Olaylar ve Fıkralar

Sende mi Brütüs

Tarih durmadan tekerrür edip duruyor. Çok eskilerden günümüze pek çok olaya uygun düşen bir fıkra da Brütüs fıkrasıdır. .

Fıkra bilenen fıkralardan birisidir. Fakat günümüz olayları dolayısıyla üzerinde durulmaya değer. Birileri çok sevdiği ve güvendiği insan tarafından ihanete uğrayınca hemen akla bu fıkra gelir.  Aslında bu, fıkradan öte tarihî bir olaydır.  

Fıkrayı ve olayı hatırlatan söz, asırlardır söylenegelmiş ve hiç unutulmamıştır.  Olay şu: Sezar'a karşı kıyam edip, onu öldürecekler içerisinde en yakın dostu ve güvenilir adamı Brütüs de vardır. Sezar, kendisine ilk hançeri vuranın onun olduğunu görünce o meşhur, “Sen de mi Brütüs?” sözünü sarf eder.  

Bu söz, insanların vefasızlığının ve güvenilmezliğinin bir ifadesi olarak söylenir. Başka bir atasözümüzde de, “İnsanoğlu çiğ süt emmiştir,  ne yapacağı belli olmaz”   deriz. Onun için insanlar en yakın dostunun bir gün düşmanı,  en azılı düşmanının da bir gün, dostu olabileceğini unutmamalı ve ona göre davranmalıdır.

Her nedense bu işler siyasette daha çok görülüyor. Kültür alanında önemli hiçbir şey yapmayan Ertuğrul Günay'ı başbakan,  uzun yıllar bakanlık koltuğunda tuttu.  O da ortalık karışır gibi olunca gemiyi ilk terk edenlerden oldu. 

Hani bir zamlar da mülkiye kökenli bir Abrüllatif Şener adında birisi vardı. Cumhurbaşkanlığına göz dikip, bir yerlere mesaj için, “Her mülkiyeli biraz komünisttir” sözünü söylemiş, partisinden ayrılmıştı. Sonra da siyasî bir mevta olarak hafızalardan silinip gitmişti. 

Siyasetin renkli siması Merhum Osman Bölükbaşı,  siyasî hayatında o kadar çok ihanete uğramıştı ki, bunu ifade için konuşmalarında sık sık , “ Uğradığım ihanetlerden bağrım Karacaahmet Mezarlığı'na döndü” derdi. Bütün siyasî liderler bunun acı örneklerini yaşamıştır. 

Günümüz olaylarına gelelim. İktidar -cemaat ve en yeni örneği olarak da Haşim Kılıç olayı bunun en tipik örnekleridir.   Ne oldu da yıllardan beri devam eden iyi münasebetler bir anda değişiverdi ve biri birlerine düşman kesiliverdiler. Anlamak ve izah etmek mümkün değil. 

Geçen yıl, Haşim Kılıç'ı Konya'ya bir sohbet için davet etmişlerdi.   Dedeman'da yapılan bu sohbete ben de katılmıştım. Kılıç'ın oldum olası solla arası iyi değildi.  En büyük hakareti de onlardan görmüştü.  Ne oldu da bir anda o da değişiverdi.  Bazı emekliliği gelen zevat arasında ve önemli seçim arifelerinde bu olaylar daha sık yaşanıyor. Bazıları böyle durumlarda bir yerlere mesaj vereceğim derken, kendilerini bitiriveriyorlar.  Bazılarına göre başkanın yaptığı son drece doğrudur. Bu da ayrı bir konu!  Bakalım kaç kişi önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde topuğuna kurşun sıkacak, hep birlikte göreceğiz.  

Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta var.  Haini ve vefasızlık edeni halk sevmiyor ve asla affetmiyor.  Ve toplum daima mazlumun yanında yer alıyor. Her şey bir gün ayan beyan ortaya çıkıyor.  Hangi düşüncenin doğru olduğu da anlaşılıveriyor. Bakalım devran ne gösterecek.   

Şimdi vefa, İstanbul'da bir semt adı olarak hatırlansa da, bunun tersini düşündüren yaşantı ve atasözlerimiz de vardır.  Bu sebeple, “Eski dost düşman olmaz” da deriz. Eskiden vefakâr ve fazilet sahibi büyükler, ihanete de uğrasalar bile , “El uzattığım yere, ayak uzatmam” sözünü kullanırlardı. 

Vefa ve güven duyguları toplumda son derece önemli duygulardır. Toplumlar bu güzel duyguyu kaybetmemeli ve bu duyguyu yaşatmalıdır. Aksi halde hayatın anlamı, tadı ve tuzu kalmaz. 

Yunus Emre'nin, “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalamaz” sözünü aklımızdan hiç çıkarmayalım.