SÜRGÜNDEN BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLDA KIRIM TÜRKLERİ
Kırım, Türklerin tarih sahnesine çıktığı zamandan beri bir Türk yurdudur. İlk Türk devleti olan Saka Türklerinin vatanı bugünkü Ukrayna'nın tamamı ve İdil havzasına kadar uzanmaktadır. Daha sonra Batı Hun devletinin toprakları içinde yer alan Kırım, Selçuklular ve Osmanlı döneminde de yine halkı Türk ve Müslüman idi.
Kırım, Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti'ne bağlı bir hanlık olarak 1783'e kadar varlığını devam ettirdi.
Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla girdiğinde eski gücünü kaybetmiş, büyük toprak kayıplarına uğramıştı. İlk büyük toprak kaybına Avrupa bölgesinde uğrayan Osmanlı Devleti, 1699'da Karlofça Anlaşmasıyla Orta Macaristan'daki topraklarının büyük bir kısmını kaybetmişti. Bu anlaşmadan bir yıl sonra Ruslarla yapılan İstanbul Anlaşmasında, Osmanlı Devleti, Rusların İstanbul'da daimi elçi bulundurmasını ve Azak kalesini onlara vererek Kırım yarımadasında üs edinmelerini kabul etmişti. Bu anlaşma, halkı Türk ve Müslüman olan ilk Osmanlı toprağının elden çıkacağının sinyallerini veriyordu. Daha sonra Osmanlı-Rus savaşlarında Rusya, burayı daimi üs olarak kullanacak, İstanbul'da bulundurduğu elçi vasıtasıyla da sürekli Osmanlı Devleti'ni savaşa sürükleyecekti.
Osmanlı Devleti, batıda Avrupa Devletlerinin haçlı ordularıyla mücadele verirken Rusya da doğudan Türk vatanına saldırarak cepheyi ikiye yarıyor ve istediği toprakları, devletinin kolunu bacağını budayarak koparıyordu. Bunlardan biri de Kırım idi.
Kırım, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla Osmanlı Devletinden koparılmış, önce özerk bir devlet haline getirilmiş daha sonra 1783'de Rus orduları Kırım'ı işgal ederek Rus hâkimiyetine katmıştı.
Halkı Türk ve Müslüman olan kırım'ın elden çıkışı Osmanlı Türk Devletine çok dokunmuştu. Özellikle Rusların kırım halkına reva gördüğü eziyetler soy ve din kardeşlerinin pek ağrına gitmişti. Osmanlı devleti Kırım'ı geri alabilmek için zaman zaman Avrupa devletlerine yanaştı.
Rusya'nın Avrupa içlerine kadar yayılmasını istemeyen İngiltere ve Fransa Osmanlı Devletine 1853'te destek verdiler. 1853-1856 yılları arasında yapılan Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti cephede kazandığını diplomaside gösteremedi ve Kırım binlerce Türk kanına rağmen gene kaderine terk edildi.
On dokuzuncu yüzyılın sonun doğru gelindiğinde Rus yayılmacılığı iyice güçlenmişti. 1557'de başlayan Orta Asya'daki Türk ülkelerine doğru yayılmacı politikası da bu yüzyıla gelindiğinde hemen hemen tamamlanmıştı. En ufak bir bağımsızlık hareketi çok şiddetli bir şekilde bastırılıyordu. 1878'de Berlin Antlaşmasıyla, Anadolu'nun doğusundan kopardığı Türk topraklarına da yerleşen Rusya, burada Türk ve Müslüman halka tahakküm ve eziyetti hat safhaya çıkardı.
Kırımlı bir Türk olan Gaspıralı İsmail Bey'in dilde-fikirde işte birlik felsefesi maya tutmuş ve Kırım Türkleri, kimliklerinin kaybetmemiş ve diğer kardeş Türk halklarıyla birlikte bir dayanışma içine girmişlerdi. 1912 yılında Balkan Savaşlarında Rusya'daki Türk halklarının bir kısmının cephede Osmanlılara yardım ettiğini, Tatar Türk kadınlarının kadırgadaki askeri hastanede askerlerimizi tımar ettiklerini, yaralarını sardıklarını, cephedeki askerlere yiyecek, giyecek ve cephane topladıklarını görmekteyiz. Ümmü Gülsüm Kemalova, Meryem Yakubova, Rukıye Yunusova ve Meryem Pataşova bunlardan en öne çıkan simalardır. (Şefika Kurnaz, Balkan Savaşı'nda Kadınlarımız)
Bolşevik İhtilâli sonucunda başa geçen Komünist iktidar elinde Kırım Türkleri adeta şamar oğlanına dönmüştür. 1783'ten beri çeşitli işkence ve sürgünlere tabi tutulan Kırım halkı, en büyük sürgüne ve soykırıma II. Dünya Savaşı sonunda uğramıştır. II. Dünya Savaşı esnasında Kırım Türkleri Almanlara karşı cepheye sürülmüştü. Rusya'nın Almanlara yenilmesiyle esir edilen Kırım tatarları Nazi Kamplarında çok büyük eziyetlere ve işkencelere maruz kalmışlardır. Bunlar Almanlar tarafından silahlandırılıp bu kez de Ruslara karşı cepheye sürülmüşlerdir.
Her türlü işkenceye karşı bir türlü baş eğmeyen Kırım Türklerini bu kez Sibirya bozkırlarına sürgün bekliyordu. Aradığı Fırsat II. Dünya Savaşı sonunda Stalin'in eline geçmişti. 1944'te Kırım Türklerini Almanlara casusluk etmekle suçlandı. Sürgün, 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Kırımlı yerleşim yerlerinde başladı. Eyleme 32.000'den fazla NKVD birliği katıldı. Toplamda 193.865 Kırım Tatarı sürgün edildi. 151.136 kişi Özbekistan'a, 8.597 Mari'ye, 4.286 Kazakistan'a geriye kalan 29,846 kişi ise Sovyetlerin çeşitli bölgelerine sürgün edildi.
Sovyet askerleri, bir gecede evlere baskınlar düzenleyerek dipçiklerle Türkleri döve döve evlerinden alındılar, apar topar vagonlara bindirdiler. İnsanların bir kısmı, vagonlara zehirli gaz verilerek katledildi.(Cengiz Dağcı, Korkunç Yıllar). Geri kalanlar penceresiz vagonlarda aç susuz günlerce süren yolculuk ve Özbekistan'ın kuzey bölgelerine yolculuk. İnsanların en zaruri ihtiyaçları bile bu vagonlar durdurulmadığı için vagonların içinde karşılanmış, salgın hastalıklardan pek çok kişi hayatını kaybetmiştir. Ölenler vagonların köşelerine istif edilmiş, günlerce ölü ile diriler birlikte yolculuk yapmışlardı. İnsanlar def-i hacetlerini bile vagonların içinde gidermişlerdir. Kurtulabilenlerin bir kısmı da iklime intibah edemediğinden hayatlarını kaybettiler. (Cengiz dağcı, Yurdunu Kaybeden Adam)
Kırım'daki sürgünü en iyi anlatan kişi, zulmü ve katliamı bizzat yaşayan Cengiz Dağcı'dır. O eserlerinde, çocukluk yıllarının geçtiği Kızıltaş'ı hem özlemle her eserinde yâd etmekte, çekilen sıkıntıları, zulüm ve işkenceleri gözler önüne sermektedir. İkinci bir eser de Rahmetli Kemal Çapraz'ın Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım adındaki inceleme-araştırma eseridir. Çapraz bu eserde, Kırım Türklerin çektikleri sıkıntılarını, ümitlerini, çektikleri vatan hasretini ve sürgündeki Kırımlıların faaliyetlerini, kültürlerini ayakta tutmak için verdikleri mücadeleleri dile getirmiştir.
Sovyetlerin dağılmasında sonra Türk cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuştu. Bir tek Kırım hariç. Kırım Ukrayna'ya bağlı Özerk bir Cumhuriyet haline getirilmişti. Sürgünden sonra, Kırım yarımadasında Türklerden gasp edilen emlak ve arazilere Ruslar hemen yerleştirilmişti. Kırım'daki Rus nüfusu artırılmış, Kırımlıların geri dönüşü zorlaştırılmıştır.
Bugünlerde güç bela vatanlarına dönebilen Kırım Türkleri için gene kara günler kapıda gibi. Rus birlikleri Parlamentoyu dağıttı. Kırımda yapılanları tüm dünya izlemektedir. Kırım Türkleri ve dünya bu yapılanları tasvip etmemekte ve Rusya'yı kınamaktadır.
Hiçbir zulüm ebede kadar devam etmez. Bu girişim belki Rusya'nın sonunu getirir ve mazlumun göklere çıkan âhı karşılığını bulur.