Hipnoz, bir insanı etki altına alma ve kontrol etme olayıdır. Bu tıbbî olarak yapıldığı gibi zihnî olarak da yapılabilir. Bu da medya aracılığıyla olmaktadır. 

Medya kanalıyla insanlar yönlendirilmekte, çevreye karşı duyarsızlaştırılmakta ve robot haline getirilmektedir. Yiyip içmekten, gezip tozmaktan başka bir derdi olmayan bir sürü haline getirilmektedir. Memleket meselesiymiş, vatan toprakları birlerine peşkeş çekiliyormuş, hiçbir şey umurlarında olmaz.

Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, Türk vatanında asla kabul edemeyeceğimiz olaylar vuku buluyor. Ülkemizin güney bölgesinde bizim uzvumuzun bir parçası olan toprağımız koparılmaya çalışılıyor, hükümetimiz, vekillerimiz, genelkurmayımız ve anlı şanlı ilim adamları ve iktidar şakşakçıları olayı seyretmekte. Sanki kopan kol, bacak bizim vücudumuzun bir parçası değil.

Ülkedeki vahim olayları görüp de çareler arayan aydınlarımız da yok değil. Bunlar vatanın birlik ve bütünlüğünü, Türk milletinin menfaatlerini, yükselmesini, fikren ve siyaseten gelişmiş, ekonomik olarak kalkınmış bir Türkiye'ye hizmeti kendilerine en büyük gaye edinmiş olan vatansever, milliyetçi aydınlarımız bir araya gelerek konuyu tartışmakta, çözüm yolları üretmektedir.

Konya Türk Ocağının mutat konferanslarından biri de 10 Ocak 2015 Cumartesi günü yapıldı. Konferansın konuğu, hepimizin çok yakından tanıdığı “Darbe ve İnfaz”,” Dijital Terör”, “Teğmen Çelebi” gibi kitapların yazarı Yavuz Selim Demirağ idi. Saat 14.00'te başlayan konferansın konusu  “Gündemdekiler” idi.

 Türk Ocağı hakkında ilginç bir tespitte bulunan Demirağ; “Türk Ocaklılar, Deliler Taburudur. Deliler, tabirini biz çok farklı kullanırız, gençlerimize deli tay, delikanlı, gibi isimler takarız. Burada deli, gözünü budaktan esirgemeyen, mert, yiğit anlamındadır. 1913'te batı Trakya Türk Devletini, 1915'te Çanakkale'de destanlar yazan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran bu deliler taburudur.”dedi.

Yavuz Selim Demirağ, konuşmasında medya ile iktidar ilişkisini irdeledi. Gazetecinin görevinin araştırmak ve doğru haber yapıp halkı bilgilendirmek olduğunu ifade eden Demirağ, bugün gazetecilerin gazetecilik yapmadığını, patronların emrine göre hareket ettiğini belirtti. Gazetecinin görevini yaparken kaleminin özgür olmadığını, işini layıkıyla yapmak isteyen birkaç gazetecinin de ya işsiz güçsüz bırakıldığını ya da hapse gönderilerek gözdağı verildiğini söyledi. 

Eskiden gazeteci yazarsa doğru yazar diye var olan bir algının şimdi “gazeteci yalan söylüyor” diye bir algıya yavaş yavaş yerini bıraktığını dile getiren Demirağ, meslektaşlarına bu konuda kızdığını, meslek haysiyetinin bu kadar zedelenmememsi gerektiğini vurguladı.

Demirağ, medyanın büyük bir güç olduğunu, iktidarın bir kısım medyayı yanına alarak ilanlarla ve çeşitli fonlarla destekleyerek medya kanalıyla toplumu istediği gibi etkilediğini, şekillendirdiğini sözlerine ekledi. Gençlerin ve orta yaşlı insanların televizyon dizileri, yarışma ve evlilik programlarıyla uyutulduğunu, zihinlerinin hipnoz edildiğini belirtti. Televizyon dizilerinde hangi konu işleniyorsa birkaç gün sonra o konunun gündeme oturduğunu ifade eden Demirağ, Gençlere uyanık olmalarını, ülkenin ciddi meseleleriyle ilgilenmelerini, televizyon ve internet karşısında fazla vakit geçirmemelerini tavsiye etti.

Demirağ'ın düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Bakıyoruz Televizyonlardaki evlilik programlarını yediden yetmişe toplumun büyük bir kısmı izliyor. Yaşlı başlı adamlar, kısa yoldan nasıl zengin oluruz hesabı yapmakta ve yarışma programlarında arz-ı endam etmektedirler. Gençlerimizin büyük bir bölümü ya internet kafelerde vakit geçirmekte ya da bizim kültürümüze tamamen yabancı eğlence ortamlarında kendinden geçmektedirler.

Burada toplumun her kesimine büyük görevler düşmektedir. Kişi eğer öğretmense mesleğimi en iyi şekilde nasıl yapabilirim, nasıl bu ülkeye yararlı, milletin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan millî, manevi ve kültürel değerlere bağlı nesiller yetiştirebilirim kaygısını gütmeli, buna göre hareket etmeli, planlı programlı çalışmalıdır. Öğrenciyse, derslerine iyi çalışmalı, ahlaklı ve dürüst olmalı, ailesine ve devletine fazla yük olmadan okulunu bitirip bir meslek sahibi olma yoluna gitmelidir. Çiftçiyse işin hilesine hurdasına kaçmadan en iyi ve kaliteli ürünü üretmeli ve tüketiciyi kazıklamadan, onları yolunacak kaz olarak görmeden piyasaya sürmelidir. Eğer işçiyse, en verimli şekilde nasıl olabilirim, ne yaparsan daha çok kaliteli bir iş ortaya çıkarabilirim olmalıdır. Eğer patronsa işçisinin hak ve hukukunu gözeterek daha iyi verim almak için onları nasıl bir ortamda hazırlayabilirim olmalıdır. Bir defa çalışan insanın kafasında geçim derdi, ek iş düşüncesi olmamalıdır. İnsanın kendini yetiştirmesi, işine kendini verebilmesi için ücretin tatminkâr olması şarttır. Değilse işçi kendisine daha iyi bir iş ortamı bulduğu zaman patronunu yarı yolda bırakıp gider. Bu da hem zaman kaybı hem de emek kaybına neden olur.

Haydi, hep beraber, çalışmaya var mısınız? Kendinden emin, geleceğimizden emin, birbirimize güvenerek vatanın bölünmezliği ve milletin birlik ve beraberliği için çalışmak üzere el ele, kol kola. Kalitede ve hizmette yarışalım, yardımda bütünleşelim. Hedefimiz ve ülkümüz bir olsun: Toprak bütünlüğü korunmuş, siyaseten, fikren ve ilmen bağımsız bir Türkiye!

Mutlu yarınlar, aydınlık sabahlar!