Genel kültürümüzü korumak ve yaşatmak önemli bir sorumluluk olduğu gibi tarım kültürünü korumak ve yaşatmakta bir o kadar önemlidir. Tarım kültürümüz, insanlık tarihi kadar eski olan önemli değerler, gelenekler, gelişmelere ayak uydurmak ve yenilenmeyi de esas almaktadır. Bu öğeleri yaşatmak, günün şartlarına uygun olanları gelecek nesillere aktarmak, atadan evlada devir gibi kuşaklar arası toplumsal bağları güçlendirmektedir. Bu nedenle tarım toplumları bir ülkede siyasi varlığın istikrarı bakımından da son derece sağlam temellere sahiptir.

Tarım insanın beslenme barınma, giyim gibi birçok alanda madde üreten bir sektördür. Bulma, toplama, yetiştirme ve ıslah şeklinde gelişmiştir. Tarım kültürü stabil değil çağa ayak uydurmakta ve teknolojik gelişmeleri kabul ederek yeni teknolojileri kullanmaktadır. Hayvanlarla çekilen tarım aletlerinden günümüzde bilgisayar kontrollü insansız araçların tarımda kullanılması gibi gelişmeler tarımda görülmektedir. Genel kültürde olduğu gibi tarım kültüründe gelenekler nesilden nesile aktarılmaktadır. Atadan görme tabiri bunun işaretidir.

Bir arazinin sürümü ve sulanması gibi aile büyüklerinden öğrenilen gelenekler, uygulamalar, yanılma yapma metoduyla değil büyüklerden öğrenilmektedir. Günümüzde gelişen teknolojiler sözlü ve yazılı basın sayesinde daha çabuk yayıldığından kullanılan birçok girdi eskinin yerini imkânlar ölçüsünde çabucak almaktadır. Tekâmül bu şekilde sağlanmaktadır.

Kültürel değerleri korumak ve yaşatmak, hem bireyler hem de toplum için büyük bir önem taşıdığından bu konuda atılacak her adım, kültürümüzün zenginliğini geleceğe taşımaktadır.

Gelecekte tarımın nasıl olacağına dair dünyanın birçok ülkesinde çeşitli varsayımlar ileri sürülmektedir. Tarım vazgeçilmez stratejik bir sektördür. Tarım sektörünün etkisi gibi, birçok faktör de tarıma doğrudan ve dolaylı etki etmektedir. Geçtiğimiz yıllarda dünyada yaşadığımız Covid- 19 salgını ve halen devam eden Rusya ve Ukrayna savaşı tarımın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Küreselleşme ya da globalleşme, ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış verişinden doğan uluslararası bir bütünleşme sürecidir. Son yıllarda iletişimde, ulaşımda ve diğer sektörlerde olan gelişmeler tarım da kullanılan girdiler, ekipmanlar, yetiştirme teknikleri ve ürün fiyatlarını doğrudan etkilemiştir. Bu nedenle ürüne ulaşma kolaylığında fiyat değerlendirmesini öne çıkarmaktadır. Ülkelere göre oluşan bu farklı fiyatlara rağmen sosyal devlet kendi çiftçisini korumak ve kollamak zorundadır. Ancak bu belirli bir noktaya kadar geçerliliğini koruyabilmektedir. Küreselleşme ya da globalleşme en ucuz maliyetle üretimi zorlamaktadır. Günümüzde birçok tarım ürününün dünya fiyatlarına bakıldığında ülke içi fiyatlardan düşüktür. Bu rekabete bir noktaya kadar dayanmak ve ayakta kalmak devletin destekleriyle mümkündür. Her şeye rağmen devlet destekleriyle ülkemizde üretilmesi mümkün olan tarım ürünlerini ürettirmek zorunluğu olmalıdır.

Köylerden kentlere sürmekte olan göçler tarıma ve tarımsal faaliyetlere kendiliğinden de yön vermektedir. İlk göç yıllarında belirli bir süre tarımsal faaliyetleri sürdüren göç etmiş arazi sahipleri zamanla araziyi önce ortak kullanıma sonra kiraya vermeyi ve daha sonra da satmayı yeğlemektedirler. Bu gelişme sonucu küçük arazi sahipleri ya araziyi ekmemekte veya arazisini satarak tarımsal üretimden çıkmakta, böylece işletmeler de büyümektedir.

Ülkemizde bu durumun devam edeceği de düşünülmektedir. Dünyada işletme başına düşen arazi varlığı ülkemize göre daha büyük olduğundan hem yeni teknolojileri kullanabilmekte hem de girdi kullanımı bilinçli yapıldığından verimlilik artmakta ve üretim maliyetleri de düşük olmaktadır. Geniş ekim alanlarına büyük işletmelere sahip Ukrayna ve Rusya'nın fiyat avantajı, küresel buğday piyasasında onlara avantaj sağlamaktadır. Bu fiyat farklılığı ve düşük fiyat baskısı küçük işletmeleri kazanç ve finans yönüyle zora soktuğundan arayışa itmektedir.   

 Ülkenin bazı ürünlerde koruyucu gümrük tarifeleri olmaz ise ülke üreticisi büyük işletmelere sahip ülkelerle rekabet etme şansları olmayacağından ya korunmalı, desteklenmeli ya da tarımsal üretimden vazgeçmelidirler. İşte bu zorlayıcı şartlar gelecekte tarıma yöne verecek önemli faktörlerden birisidir. Küçük işletmeler korunmalı, tarımda verimliliği artırmak için arazi toplulaştırmasında arazi ofisi kurularak parçalı araziler bütünleştirilmelidir. Tarım arazileri ve mera arazileri başka amaçlarla kullanılmasına mümkün olduğunca müsaade edilmemeli, korunmalı ve üretim alanları daraltılmamalıdır.

Küçük işletmeleri, gerekli ise mikro klimalara sahip bölgelerde ekonomik değeri ve getirisi yüksek olan ürünlere yönlendirecek özel destekler sağlanmalıdır.

Tarım sektörü, stratejik sektördür. Tarım ülke ekonomisi içindeki önemli ekonomik payına ilaveten, diğer sektörlere hammadde üretmesi yanında, sosyal, kültürel ve stratejik amaçlara da hizmet etmekte olduğundan ülkemizin bütün fertlerini doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bir sektördür. Bu nedenlerle tarımda planlama iyi yapılmalı ve uygulanmalıdır.

Son yıllarda küresel iklim değişikliği nedeniyle uzun süren kurak dönemler yaşamaktayız. Üretim için ihtiyaç olan çevre ve girdilerde görülmekte olan değişiklikler tarımı ciddi oranda etkilemektedir. Bu yıl tahıllarda ve ayçiçeğinde birim alandan alınan verim düşüklüğü gibi.

 Birçok bölgede görülen yağış yetersizliği tarımsal üretimi etkilemesi yanında su kaynaklarının azalmasına ve tarımda olduğu gibi diğer üretimlerde de suyu daha pahalı kullanmaya veya ulaşılamayan girdi haline getirmesine neden olmaktadır. Bunun sonucu tarımsal sulamada kullanılan derin kuyu her yıl daha derine indirerek 200- 300 metre derinlikten su almaya zorlamaktadır.

İklim değişikliği nedeniyle bazı anlarda görülen çok şiddetli yağışlar, bir yılda düşen yağışın bir gün içerisinde birkaç saatte düşmesi gibi durumlar da dünyanın bazı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde ve bölgemizde de görülmektedir. Bu şiddetli yağışlar toprak ve su erozyonuna sebep olmakta, çoğu zaman da ürüne, mala ve cana da zarar vermektedir.  

Yağışlara bağlı olarak yer üstü ve yer altındaki su kaynaklarıyla ilgili yaşanan problemler bölgemizde giderek büyümektedir. Konya için sulama da ne kadar modern teknolojiler kullanılsa da havzada ki su kendine yeter olmadığından iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek illerdendir. O nedenle havzaya dış havzalardan mutlaka su getirilmeli ve mevcut tarımsal üretimde ülke genelindeki konumu devam ettirilmelidir.

Nüfus artışı gibi etkenlerde tarımsal üretimi etkilemektedir. Günden güne daha fazla gıdaya ihtiyaç duyan nüfus artışı yanında genç nüfusun tarımda kaçışı da ayrı bir problem olarak görülmektedir. Gençleri tarıma kazandırmak ve başarılı çalışmalar yapmalarını sağlamak için bu alanda eğitimli gençler özel olarak desteklenerek tarımda tutulmalıdır.

Son yıllarda hızlı sanayileşme sürecinde tarıma yeterli önem verilmemekte veya göz ardı edilmektedir. Sanayileşmeye evet, ancak bir sanayi işletmesi için işlediği hammadde temini ve ham maddenin işletmede ki varlığı ne kadar önemli ise işletmenin çalıştırdığı kişiler için yemek vakitlerin de ikram ettikleri yemekleri de o kadar önemlidir. Yani tarımdan üretilen ürünlerin sofralarda olması da o kadar önemli görülmelidir. Çalışan insan daha fazla tüketeceğinden tarımsal üretimde de diğer sektörlerin büyümesine paralel büyüme olmalıdır.

Artan nüfusun ihtiyacı olan gıdanın ve iş alanının temini için tarım giderek daha büyük işletmeler de ve gelişen teknolojiye uygun yapılandırılmalıdır. Yetiştirmeyle birlikte tarladan sofraya kadar olan her işlemde Ar-Ge çalışmalarına dayalı yenilikler uygulanmalıdır. Devletin Ar-Ge çalışmaları yanında özel sektöründe Ar- Ge çalışmaları hızlandırılmalıdır. Bütün bu nedenlerle sadece birkaç banka değil daha çok sayıda banka tarımsal üretime belirlenecek oranda destek ve zirai kredi verme zorunluluğu getirilmelidir.

Tarım alanında eğitim gören gençlere, daha iyi yetişmeleri için burs ve eğitimde iyi imkânlar sağlanmalıdır.

Yazılı ve sözlü basın ve yayın organlarında daha fazla tarımla ilgili yazı ve programlara yer vermelidir.