Eşek Anırır Deve Oynarsa 

Öyle fıkralarımız vardır ki, her devirde geçerli ve ciltlerle söze bedeldir. Uygun düşenini anlatıvermek yeterli olur, başka söze hacet kalmaz. Arif olan denilmek isteneni hemen anlayıverir. Bugün,  günümüzün olaylarına uygun düşen bir fıkra ile söze başlayalım.  Ve gelecek günlerde de bu tür fıkralara devam edelim.

Zaman Osmanlı'nın son dönemleri!  Asırlar boyu Müslüman halkla iç içe yaşayan,  diğer bazı azınlıklarla birlikte Ermeniler de devletin içerisinde bulunduğu sıkıntılı günlerden ve atlatılmakta olan badirelerden istifade ederek kıpırdanmaya başlar. İşi birçok yerde katliamlara kadar götürürler.

Yozgat civarlarında meskûn bir kısım Ermeni, toplanıp kaymakamlarının huzuruna çıkarlar ve bir takım hak taleplerinde bulunurlar. Kaymakam tecrübeli bir devlet adamıdır. Ermenilere, “Bakın size bir fıkra anlatayım da dinleyin” der.  Kaymakam bey,  şu ibretamiz fıkrayı anlatır:

Kervanda yük taşımaktan bir eşekle bir deve zayıf düşer ve kervana ayak uyduramaz duruma düşerler.  Eşekle devenin durumuna acıyan kervancı başı bir vahanın yanından geçerken bunları yeşilliğin ortasına salıverir.

Eşekle deve suyu ve yeşilliği bol olan bu vahada günlerini gün eder, semirip kendilerine gelirler.

Kendine gelen merkep bir gün deveye , “Deve kardeş canım anırmak istiyor” deyince deve, “Sakın ha, başımıza iş açma, şurada rahatımız iyi,  sonra sesini bir duyan olur da başımız belâya girer” der. Ama deve,  sözünü dinletemez.  Eşek keyfine göre anır. Oradan geçmekte olan bir kervan bu sesi duyup, eşekle deveyi kervanlarına katarlar. 

Merkep hamladığı için bir süre sonra, yürüyemez hale gelince kervancı eşeği, devenin sırtına yükler. Bu duruma devenin fena halde canı sıkılır.  Bir uçurumun kenarından geçerken de deve eşeğe, “Eşek kardeş, canım oynamak istiyor” deyince eşek, “ sakın ha, uçurumun kenarındayız, oynarım deme, sonra düşür parçalanırım” uyarısında bulunur.  Fakat deve oynayınca da eşek devenin sırtından düşüp parçalanır. Böylece deve eşekten intikamını almış olur. 

Kaymakam Ermenilere dönüp, “Müslüman halktan neniz eksik oturun oturduğunuz yerde, sonra devenin sırtından eşeği attığı gibi devlet de sizi sırtından atıverir” der. 

Nitekim olaylar öyle gelişir ki,  Osmanlı Ermenileri ilk fırsatta sırtından atmak mecburiyetinde kalır ve tehcir olayı vuku bulur. 

Her nisan ayında dünya Ermenileri ayaklanıp bu olayın bir soykırım olduğunu etrafa kabul ettirmeye çalışırlar.  Kimse Ermenileri asırlarca, “Kavm-i sadıka” diye bağrına basan Osmanlı'yı ve onlara ihanet eden Ermenilerin yaptıklarını görmezden gelir. 

Başbakan'ın konu ile ilgili bu yılki konuşması bile bizi köşeye sıkıştıracak durumda. Ne maksatla söyledi anlamak mümkün değil. 

Düşünecek olursak bu fıkra, hem Ermenilerin  bir asır önceki, hem de günümüzde devletin sırtında kambur gibi duran ve  devlete zarar vermeye çalışanların  durumuna uygun düşen güzel bir fıkra değil mi?

Kimse aklından çıkarmamalı. Devletle oynamaya gelmez. Devlet fırsatını bulursa kim olursa olsun gözünün yaşına bakmaz,  devenin yaptığı gibi bunları ilk fırsatta bir gün sırtından atar, bir zamanlar aziz ettiğini rezil ediverir. Tarih boyu bu böyle olmuştur. Böyle olmaya da devam edecektir. 

Hoşça kalın