“Fıtratı Korumak, Aileyi Korumak” başlıklı hutbe, geçtiğimiz Cuma günü tüm camilerimizde okundu. Diyanet İşleri Başkanlığı, yaklaşan bir tehdit ve tehlikeye karşı hazırladığı bu hutbe ile tüm insanlarımızı uyardı.

Cinsiyetsizleştirme, aileyi yıkma ve fıtratı bozma yolundaki çalışmalar, ne yazık ki ilerleyerek devam ediyor. Semanın rengini kendisine simge edinen bu güruh, her geçen gün fıtrat ve tabiat kalesinin surlarında bir gedik açıyor.

Bunun son örneğini, “Eşcinseller papaz olabilir” diyerek teslim bayrağını çekmiş Vatikan’da gördük.

Sorunu bilmezsek ve arka planından haberdar olmazsak çözüm üretemeyiz.

Problem, Batı’da 1950’li yıllarda başlayan, evliliğe ve tek eşliliğe karşı çıkan, haz ve isteklerin gerçekleştiği her eylemi meşru gören “Cinsel Devrim” ile başlamıştır. Böylece aile binasının temeline dinamit konulmuştur. Evlilik öncesi ilişki, eşcinsellik ve zina normal olmalı düşüncesi, bir özgürlük alanı olarak dayatılmak istenmiştir. “Hippi” adıyla anılan gruplar da buna öncülük etmiştir.

Önce bir kimlik inşası çalışması yapılmaktadır. Hazların, dürtülerin ve arzuların esiri olmuş bir kimse, bir kimlikle tanımlanmaya başlanıyor.

Garip olan şu ki: Kumar arzusu duyan ya da sürekli hırsızlık dürtüsü olan bir kişi için kimlik oluşturmanın yanlış ve eksik olduğunu söyleyenler, cinsiyetsizleştirme konusunda sessiz kalıyorlar.

İkinci aşama, kimliği bir ideoloji haline getirip küresel planda hâkim kılmaktır. Sermaye gruplarının desteğiyle de bu yolda mesafe kat ediyorlar.

Üçüncü evrede ise kimliğin bilimsel ve hukuksal olarak tanınmasını sağlıyorlar. Normalde tarafsız ve adil olduğunu iddia edenler, günün sonunda teslim oluyor. Hatta sağlık alanında bunun bir hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini söyleme cesareti gösterebilecek bir doktor bile çıkmıyor; çıkarsa da aforoz ediliyor.

Özellikle bazı Batılı ülkelerde siyasete bile yön veriyorlar. Temsil ediliyor, sözüm ona evlilik yapıyor ve evlatlık alıyorlar. Bazı ülkelerde oturma izni veya ülkeye giriş konusunda baraj sorusu hâline geliyorlar.

Tabii ki, medya ve sanat alanında da etkilerini sürdürüyorlar. Çizgi film kahramanlarından sinema ve tiyatroya, oyuncaklardan bilgisayar oyunlarına kadar her alanda varlık gösteriyorlar. Moda ve giyim alanında ise her iki cinsin giyebileceği kıyafetler icat ediyorlar.

Cinsiyetsizleştirme operasyonlarının henüz tam sonuç almadığı alan ise dindir. Gerçi Ortodokslar dik durmasına rağmen Katoliklik eğilmiştir. Ancak Allah katında tek din olan İslam, dimdik ayaktadır. Bu sapıklık ve sapkınlığa karşı çözüm İslam’dadır.

İslam, olaya nasıl bakıyor? İnsanı eşref-i mahlûkat olarak görür. İnsan tabiat ve fıtrattan oluşur. Yüce Allah, Hâlık sıfatıyla insanın bedenini, Fâtır ismiyle fıtratını yaratmıştır. Tabiat ve fıtrat yazılımlarının eşgüdümlü olarak çalışmasını ister.

İnsanın tabiatına uygun arzuların, yine fıtratın gereklerine göre çözümlenmesini bekler.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

“Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.” (Nebe/8)

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum/21)

İnsanlığın geleceği için büyük bir tehdit olan ve Sam rüzgârı gibi yıkıcı etkisi bulunan bu sapkın akıma karşı neler yapılmalı?

·         Devlet tarafından hukuki adımlar atılmalı, özgürlük maskesi altında yapılan/yapılacak eylemlere fırsat verilmemeli.

·         Hasbelkader ağın içine düşmüş insanlara şefkatle yaklaşılmalı, tedavi edilmelerine yönelik maddi ve manevi destek sağlanmalı.

·         Aile olarak çocuklarımıza mahremiyet eğitimi verdiğimiz gibi, onların fıtri kimliklerine göre yetişmesine özen göstermeliyiz.

·         Çocuklarımızın cinsiyetine uygun oyuncak ve kıyafet seçmeli; onları sanal âlemin tuzaklarından ve sapkın akımlardan korumalıyız.

·         Gençlerimiz evlilik yaşına ve olgunluğuna eriştiklerinde, evlenmelerini kolaylaştırmalıyız.

·         En önemlisi, aile kurumu ancak sevgi ve saygı ile ayakta kalır; bunu unutmamalıyız. Çocuklarımızın koşacağı ilk yer aile ocağı olmalıdır.

Millet ve devlet olarak, sapkın akımların yayılmasına engel olmak için el ele, gönül gönüle hareket etmeliyiz. Küresel sisteme teslim olmak yerine onu teslim alarak, İslam ile hayat bulmalıyız.

Selam ve dua ile.