Hz. Mevlâna’nın vuslatının yani Rabbine kavuşmasının 749. yılındayız ve düğün gecesi anlamına gelen Şeb-i Arus haftası içindeyiz.

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi bu haftanın önemine binaen Hz. Mevlâna ve İnsan Hakları konulu bir sunum yapmak üzere Ankara Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergin ERGÜL hocamızı davet ederek, Hz. Mevlâna’ya uygun bir etkinlik düzenlemiş oldu.

Doç. Dr. Ergin ERGÜL; İslâm İşbirliği Teşkilatı Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu Üyesi (2012-2018), Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu Başkanı (2014-2018), AİHM ad-hoc yargıcı (2018-2022), AYM raportörü (2028-2021) olarak görev yaptıktan sonra emekli oldu. Şu anda Ankara Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi olarak görevini sürdürüyor.

Hz. Mevlâna’nın çok gündeme gelmemiş olan İnsan hakları ile ilgili görüş ve düşüncelerini, Ergin Ergül gibi önemli bir hukukçu hocamızdan dinlemekten hem zevk aldık hem de son derece istifade etmiş olduk.

7-17 Aralık günlerinin, Hz. Mevlana’nın 749. Vuslat Yıldönümü ve Uluslararası Anma Haftası olmasının yanında, 10 Aralık tarihinin de Dünya İnsan Hakları günü ve bu hafta da İnsan Hakları Haftası olması münasebetiyle etkinlik olarak insan hakları konusunun seçilmiş olması son derece isabetli olmuştur.

Bu yazımda önemine binaen Ergin Ergül hocamızın sunumuna yer vereceğim.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İHEB) 1- “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” demektedir.

Birleşmiş Milletler, 1948 yılında insan hakları prensibi olarak bu maddeyi bildirgeye koymuştur ama Hz. Mevlâna, kullara kulluğun ve köleliğin olmadığını, bütün insanların kardeş olduğunu 7 asır önce şu sözüyle ilan etmiştir. “Ne kul vardır, ne köle, bütün insanlar kardeştir!”

Hz. Mevlâna’nın bu anlayışının ve bu yazıda bundan sonra okuyacağınız tüm görüş, düşünce ve anlayışlarının İslâm Medeniyetine dayandığını yani bu konuların temelini Ayet ve Hadislerin oluşturduğunu belirtmek gerekiyor.

Bu girişten sonra Doç. Dr. Ergin Ergül hocamızın sunumuna geçebiliriz.

İnsan Hakları Savunucusu Mevlâna:

“Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkese can vermeye, tüm insanlar âlemine faydalı olmaya gelmişiz. Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz. Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri, gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz. Biz altın gibi birkaç kimsenin öz malı değiliz. Biz ummanlar gibiyiz, madenler gibiyiz; biz bu âlemde herkesin malıyız. Biz, söze, dile sığmayız. Bizde paha biçilmez bir hazine gizlenmiştir.”

Bizim kadim medeniyetimiz bir bilgin ve bilge düşünürler medeniyetidir. Mevlâna, medeniyetimizin evrensel bilgin ve bilge düşünürler zincirinin önemli halkalarından biridir.

Mesnevi’de en çok kullanılan hukuki- siyasi kavram adalet ve adaletsizlik (zulüm) kavramlarıdır.

Hz. Mevlâna adaleti, herkese hakkı olanı vermek, her şeyi yerli yerine koymak olarak, adaletsizliği de, bir şeyi lâyık olmadığı, uygun olmayan bir yere koymak olarak tarif eder. Bu tanımlar, bugünkü insan hakları bildirgesinde geçen tanımlara birebir uymaktadır.  

Adalet = güneş,  Adaletsizlik = Karanlık kuyu.    

Bir ilham hazinesi olan Mevlâna bugün de dünyamızın dört bir köşesinde, sayısız ruhu fethetmeye devam ediyor. “Bu dünyaya ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, hâsılı insanlar arasında köprü olmaya geldik.”

İnsan hakları bizim medeniyetimizin de ruhudur, özüdür.

Mevlana’nın “Bütüncül ve bilge insan hakları teorisi” beş ilkeye dayanır. Bunlar; İnsan onuru, İnsanın gaye varlık oluşu, Birlik ilkesi, Eşitlik ilkesi, Özgürlük ilkesidir.

İnsan onuru,  insana değer kazandıran özelliktir. Hz. Mevlâna şu sözüyle insan onuruna vurgu yapar. “Dostum insanın canı değerli bir incidir. İnsan, değer bakımından arştan daha üstündür. İnsan, düşünceye sığmayacak kadar büyüktür. Bu paha biçilmez insanın gerçek değerini, hakikatini söylesem ben de yanarım, dünya da yanar.”

Mevlâna’nın Birlik İlkesi:

“Bütün âlem, bütün insanlar bir beden gibidir. Bedende bir organ ağrıyıp incinse bütün beden ağrır, incinir. İster barış zamanında olsun, ister savaşta; bu, böyledir!” Mevlâna’nın bu ilkesinin de bir Hadis-i Şerif’e dayandığını bir kere belirtmiş olalım.

Gaye Varlık İlkesi:

“Varlık alemi ağaç, insan ise onun meyvesidir. Ey insan, sen görünüşte mikrokozmozsun (küçük bir evrensin), fakat gerçekte makrokozmozsun (büyük bir evrensin) O dalın dış görünüşü meyvenin esasıdır. Oysa işin iç yüzüne bakarsan dal meyve için var olmuştur.”

İnsan, tüm varlığın bilgisini taşıyan eksiksiz bir kitap gibidir. “Ey ilahi kitabın bir nüshası olan sen, Padişah güzelliğinin aynası olan sen. Dünyada senin dışında hiçbir şey mevcut değil, istediğini kendinde ara, bu sensin.”

Eşitlik İlkesi:

Bireyler= tek bir ışık kaynağından kaynaklanan ışınlar- aynı okyanusa ait damlalar-  aynı ağacın dalları-  bir ağacın yapraklarıdır.  

“Hiçbir insanı hor görme! Gözün varsa, kendi gözünle bak; aptal bir cahilin gözüyle bakma.
Kulağın varsa, kendi kulağınla dinle; ahmakların kulaklarına bağlanmak niye? Kimseyi körü körüne izlememeyi alışkanlık edin… Düşüneceksen kendi aklınla düşün!  Nereye gidersen akıl anahtardır! Her kapıyı açar. Aklının iki gözünü aç da bak, gerçeği gör!”

Özgürlük İlkesi

Mevlâna hürriyet yolunun lambasıdır. “İnsanların dedikodusu ile rahatsız olmam, Kimseden de korkmam, Kafes azığına ihtiyacım yok; özgür bir kuşum ben.”

“Özgürlüğü kulluğa taş çatlasa da satmam. Eğer zaruret ve mahrumiyetten öleceğimi bilsem, yine hürriyetimi esaretle değişmem.”  

“Sevgi yolunda yürüyenlerin hepsi de padişahtır. Orada kullara yer yoktur. Allah’ı seven herhangi bir insan, insanlara kul olamaz.”

“Ey oğul, zincirlerini kır, özgür ol! Kendi değerini bil! Sen, köle değilsin; sen padişahsın, sultansın haberin yok!”

Bireysel Başvuru

“Kutlu himmetinizi esirgemeyin de, kendisine miras kalan o ev, bu mazlumun, bu kimsesizin eline geçsin de dirilsin. Umarım ki elini genişletirsiniz de, hukukunu diriltmiş olursunuz. Kim birisini diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibidir.” (Bu prensibin de bir Ayete dayandığını hatırlatmış olalım.)

“Acı yeryüzündekine, acısın gökyüzündeki sana.”

Yaşam Hakkı

Mevlâna rengi, ırkı, uyrukluğu, cinsiyeti ne olursa olsun bir birey olarak insanı önemsemiştir. Mevlâna’ya göre de yaşam hakkı en temel insan hakkıdır.

Mevlâna; “Göster bakalım dünyada hangi şey kötüdür ki, onda iyilik olmasın ve hangi şey iyidir ki, onda kötülük bulunmasın der” ve bir örnek verir: “Mesela biri bir kimseyi öldürmek istediği zaman daha başka bir takım kötü işlerle meşgul olursa, dökmek istediği kan dökülmez. Bu işler ne kadar kötü iseler de, ölümü önlediği için iyi sayılırlar.”

Kölelik Yasağı

Mevlâna çağlar öncesinden şöyle seslenir:

“Bütün insanlar, kardeştir; ne kul vardır, ne köle.”

“Hiçbir köle yaratmamış bir Allah’a inanıyorum.” 

“Özgürlüğü kulluğa taş çatlasa da satmam.”

“Sevgi yolunda yürüyenlerin hepsi de padişahtır. Orada kullara yer yoktur. Allah’ı seven herhangi bir insan, başkasına kul olamaz.”

Adil Yargılanma Hakkı

Bu hak ilk olarak 1948’de BM bünyesinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde tanınmıştır. Adil yargılanma ilkesi ve onun ayrılmaz parçası ve en temel görünümü olan çekişmeli yargılama Mesnevi’de yer almaktadır.

“Ey hâkim diğer taraf hazır olmadıkça bir tarafı dinleme. İki taraf da hazır olmazsa hâkimin önünde gerçek ortaya çıkmaz. Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, sakın ha, sakın... hasmını dinlemeden sözünü kabul etme.”

Yargının Tarafsızlığı

“Hasımlar (taraflar) aralarındaki olayı bilirler. Fakat beyanları güvenilir değildir. Onların fiillerini bilmezsin ama sen bütün toplumun ışığısın. Çünkü senin, ayırt etme gücüne zarar verecek ön yargın yok ve bu özgürlük gözler için bir ışıktır. Oysa, kişisel çıkarları o iki adamı kör yapmıştır. Tarafgirlikleri sanki onların bilgilerini mezara gömmüştür. Tarafsızlık, bilgisizi bilgin yapar. Hâlbuki tarafgirlik bilgiyi eğri ve yanlış bir hale getirir.”

Yargı Bağımsızlığı

“Hâkim, Yaratıcının ölçüsü ve terazisidir. O düşmanlıkları ve uyuşmazlıkları kesen bir makastır. O iki tarafın kavga ve tartışmalarını bitirir.”

“Hâkim rahmettir, çatışmaları ortadan kaldırma aracıdır, kıyametteki adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.”

“Hâkim, ilahi adaletinin gölgesidir. Her davacı ve davalının aynasıdır. Zira o, kendi onuru, kızgınlığı ya da çıkarı lehine değil, mağdur lehine karar verir.”

“Devlet başkanı ve bürokratları suç işler de yeryüzünün yargıcı yanlış hüküm verirse, göğün yargıcı karşısında, o yargıcın…Vay haline, vay haline, vay!”        

“Hâkim Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir.”

Mevlânâ’nın hâkim için yaptığı yukarıdaki nitelendirmeler, ona yüklediği görev ve sorumluluklar hiç tartışmasız yargı bağımsızlığının gerekliliğini ortaya koyar. Yürütmeden, güç odaklarından ve taraflardan bağımsız olmayan bir yargı, Yaratıcının terazisi, mutlak / ilahî adaletin gölgesi olarak nitelendirilebilir mi?

Mevlânâ’nın bu konudaki bakışı da, günümüzde, “Başka kişi ya da organdan emir almamak ve tarafların ve özellikle yürütme organının etki alanı dışında olmak” şeklinde anlaşılan yargı bağımsızlığı anlayışı ile tam uyumludur.

Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü

İnsan=Düşünce

“Sen ancak düşünceden ibaretsin, sen düşünceyi, fikri bir insan farz et. Çünkü insan, düşünceyle insan sayılır, değerlenir, canlanır.”

“Sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin! Geri kalanların ise sadece et ve kemiktir.”

Düşünce Özgürlüğü

Mevlânâ düşünce suçunu kabul etmez.

“Düşünceden dolayı suçlanmak yoktur. İnsanın içi özgürlük dünyasıdır. Düşünceler latiftir, ona dayanarak hüküm verilemez.”

Düşünce özgürlüğü=ifade özgürlüğü

“Hiç bir hâkim var mıdır ki, sen içinden böyle ikrar ettin veya şöyle sattın ya da içinden böyle düşünmediğine yemin et desin. Diyemez. Çünkü bir kimsenin içi üzerine hüküm verilmez. Düşünceler özgür kuşlar gibidir.”

Mevlânâ her türlü gelişmenin, ilerlemenin, başarının kaynağını düşünceye bağlar. Onun, “İnsan eşittir düşünce” anlayışı, düşünce ve ifadenin önünde engel ve yasakları dışlayan “özgürlük eşittir düşünce” ve “düşünce özgürlüğü eşittir ifade özgürlüğü” formülüne götürür.

İfade Özgürlüğü

Mevlânâ en geniş ifade özgürlüğünü savunur.

“Mademki insansın… Mademki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun. Büyük gerçeği bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın! Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin. Sen söyleyemezsen, ruhunun eriştiği sırları sazlara ve semalara söyleteceksin!”

“Mademki köle değilsin, padişah gibi seslen. Görüşlerini istediğin şekilde söyle!”

Rubainin devamında insanı “hakikatin davulunu çalmaya” çağırır.

Ayrımcılık Yasağı

Mevlâna kişilere düşünceleri, statüleri sebebiyle ayrımcılık yapılmasını onaylamaz. Mesajı herkesi kucaklar:

“Üstünlük iddia etmek, kendini beğenip, başkalarını hor görmek ne anlamsız, ne boş şeydir.”

“Ey onda bunda kusur arayan kişi. Hiçbir insanı hor görme, hangi millette, hangi dinde olursa olsun, insanda, Onun bir emaneti vardır. İnsan Onun aynasıdır.”

“Bütün insanlar ezelden geldiğimiz için oraya karşı duyduğumuz iştiyakta, özlemde birleşiriz, bir oluruz, ama söze başlayınca hepimiz ayrı ayrı dillerle dosta sesleniriz. Hepimizin duygusu bir ama dillerimiz ayrı.”

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.”

SONUÇ

Kadim medeniyetimiz insana ve onun haklarına verdiği değerle ve oluşturduğu kurumlarla bir hukuk, adalet ve insan hakları medeniyetidir.  Bunun temelinde başta Hz. Mevlana olmak üzere medeniyet kurucu düşünürlerimiz vardır.

Günümüzde onun düşünce ve eylem dünyasından toplumumuzun, İslam dünyasının ve insanlığın ihtiyaç duyduğu strateji ve eylem planlarına yön verecek bir hukuk, adalet, siyaset ve insan hakları teorisi çıkartılabilir.

Ayrıca onun, “bireyi bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal tüm yönleri ile kucaklayan bütüncül gelişim” anlayışının özünü,  insan ruhunun özgürleşmesi oluşturmaktadır. O bizlere, iç dünyasında hür olmayı başaramamış bir insanın dışsal özgürlüğüne yönelik baskılara cesur bir şekilde karşı çıkamayacağını, gerek kendisinin gerek başkalarının hak ve özgürlüklerini savunamayacağı gerçeğini hatırlatmaktadır.

“Bu dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, hâsılı insanlar arasında köprü olmaya geldik.”

“Her zaman neşeli, mutlu, her gittiğin yerde aziz ve saygın olmak istiyorsan her bakımdan temiz ol, doğrulukla yaşa, boş durma, bilgi öğren. Eğer bu şekilde ömür sürersen, insanların yol gösterenlerinin başında taç olursun.”

Hz. Mevlâna bu sözleriyle insan hakları konusunda bugünkü hukukçular başta olmak üzere tüm insanlığa dersler vermektedir.

TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu kardeşime, bu harika ve oldukça faydalı bir etkinliği düzenleyip sunan Nuri Şimşekler hocama ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.