Türkiye – İzlanda maçını geride bıraktık. Maça damgasını vuran olay saygı duruşu esnasında küçük bir grubun protestosu oldu. Bu olay üzerinden Konya'ya ve Konyalıya yönelik bir linç kampanyası başlatıldı.

Daha önce bu statta iki maç daha oynanmıştı ve gerek stat gerekse seyirci tüm spor kamuoyundan tam not almıştı. Belli ki bundan rahatsız olanlar var.

Maçların Konya'da oynanması birilerini rahatsız etmiş.

Saygı duruşu esnasında küçük bir gurubun protesto eylemini büyüterek tüm Konya'ya mal etmeye çalışanların maçları tekrar İstanbul'a aldırtma hesabının dışında başka rahatsızlıklarının da olduğu açıkça ortada.

Öncelikle belirtmek gerekir ki böyle bir protesto eylemini biz de tasvip etmedik. Hoş olmadı.

Ama küfür yoktu. Sahaya inen veya yabancı cisim atan yoktu. Tüm stat ay yıldızlı al bayrağımızla bezenmişti. Konya'ya yakışır bir seyirci ve atmosfer vardı.

Ama birileri, birkaç kendini bilmezin yakışıksız eylemini tüm seyirciye mal etmeye kalktı.

Üstelik bunlar her fırsatta fikir hürriyetinden söz edenler.

Millete küfür edenlere, hakaret edenlere “fikir hürriyeti” diyerek hoşgörüyle bakanlar.

İşte onlardan biri:

Hürriyet Gazetesi yazarlarından Mehmet Y. Yılmaz, 15 Ekim tarihli, “Ankara'ya bak Konya'yı anla başlıklı yazısında “Konya'da stadı dolduran holiganlar”dan söz ediyor. Demek ki onun gözünde tüm seyirci holiganmış.

Belli ki M. Yılmaz atılan sloganlardan da rahatsız olmuş. Belki de en büyük rahatsızlığı o sloganlar.

Hatırlanacağı üzere seyirci hep bir ağızdan “şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “vatan sana canım feda” “Ne mutlu Türküm diyene” sloganları atıyorlardı.

Diyor ki M, Yılmaz, “Şehitler ne yazık ki öldüler ve bu ülkenin insanları bu kafayı değiştirmezse vatanın bölünmesi de kaçınılmaz olacak”

M. Yılmaz ağzındaki baklayı sonunda çıkarmış. Asıl rahatsızlığı buymuş demek ki!

Acaba Sayın Yılmaz Mehmet Akif'ten de rahatsız mı?

Bilindiği üzere İstiklâl Marşımız, “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” dizesiyle başlıyor.

Şimdi Sayın Yılmaz buna da mı karşı çıkacak?

Bilmeli ki M. Yılmaz, şehitler ölmez. Çünkü ayeti kerimede açıkça “Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.” (Ali İmran 169 – 170) buyrulmaktadır.

Belli ki Sayın Yılmaz'ın ayetten hadisten haberi yok.

Ya da kendince dalga geçiyor. Bakara makara diyenler gibi!

Vatan bölünmezden kasıt da şudur:

Bu milletin öz evlatları yaşadıkça böyle bir şeye müsaade etmeyecektir. Birilerinin hoşuna gitmese de!

Tıpkı İstiklâl Marşının ilk dörtlüğünde Akif'in dediği gibi:

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim Milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

Sayın Yılmaz ve benzerleri “Ne mutlu Türküm diyene!” sloganından da rahatsız olmuştur.

Atatürkçü geçinen bu güruha Atatürk'ün gençliğe hitabesinden bazı bölümleri aktararak cevap vermek istiyoruz:

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

“Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.”

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!