklı üretimin yapılması sağlanacaktır. Ayrıca kaliteli ve sağlıklı tarım ürünleri ile beslenen toplumun sağlık giderleri de önemli oranda azalacaktır.

Günümüzde sadece üretim değil, üretileninde işlemeye uygun kalitede ve sağlıklı olması da istenilmektedir. Türk tarımının geleceği, artan ülke nüfusunun gıda ihtiyaçlarının karşılanması, dünya ülkeleriyle rekabet edilebilir hale gelebilmesi ve üreticilerin üretimi sürdürebilmeleri için ayakta kalabilmesi gerekmektedir. Üreticinin kaliteli ve sağlıklı tarım ürünlerini üretebilmesi devletin aldığı tedbirler yanında planlamada ki doğruluk ve uygulanabilirlik yapılacak desteklemelere de bağlıdır.

Tarım ürünü işleyen sanayi kuruluşları daha fazla sözleşmeli üretim yaptırarak hem kendi işleyecekleri ürünün temin edilmesini hem de üreticilere destek olmalıdırlar.

Tarım ürünlerinde üretim sezonu uzun olduğu için enflasyondan üreticiler fazla zarar görmektedirler. Ürüne göre ekim sezonu öncesi açıklanması istenilen ürün avans fiyatı hasat döneminde enflasyon artış oranına göre ürün fiyatı yenilenmelidir. Aksi halde sahiplenilmesi gereken küçük ve aile işletmeleri üretimden kaçmak zorunda kalacaklardır.

Konya il olarak üretilen birçok üründe ülke içerisinde ilk sıralarda yer almış iken bu durumdan geriye düşmemek için en çok dert yanılan su temini, girdi maliyetleri ve desteklerin yetersizliği halledilmelidir. Bazı üreticiler sulama suyumuz halledilsin, girdi fiyatları market fiyatları gibi sıklıkla değişmesin devletin vereceği desteği bile istemeden (almadan) üretimi sürdüreceklerini söylemektedirler.

İlk günlerini yaşamakta olduğumuz 2025 yılında yeterince kış ve bahar yağışlarının alınması, alınan tedbirlerle yeni uygulamalara adaptasyonun sağlanması ve 2025 yılından beklenen umutların gerçekleşmesi bütün üreticilerin ve dolasıyla herkesin önemli arzusudur. 2025 takvim yılının ve yaşamakta olduğumuz mübarek üç ayların bütün insanlığa, tarımdaki üreticilere hayırlara vesile olmasını, verimli ve sağlıklı üretim yılı olmasını dilerim.