Şiir, candır, canandır, değerdir, kültürdür. Şiir hayallerin, sevinçlerin, acıların, hasretin, sevdanın, umudun, tarihin manzum olarak aktarılması, yani gönülden kopan damlaların duygu ve ahenk olarak yansımasıdır. Şiir ruhu incelten, kalplere Yunus’un diliyle Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevmenin formülünü yerleştiren, insaf, merhamet duygularının toplumda çoğalmasına vesile olan, sevgi, saygı, hürmet gibi güzelliklerin artmasına yol açan önemli bir faktördür. Şiir bedeni, ruhu ve gönlü her türlü yorgunluktan arındıran, pasiflikten aktifliğe, çirkinlikten güzelliğe, karanlıktan aydınlığa ulaştıran edebi bir sanattır.

Şiir kaynağı kalp olan her türlü mutluluk ve hüzünleri tattıran, insana keyif veren akıcı, sürükleyici tarzda içimizden dökülen duygu ve düşünce yoğunluğudur. Şiir kalpten taşarak dökülen, dilden dizeler halinde yansıyan çağlayan bir duygu, sel olup akan bir ruhsal hareketlilik, coşku dolu bir düşünce, olağanüstü bir his barındıran ve güzellikler içeren anlatım biçimidir. Şiir türkülerimizin, marşlarımızın, destanlarımızın, ağıtlarımızın, ninnilerimizin sevinç ve kaygılarımızın ifadesidir. Şiir ruhu harekete geçiren, gönülleri coşturan, duyguları kıyama kaldıran, düşünceleri güzelleştiren, birlik- bütünlüğümüze ve kardeşliğimize katkı yapan, milli duygularımıza tercüman olan ezgidir, dizelerdir. Şiir öyle bir sanattır ki kaynağı yürektir, uyarıldığı yer yürektir, etkisi yüreğedir. Yani yüreği etkileyen en büyük yürek sesi, yürek eseridir. Şiir gerektiğinde düşmana keskin kılıç, dosta şefkatin, merhametin, güvenin anahtarıdır. Şiirde okuyanı ve dinleyeni büyüleyen bir sır, bir güzellik, çözülemez bir gizem, kulağa hoş gelen bir söz dizisi vardır.

Şiiri şiirle şu şekilde açıklamıştım:

                   ŞİİR

Fikir ve düşünceyi dile getirir şiir,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.                     

Kalpteki pas ve kiri, siler götürür şiir,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Yürekten çıkan şiir, umut, hasret, özlemdir,

Sevgi, sevdadır şiir, hüzün, keder, elemdir,

Kalpten süzülüp gelir, son durağı kalemdir,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Acılar, sevinçlerdir, mutluluktur, hayaldir,

Geleceğe yönelik iz, işaret, sinyaldir,

Şiir yazan, okuyan hep güzele meyyaldir,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Ritim, uyum, estetik, zirvededir şiirde,

Denizlerde, dağlarda, ova, göl ve nehirde,

Her yerde, her konuda, Uhud, Hendek, Bedir’de,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Kulağa çok hoş gelen büyüleyici bir sır,

Çözülemez bir gizem, yazılıyor kaç asır,

Şiirden yoksun olan düşünceler çok kısır,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Yüreğin coşku dolu, çağlayan duygusudur,

Gönüllerin gıdası, ruhların doygusudur,

Doğrunun hep desteği, yanlışın sorgusudur,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Hem marştır, hem türküdür, milletin destanıdır,

Kalemin yazdığının şahıdır, sultanıdır,

Kalbimizin gür sesi, halkın gülistanıdır,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Göz her ne görüyorsa yer alır dizelerde,

Her an vücut bulmakta, sima ve gamzelerde,

Kelimeye can verir bütün vecizelerde,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Dosta şefkat, merhamet düşmana keskin kılıç,

Bazen mahkûm olsa da bazen olur bir yargıç,

Yeryüzü, gökyüzünü gezmeye bir başlangıç,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Dostluğun, kardeşliğin, bütünlüğün simgesi,

Zihinde tasarlanan güzellikler imgesi,

Kelimeler dans eder, mısralar yörüngesi,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca.

Acısı, tatlısıyla hayatın akışıdır,

Şairin yüreğinden dünyaya bakışıdır,

Gönüllerin süruru, ruhların nakışıdır,

Duyguya dönüşür söz, şiirde yoğrulunca,

Duyguya dönüşür söz, şiirle yoğrulunca.   

Böylesine önemli ve etkili olan şiir, bu defa Şanlıurfa’da yankılandı. Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Derneği tarafından dördüncüsü düzenlenen Anadolu Şiir Akşamları etkinliğinin dördüncüsü geçtiğimiz hafta sonunda Şanlıurfa’da icra edildi. Daha önce Amasya, Aksaray ve Kastamonu’da atan şiirin kalbi bu defa Şanlıurfa’da attı. Şanlıurfa’nın kalbi de şiirle attı.

Şanlıurfa tüm Anadolu gibi şiir gibi bir şehrimiz. Maddi ve manevi güzelliği ile insanı kendine çekiyor Şanlıurfa… Daha önce birkaç defa görüp gezdiğim ve daha çok maddi tarafını müşahede ettiğim Şanlıurfa’nın bu defa manevi yönünü de gördüm ve yaşadım. Şanlıurfa’nın insanı etkileyen bir yönü var. Şiirin de insanı etkileyen bir yönü var. Şanlıurfa ile şiir birleşince okuyanı, dinleyeni, burada yaşayanı büyüleyen bir sır, olağanüstü bir güzellik ve çözülemez bir gizem ortaya çıkmış oluyor.

Anadolu şiirdir, Anadolu destandır, Anadolu candır, canandır. Bu sebeple Cihannüma’nın şiir etkinliklerine Anadolu Şiir Akşamları adı verilmesi çok manidardır, çok anlamlıdır.

Anadolu Şiir Akşamlarının ilk katıldığım Aksaray’daki etkinliğine tek kişi olarak katılmıştım. Kastamonu’da yapılan etkinliğine Konya’dan 3 kişi olarak katılmıştık. Şanlıurfa’daki etkinliğinde ise Konya’mızı 5 kişi ile temsil ettik. Bendenizle birlikte Tayyar Yıldırım, Ahmet Şener, Hasan Ukdem ve Yakup Çak Cuma sabahı özel aracımızla Konya’dan hareket ettik. Güzel bir yolculuğun ardından aynı gün akşam saatlerinde Şanlıurfa’ya ulaştık. Doğrudan önceden yerimizin ayrıldığı Orman Bölge Müdürlüğü misafirhanesindeki odalarımıza yerleştik. Cumartesi günü sabah namazını Halilü’r Rahman’da kıldık ve arkasından zikre katıldık. Bu zikir 500 yıldan beri her gün yapılıyormuş. İnsanı öyle etkiliyor, öylesine manevi bir ziyafet sunuyor ki kelimelerle anlatmak mümkün değil. Tadı damağımızda kalan bir zikirdi.

O gün öğle namazının ardından Halilü’r Rahman’ı topluca ziyaret ettik. Her ne kadar tabelalarda Balıklı Göl yazsa da halk arasında Halilü’r Rahman Gölü olarak dillendirilen Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılan yer olarak bilinen bölge, Şanlıurfa’nın kalbidir. İkindi namazını burada kıldıktan sonra M. Akif İnan’ın kabrini ziyaret ettik. Buradan da Mevlâna Celaleddin Rumi Cami ve Külliyesi’ne ulaştık. Harika bir tesis inşa edilmiş. Bu şahane tesise Konya’mızın adıyla bütünleşen Mevlâna’mızın adının verilmesi ayrı bir güzellik olmuş. Böylece Mevlâna diyarı Konya ile Peygamberler şehri Şanlıurfa’nın kardeşliği tescil edilmiş. Akşam namazı ve yemekten sonra külliyede bulunan programımızın yapılacağı salona geçtik. Salon da külliyenin diğer bölümleri gibi çok güzel dizayn edilmiş. Anadolu Şiir Akşamları etkinliği ancak böylesine güzel bir salona yakışırdı. Salonun tamamen dolu olması da ayrı bir güzellik oldu. Organizatörlüğünü ve sunuculuğunu Hüseyin Kır hocamızın yaptığı  program, kendisi de şair olan Cihannüma Genel Başkanı Rıza Yorulmaz Beyin açış konuşması ile başladı. Rıza Reis bu yıldan itibaren Anadolu Şiir Akşamlarının yılda 2 defa yapılacağının müjdesini verdi ve Ağustos ayında etkinliğin Kars’ta yapılacağını duyurdu.

Arkasından Şanlıurfa’nın şiir sever Valisi Hasan Şıldak Bey konuşmasını yaptı. Daha sonra Anadolu Şiir Akşamlarının müdavimi Bursa Milletvekili Osman Mesten bey hem konuşmasını yaptı, hem şiirini okudu. Rıza Yorulmaz Reisin ve Prof. Dr. Kudret Bülbül Hocamızın şiirlerini okumalarından sonra belirlenen sıra ile şiirler okunmaya devam etti. Ülkemizin değişik illerinden gelen 32 şair dostumuzun kendi seslerinden şiirlerini dinlemek çok güzel bir duygu veriyor insana… Konya’dan katılan5 kişiden ayrı olarak Abdurrahman Karakaş, Adnan Çalık, Deniz Tavus, Eyyüp Azlal, Ferhat Bülent Temurtaş, Halil Manuş, Hüseyin Gazi Kılbaş, Hüseyin Murat Özkatar, Hüseyin Tekinbaş, İlker Gürbahar, Kazım Gök, Mahmut Kılıç, Mehmet Bahsi, Mehmet Gözükara, Mehmet Osmanoğlu, Mehmet Sarmış, Muhammet Fatih Akkurt, Murat Bağış, Musa Kaldı, Sezai Çiçek, Süreyya Aydın, Şaban Çetin, Yusuf Gökbakan şairlerimiz her biri ayrı güzellikte olan şiirlerini seslendirdiler.   

Bendeniz programın hemen öncesinde bir talihsizlik yaşadım. O saate kadar hiçbir olumsuzluk taşımayan sesim ne hikmetse bir anda kısıldı. Bu sesle nasıl şiir okuyacağımı düşünürken ismim anons edildi. Yapacak bir şey yoktu. Bozuk sesle şiirimi okumaya çalıştım. Bazen çatallaşan, bazen boğulan kısık sesimle şiirimi okudum ve sonunda da hem teşekkür ettim, hem özür diledim.

Program tamamlanınca hatıra olarak toplu fotoğraf çektirildi, kitaplar takdim edildi, özel sohbetler yapıldı. İkram edilen tatlı şahaneydi ama damağımızdaki şiir tadını bozmaya yetmedi. Daha sonra misafirhaneye dönüş yaptık. Sohbete doyamamış olmanın verdiği zevkle burada da konuşmalar devam etti. Geç saatlerde odamıza geçebildik.

Pazar günü sabah erkenden yaptığımız kahvaltıdan hemen sonra Göbeklitepe’ye hareket ettik. Göbeklitepe; Şanlıurfa’nın 18 km kuzeydoğusunda, Haliliye ilçesine bağlı Örencik köyü yakınlarında yer alan arkeolojik sit alanıdır. MÖ 9500 civarına tarihlenen Göbeklitepe, dünyanın şu ana kadar bilinen en eski tarihî yapısıdır. Bazı kaynaklarda "tarihin sıfır noktası" nitelendirmesiyle de anılmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Göbeklitepe'yi eşsiz ve özel bir yapı kılmaktadır. Bu bağlamda, UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Mirası geçici listesine alındı ve 2018'de kalıcı listeye girdi. Bu bölgenin Neolitik Çağ’ın inanç ve hac merkezi olduğunu akla getiren ve günümüze kadar 6 tanesi gün yüzüne çıkarılsa da toplam sayılarının 20’yi bulduğu jeomanyetik ölçümlerle belirlenen anıtsal yapıların biçimleri birbirine benzemektedir. Boyları 6 metreyi bulan T biçimli sütunlar üzerinde işlenmiş Neolitik Çağ’da taşa kazınan en eski resimler olan ve bazıları üç boyutlu olarak yapılmış hayvan tasvirleri 12 bin yıl önce yaşayan insanların sanatsal yeteneğini de gözler önüne sermektedir.

Göbeklitepe’den sonra Harran’a geçtik. Şanlıurfa"nın 44 km. güney doğusunda bulunan Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Assur ve Babillerin politeist inancına dayanan Paganistliğin (Putperestlik) önemli merkezlerindendi.

İslâm tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi "Aran"a (Haran) bağlarlar. XIII. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin ve otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.

Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya olan ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış olması bu tarihi kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenledir ki Harran’da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran Ekolü"dür. İlkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesi’nde dünyaca ünlü birçok bilgin yetişmiştir. Emevi hükümdarlarından II. Mervan 744 yılında Harran’ı Emevi Devleti’nin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran’da sona ermiştir. Abbâsi hükümdarı Harun Reşit zamanında "Harran Üniversitesi" dünyada büyük bir ün kazanmıştır. Harran Üniversitesi dünyanın ilk İslâm Üniversitesi olma özelliğine kavuşmuştur.

Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, Selahaddin Eyyübi’nin 3 yıl yaşadığı kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası’na akıtılan Fırat Nehri, Harran’ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturmuştur.

Daha sonra Eyyübiye Konuklu Şanlıurfa Öğretmenevi’nde Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu Hocamızın verdiği yemekten sonra memleketlerine dönecek olan dostlarla vedalaştık. Biz Konya ekibi olarak o gün de Şanlıurfa’da kaldık. O gece Miraç Kandili olduğu için yatsı namazımızı Halilü’r Rahman’da kıldık. Namazdan sonra biraz şehir turu yaptık. Pazartesi sabah namazını yine Halilü’r Rahman’da kıldık ve arkasından tadı damağımızda kalan zikre tekrar katıldık. Gönüllerimizi ve ruhumuzu bir kere daha doyurduk. Bir kere daha manevi ziyafetin tadına vardık. Ruhumuzu doldurduğumuz bu güzellikle artık yola revan olma vakti gelmişti. Yola çıktık ama yol üzerimizde görmemiz gereken bir yer daha vardı. Halfeti…

Halfeti; Şanlıurfa ilinin Kuzeybatısında, Gaziantep yolu üzerinde bulunmaktadır. 1290 yılında Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edilen ve tamir edilen Halfeti’ye Kal’at-ül Müslimin adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirildi. Şu anda, Eski Halfeti denen, bir kısmı sular altında kalmış bölge, yavaş yavaş turistik bir bölgeye dönüşüyor. Halfeti’ye gelindikten sonra tekne gezisi yapmak şart oluyor. Sular altında kalan bölgeyi, sular altındaki caminin su üstünde kalan minaresini ve eski Halfeti evlerini görmek için tekne gezisi yapmak gerekiyor. Tekne gezisi farklı bir güzellik.

Halfeti’den de ayrıldıktan sonra rotamızı Osmaniye’ye doğru çeviriyoruz. Zira burada görüşmek istediğimiz şair dostlarımız var. Değerli kardeşim İzzettin Kanat beyle temas kuruyoruz. İzzettin Kanat diğer dostlara haber veriyor ve 4 kişi olarak Osmaniye otoyolun kenarına geliyorlar. Burada ayaküstü de olsa kucaklaşıyoruz ve bir süre sohbet ediyoruz. Zaman sıkıntısı yaşadığımız için istediğimiz kadar görüşme imkânımız olmuyor. Bir dahaki sefere İnşallah temennisiyle şimdilik bu kadarla yetiniyoruz. İstanbul’da olduğu için Talip Kazgı dostumuzla görüşememiş olsak da İzzettin Kanat ile birlikte, Mustafa Yeydem, Ali Gedik ve Radyo Meşale Sahibi Ahmet Yılmaz ile görüşmemizden memnuniyet duyuyoruz. Gece saatlerinde sağ salim Konya’mıza dönüyoruz çok şükür. Böylece dolu dolu bir Anadolu Şiir Akşamları daha geride kalıyor. Şanlıurfa’dan sonra ülkemizin bir başka güzel şehri Kars’ta düzenlenecek olan şiir akşamını iple çekmeye başlıyoruz.

Cihannüma Anadolu Şiir Akşamları sayesinde şiirle, şair dostlarla ve ülkemizin değişik illerinin güzellikleri ile iç içe olmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu vesile ile Şanlıurfa’nın şiir sever Valisi Hasan Şıldak Beye, bu güzelliklere vesile olan Cihannüma Genel Başkanı Rıza Yorulmaz Reise, Cihannüma Kültür İşlerinden sorumlu olan Tokat İl Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Kır Hocama, Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu Hocamıza, Şanlıurfa Cihannüma Temsilcisi Mehmet Emin Kılıç kardeşime, Şanlıurfa Yönetimine, İsmail Neyzen ve Eyyüp Azlal Hocalarıma, emeği geçenlere ve katılan şair dostlara şükranlarımı sunuyorum. Yeni şiir akşamlarında görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.  

Yazımı program için yazdığım ve kısık sesle seslendirdiğim bir dörtlük ve Zalimler başlıklı şiirimle tamamlıyorum.  

Anadolu Şiir Akşamları güzellik dolu,

Hakk’tır, hakikattır Cihannüma’nın yolu

İçinde bulunduğumuz Şanlıurfa’nın,

İbrahim Peygambere kadar uzanır kolu.

 

ZALİMLER

   Yüreğimiz yandı ağladık yine,

Gönlümüzü vurdu, deldi zalimler.

Yaramıza hüzün bağladık yine,

Canımızdan canlar aldı zalimler.

Müslümana zehir etti yılları,

Kırdı baharında nice dalları,

Mazlumlar sürekli taşır salları,

Bitmeyen bir zulme koldu zalimler.

Vicdansızlar sivil, masum dinlemez,

Dünya seyrediyor, katli önlemez,

Büyük şeytan memnun, laftan anlamaz.

Ocakları yıkan eldi zalimler.

Durmadan vurulur kadın ve çocuk,

Masum kanı akar hep oluk oluk,

Güçlülere karşı işlemez hukuk,

Vahşetle, zulümle doldu zalimler.

Gökten bombalarla alev yağıyor,

Çakallar daima bizi boğuyor,

Tüm çağların zulmü ânâ sığıyor,

Ölüme götüren yoldu zalimler.

Medeniyet bize en büyük miras,

Diğer kültürlerle edilmez kıyas,

Yaktılar, yıktılar bu ne ihtiras?

Harim-i İsmet’e daldı zalimler.

Zehirler kattılar tatlı aşlara,

Kanlar eklediler akan yaşlara,

Neler çektiğini sor naaşlara,

Bu dünyada güya güldü zalimler.

   Feryatlar yükseldi arşı âlâya,

   Açıldı binlerin eli Mevlâ’ya,

   Rabbin gücü yeter zora, kolaya,

   Kalplerinden bunu sildi zalimler.

    Esaret altında Mescid-i Aksa,

Mü’minler uyanıp kıyama kalksa,

Siyonizme kinle, nefretle baksa,

O an belasını buldu zalimler.

Bu dünya hayatı onlara cennet,

Kıyamet kopunca geçirir cinnet,

Allah ve melekler ederler lanet,

Her zaman her yerde züldü zalimler.

Altmış yıllık zulüm son buldu şükür,

Ülkenin kalbine vuruldu mühür,

Çok çekti Suriye sonunda özgür,

Çetin bir azapta kaldı zalimler.

Kaçarak kurtuldu zorba firavun,

Sırada İsrail denilen mel’un,

Onu da şiddetle vurur bir tayfun,

Yollar bitti sona geldi zalimler.

Kimseye kâr kalmaz yaptığı zulüm,

Onları da bulur mutlaka ölüm,

Hesabını sorar ilahi hüküm,

Cehenneme yakıt oldu zalimler.