Birinin hayallerini gerçekleştirdiğini izlerken içinde gizli bir zafer hisseden insanlar… Bunu kabullenmeyebiliriz ama etrafımıza biraz dikkatli baktığımızda, başkalarının mutsuzluğuyla beslenen insanları fark etmek zor değil. Peki, neden böyle?

KENDİ EKSİKLİKLERİNİ UNUTMA ARZUSU

Başkalarının çabalarının karşılıksız kalması nitekim başarısızlıkları, kendi yetersizliklerini fark eden insanlar için bir tesellidir. “Ben de iyi değilim ama bak o da kötü durumda” düşüncesi, onların iç huzursuzluklarını hafifletir. Bu durum, insanın kendini daha iyi hissetmesinin en sağlıksız yollarından biridir ama ne yazık ki yaygın bir insan refleksi.

İnsan doğası gereği kendisini başkalarıyla kıyaslar ve maalesef bu, bize küçük yaşta komşunun çocukları ile kıyaslanmamız öğretilmiş durumlardan biridir. Toplum da bizi sürekli bir yarış içinde olmaya teşvik eder. Biri mutsuz olduğunda ya da yaptığı işte başarısız olduğunda, kendini onunla kıyaslayan kişi bilinçaltında bir rahatlama yaşar. “Demek ki o da mükemmel değil” düşüncesi, kıskançlığa karşı geçici bir merhem olur.

GÜÇLÜ HİSSETME İSTEĞİ

Başkalarının mutsuzluğu yarım kalan arzuları, bazı insanlar için bir güç göstergesidir. Biri zayıf düştüğünde, kendini onun üzerinde hisseder. Bu yüzden dedikodu, aşağılama, küçük görme gibi davranışlar, güç arayışında olanlar için bir tür besin kaynağıdır.

Bu zamanda çok kullanılan cümledir ‘Kötü günde dost olmak çok kolay, önemli olan iyi günde yanımızda olabilecek insanlar’

KAOSUN ÇEKİCİLİĞİ

Drama ve kaos karmaşa, insana heyecan verir. Haberlerde en çok olumsuz içeriklerin tüketilmesi, dedikodunun bu kadar yaygın ve popüler olması, insanların başkasının sorunlarıyla yaşadığı karmaşayla ilgilenmeyi neden sevdiğini gösterir. Bir nevi gerçek hayat dizisi izlemek gibi…

EMPATİ EKSİKLİĞİ VE DUYGUSAL AÇLIK

Başkalarının acısına duyarsız kalmak, empati eksikliğinden kaynaklanır. Yargılar, sanki bizim hikayemiz bitmişçesine... Bizim başımıza gelme ihtimali yokmuşçasına rahatça yapılan yorumlar... İnsan, kendi iç dünyasında ne kadar eksikse, başkalarının yaşadığı olumsuzluklardan o kadar beslenir. İçsel tatminsizlik, mutsuzluk üzerinden bir tür doyum arayışına dönüşür.

PEKİ, ÇÖZÜM NE?

Öncelikle, kendimizi ve çevremizi fark etmeliyiz. Kimsenin hikayesi bitmedi, yargıladığımız konuştuğumuz beslendiğimiz her duygu bir gün bizi de bulacaktır, yaşanılan olaylar aynı olmasa da... Mutluluğumuzu başkalarının acısında değil, kendi iç huzurumuzda aramalıyız. Başkalarının başarısızlığıyla değil, kendi gelişimimizle ilgilenmeliyiz. Empatiyi ve anlayışı hayatımıza daha fazla dahil etmeliyiz.

Başkalarının mutsuzluğuyla beslenmek yerine, onların iyiliğinden ilham almak… İşte asıl kazanç burada!

Peki böyle insanları hayatımıza mıknatıs gibi çekiyorsak, kangren olan yeri kesmemiz gerekiyor, bizim hikayemizin olumsuz kısımları ile beslenen insanları olduğunu yerde bırakmayı yolumuza bizim keyfimizle keyiflenen insanlarla devam etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Seni dibe çeken her duyguyu her insanı şimdi burada bırak.