Kıyafet, insanların yaşamı boyunca yalnızca bir ihtiyaç değil, bunun yanında bir ifade biçimi oldu. Bugün gardırobumuza eklediğimiz her parça, aslında kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi anlatıyor. Asıl soru şu: Üzerimizde taşıdığımız şeyler gerçekten bizi mi yansıtıyor, yoksa modanın dayattığı bir kimliğe mi bürünüyoruz? Moda, toplumsal bir güçtür. Mağazalarda sergilenen trendler, hızlı bir şekilde sokaklara iner ve herkesin sahip olmak için çabaladığı ve dolabındaki eksik parçaya dönüşür. Sonunda dolaplarında yer alır. Bu büyüleyici etki, insanlarda bu dünyaya ait olma hissi yaratır. Ancak bu dünyanın kuralları her zaman bireyselliği desteklemez. “Bu sezonun rengi turuncu” dendiğinde, gardırobumuzda turuncuyu aramaya başlamamamız imkansızdır. Oysa ki bizim iç dünyamız o sırada bir başka rengin sakinliğine ya da enerjisine ihtiyaç duyuyordur. Bilinmeyen, anlaşılmak istenmeyen modanın dayattığı bu “tek tiplik” aslında varoluşumuza aykırıdır. Kişilik yansıtmak, düşünmek ve seçmek demektir. Oysa trendlerin peşinde olmak daha az çaba gerektirir. Ama bu kolaylık bir tehlikeyi beraberinde getirir: Kendi kimliğimizi kaybetme riski. Dolabımız, ruhumuzun yansımasıdır, öyleyse neden başka birinin yarattığı rengi, hikâyeyi taşımak isteyelim? Peki, kişilik ve moda birbirine zıt mı? Aslında hayır. Moda, doğru kullanıldığında benliğimizi ifade etmek için harika bir araç olabilir. Önemli olan, modayı olduğu gibi takip etmek yerine, onu kendimize uygun hale getirmektir. Modanın size sunduğu seçeneklerden kendi tarzınıza uygun olanları seçmek, hem trendleri yakalamanıza hem de kendinizi yansıtmanıza olanak sağlar. Mağazamızda bu dengeyi arayan kadınlarla karşılaşıyorum. Bazı müşteriler, sırf moda diye herkesin giydiği bir ürünü almak istiyor. O an, o parçanın aslında onlara uygun olmadığını fark ettiklerinde yüzlerinde oluşan farkındalık, bizim için büyük bir mutluluk. İşte o an, moda ile kişilik arasında doğru dengeyi kurmaya başlıyorlar. Kimi müşteriler ise modayı asla kabul etmeyip yalnızca “rahat” seçimler yapmak istiyor. Bazen düşünüyorum da kıyafetlerimiz sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da sarıyoruz. Bana çok olur mutlaka sizde yaşıyorsunuz, bir hafta önce keyifle giydiğiniz bir renk bir parça, bir hafta sonra giydiğinizde sizi soluk gösteriyordur, aynaya baktığınızda bu olmadı dersınız, oysa daha önce ne kadar keyifle giymiştiniz. Ruh halimiz kıyafetlerimizle bağlantılıdır aslında. Alışveriş esnasında ruh halimize bağlı olarak tüm gün mağaza dolaşır hiçbir şey bulamayız ya da tam tersi elimize geçen her şeyi alma arzusu içinde oluruz. Bir temizlik sırasında dolabımızdaki çoğu şeyden vazgeçeriz sonra günü gelir keşke vermeseydim diye kendimize kızarız. Aynaya baktığınızda, kıyafetlerin seni sana anlatıyorsa doğru yoldasın demektir. Ama o kıyafetler, bir başkasının hikayesi gibi hissediliyorsa, belki de gardırobunuzu yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmiştir. Modayı takip edin, ama kendi ruhunuzdan vazgeçmeyerek. Çünkü en güzel kombin, özgüven ve kişiliğinizi yansıtan bir seçimdir. Unutmayın, moda gelir geçer, ama siz her zaman siz olarak kalacaksınız. Yıllar sonra fotoğraflarınıza baktığınızda kendinizi kendiniz gibi göreceksiniz. Ben nasıl bir ruh halinde bu kıyafeti giymişim dediğinizde modanın kurbanı olmuşsunuzdur. Gardırobunuzu doldururken, kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi unutmadan seçim yapın. Çünkü gerçek moda, sizin kişiliğinizdedir.