Ramazan ayı, acı, kan, gözyaşı ve savaş olmayan ülkelerde ve ülkemizde huzur içinde, bereketli bir şekilde devam ediyor. Gün boyu açlık ve susuzluk yaşayan, nefsine hâkim olmaya çalışan insanlar, yürekleri buruk da olsa bir güzellikler mevsimini hep birlikte yaşıyorlar.
Teravihler, hatimler, mukabeleler, cemaatle dolup taşan camiler, sahurlar, iftarlar sağ elin verdiğini sol elin görmediği zekât ve sadakalar ruhlarımızı arındırıyor, manevî kirlerimizi, tortularımızı temizliyor.
Haziran ayında ne hikmetse bir bahar serinliği yaşıyoruz.
Bu arada oruç vaktinin, gündüzün uzunluğu gecelerin kısalığı kimilerini sahur vaktine kadar uyumadan bekletiyor, işi olmayan kimileri de gündüzün sıcak saatlerinde orucu uykuya tutturuyor.
Böyleleri için geçenlerde bir kardeşimiz Orucu uyuyarak geçirirsen,uykuyatutturursan, Cennet'i de rüyanda görürsün diye espri yapıyordu.
Olsun efendim rüyada da olsa Cennet'i görmek çok güzel sayılmaz mı?
Ama ben, Cennet'i rüyada değil de gerçekte gösterecek güzel bir davranıştan, iftar vermekten ve iftar sofralarından söz etmek istiyorum.
Bugünlerde hangi gazeteyi açsanız, hangi haber kanalını izleseniz iftar sofralarından, iftar verenlerden, toplu iftarlarda iftar yapanların resim ve haberlerinden geçilmiyor.
Tabi ki, ameller niyetlere göre değer kazanır, içimizden geçirdiğimiz niyete göre ya sevap kazanırız, ya da yaptıklarımız Allah katında boşa gider.
Eğer niyetimiz güzelse, samimi ise, Allah rızasını kazanmaya, muhtaç olsun olmasın çağrılanların sevinçlerini paylaşmak ise sonuç da güzel olacaktır. Yok eğer, gösteriş, reklam, dünyevî bir çıkar ise onun sonucu da ona göre neticelenecektir.
Dinimiz zaten fakirlere, miskinlere, aç ve susuz kalmışlara, yemek yedirmeyi, içirmeyi emretmiş, komşusu aç iken tok yatanı bizden saymamıştır.
Hz. Peygamber (sav) iftar konusunda da arkadaşlarını teşvik etmiştir.
Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır, oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez buyuran Allah Resulü, kendisine yemek ikram eden (sadece zeytin ekmek) Sa'd bin Ubâde'ye,
Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun diye dua etmiştir.
Bu güzel sözlerden, oruçluya az bir yemekle de olsa iftar ettirmenin hem oruçluya hem de iftar ettirene sevap kazandıracağını, az bir yemekle de olsa iftar ettirmenin faziletli bir davranış olduğunu anlamış oluyoruz.
Burada tavsiye edilen iftar, sade, temiz ve israftan uzak ihlâsla zenginleştirilmiş, külfetsiz iftarlardır.
Yoksa zenginlerin çağrılıp fakirlerin çağrılmadığı, on kişinin yiyeceği yemek masrafının bir kişi için harcandığı, israfın su gibi aktığı, gösteriş ve şatafatın reklam olduğu, dünyevî çıkarların ön plâna çıktığı iftarlar değil.
Buradaki iftar, Hilton'larda, Dedeman'larda, saraylarda, saray yavrusu lüks mekânlarda, mükellef sofralarda, kimsenin kimseyi tanımadığı, selamlaşmadığı,, konuşmadığı, sadece zenginlere ve güzel hanımefendilere rağbet edilen iftarlar hiç değil.
Evet, Peygamberimizin örnek gösterdiği, işaret ettiği iftarlar, herkesin karnını tıka basa doyurduğu iftarlar değil, masrafsız, israfsız, hazırlayanları saatlerce oyalamayan, yormayan iftarlardır.
Acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı, mazlum ve mağdur kardeşlerin hatırlandığı, lokmaların kardeşlerimizin acıları nedeniyle boğazımızdan geçmediği, adeta düğümlendiği, bir hurma, bir yudum su, bir içim süt bile olsa ihlâs ve samimiyetle donanmış iftarlar bize ve ümmete şifa olacaktır.
Allah, bizleri israfa ve lükse bulaşmış, riyânın karıştığı, reklamlarla kirlenmiş, çıkar hesaplarıyla dolu, tadı kaçmış iftarlardan, iftar ettirmekten korusun.
GÜNÜN SÖZÜ
SEN VARINI, YOĞUNU,MALINI, MÜLKÜNÜ VER DE BİR GÖNÜL AL. AL DA O GÖNÜL MEZARDA, O KAPKARA GECEDE, SANA IŞIK VERSİN, NUR VERSİN.
Hz. Mevlâna (k.s)