Sabır, Allah'tan gelen belalara, sıkıntı ve mihnetlere karşı tahammül göstermektir. İnsanın hiçbir zaman Allah'tan gelene karşı isyan etmemesi,  tevekkül etmesidir.

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı bir rahmet ve bereket ayı olmasına karşılık aynı zamanda bir de sabır ayıdır. Bu ayda sabretmek, başkasının küçük kusurlarını görmeyip affetmek şüphesiz en güzel meziyetlerdendir. Bu ayda Cenab-ı Allah Müslümanların sabrını artırmak için küçücük şeyleri bahane eder. Sabretmeyip isyana edenin ise isyanını körükler.

İnsan'ın,  sırf Allah'ın rızasını kazanmak için oruca niyet etmesi, imsak vaktinden iftar zamanına kadar sabretmesi güzel bir fazilettir. Bunun için Cenab-ı Allah oruçlunun ağız kokusunu diğer kokulardan üstün tutmuştur. Ayrıca kişinin oruç tutup sabretmesini, orucunu bozmamasını övmüş, sözünde durmayıp vaktinden evvel iftar edenler için de kefaret cezasını getirmiştir. Oruçla iftar edenleri cennetle müjdelediği gibi vakitsiz orucunu açanlara da ceza yolunu göstermiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de sabır edenler, sabırla ve namazla Allah'tan bir şeyler isteyenler övülmüştür. Bakara Suresinin 45. Ayet-i Kerimesi'nde, insanın Allah'tan bir şey isteneceği zaman namaz kılarak dilekte bulunması ve sabırla beklemesi emredilmiştir. Ayet mealen şöyledir: “Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, Allah'a saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir.” 

Görüldüğü üzere Allah'tan bir şey isterken mutlaka bunu namazla taçlandırmamız gerekmektedir. Allah Sabredenleri çok sevdiğini, onlarla beraber olduğunu, yine Bakara Suresinin153. Ayet-i Kerimesinde şöyle beyan etmektedir:

“Sabırla ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” Yine aynı surenin 155 ve 177. ayetlerinde insanların biraz korku, biraz açlıkla, biraz da fakirlikle ve yoklukla imtihan edileceğini, bunlara sabredenlerin cennetle müjdelenmesi hususuna vurgu yapılmıştır. Özellikle ahret gününe, Allah'a, peygamberlerine, meleklerine, kitaplarına inanan, öksüzlere ve yolda kalmışlara yardım eden, malının zekâtını ve fitresini veren ve bilhassa en sıkıntılı ve hastalık ve harbin en şiddetli zamanlarında sabredenlerin Allah tarafından özel bir korumaya alındığı beyan edilmiştir.

Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de Peygamber kıssalarına yer vererek Resulullah (SAV) Efendimiz'in kâfirler karşısında ümitsizliğe ve korkuya kapılmamasını, sabretmesini, onların amellerini, hilelerini, tuzaklarını boşa çıkaracağını belirtmiştir:

Enam Suresi, 45. Ayet-i kerimesinde Peygamberimize hitaben şöyle denilmektedir:

“Senden önce nice peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. Şüphesiz ki sana peygamberlerin haberlerinden bir kısmı geldi.”

Kâfirlerin taşkınlıklarından ötürü birçok peygamber yerlerinden yurtlarından atılmıştır. Hud peygamber, kavmi tarafından kovulmuştur. Nuh Aleyhisselam 750 sene sabırla, metanetle İlahi emri tebliğ etmiştir. İnsanları Allah'ın varlığına ve birliğine davet etmiştir. Musa Aleyhisselam 400 sene Firavun'a ve kavmine Allah'ın emirlerini tebliğ etmiş, Firavun'un bütün eziyetlerine, aşağılamalarına, hor görmelerine sabretmiş, tahammül etmiştir. Daha genç yaşında iken Mısır'dan çıkarılmış, 10 sene Şuayb Aleyhisselam'a çoban durmuş, onun koyunlarını gütmüştür. Yine peygamberlik vuku'bulduğu zaman da Firavun'un işkencesinden kavmini kurtarmak için ülkesini terk etmiş, Allah'ın yardımıyla Kızıl Denizi geçip karşı sahile çıkmış, 40 yıl çöllerde dolaşmıştır.

Yine Kehf Suresinde, Musa Aleyhisselam'la Hızır Aleyhisselam'ın yolculuğu kıssasında sabır çok övülmüştür. Musa Aleyhisselam, Hızır Aleyhisselam'ın yaptıklarına sabrettiği müddetçe onun yanında bulunmuş, hikmet bilgisinden istifade etmiştir. Sabretmediği zaman da yol arkadaşlığı son bulmuştur.

Yüce Allah, Asr suresinde asra yemin ederek insanoğlunun zararda olduğunu, ancak iman edenlerin ve sabrı tavsiye edenlerin bunun dışında olduğunu belirtmiştir.

Sevgili Peygamberimiz de sabır konusuna özellikle vurgu yapmış, sabredenin gerçek kurtuluşa ereceğini müjdelemiştir.

Ebu Hüreyre (RA): “Resulullah (SAV) buyurdular ki: Allahü Telâla şöyle demiştir: “Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam”

Habbab İbni Eret, “Resulullah (SAV) Kâbe'nin gölgesinde, bir bürdeye yaslanmış otururken gelip müşriklerin yaptıklarından şikâyette bulunduk:

“Bize yardım etmiyor musun, bize dua etmiyor musun?” dedik. Şu cevabı verdi:

“Sizden önce öyleleri vardı ki kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanları onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun, Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki bir yolcu devesine bindi mi Sana'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek. Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz.” diyerek Müslümanlara sabretmelerini tavsiye etmiştir.

 Daha sonra müminler Mekkelilerin taşkınlıkları son hadde varınca Cenab-ı Allah onlara hicreti emretmiştir. Hicret izni gelince her şeyini geride bırakan Mekkeli Müslümanlar, Medine'de yoksulluk duruma düşmüşlerdir. Resulullah Efendimiz, Allah'ın övdüğü muhacirler ve Medineli ensar ile arasında din kardeşliği rabıta ederek tarihte ilk defa büyük bir sosyal yardımlaşmayı gerçekleştirmiştir. Ensar, malının yarısını muhacir kardeşine vererek onları yok olmaktan kurtarmıştır.

Gerek Kur'an'da gerekse Yüce Peygamberimizin o kadar çok övdüğü sabır hakkında ne kadar yazılsa çizilse azdır. Bunun için sabır, hepimizin tutunacağı bir dal olmalıdır.

Sabır, hepimizin isteyip fakat bir türlü elde edemediğimiz mükemmel bir haslettir. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayının yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah bizlerin sabrını artırsın, eksiltmesin. Allah bizleri sabredenlerle ve kurtuluşa erenlerle beraber eylesin. (Amin!)