10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısı ile Yeni Gün gazetemizin yetkilileri sağ olsunlar bendenizin ilk mesleğinin gazetecilik olduğunu unutmamışlar ve röportaj yapılacak kişi listesine dâhil etmişler. Başta gazete sahibi Mustafa Arslan kardeşim olmak üzere Akif Solak ve diğer gazete yetkili ve çalışanlarına şükranlarımı sunuyor, günlerini tebrik ediyorum.

Röportajın tamamı gazetemizin eki olan 10 lar dergisinde yayınlandı ama dergiyi temin edemeyenler için yöneltilen sorular ve verdiğim cevaplar içinde önemli gördüğüm bazı bölümlerini köşeme alıyorum.

Gazeteciliğe ve yazarlığa fiilen 1978 yılında Türkiye’de Yarın Gazetesinde başladım. Türkiye’de Yarın Gazetesi Milli Selamet Partisi’nin yayın organı idi. Gazetenin sahibi de MSP İl Başkanı merhum Ali Güneri abimizdi. Ben de MSP Gençlik Kollarında görevli idim. Merhum Babacığım Veyis Ersöz’de MSP İl Başkan Yardımcısı ve Basın Sözcüsü idi. Babam zaman zaman parti çalışmaları için ilçelere veya diğer illere gidince partinin basın bildirilerini ben yazardım. Zira ortaokuldan itibaren yazmaya çok düşkündüm ve kompozisyonum oldukça kuvvetli idi. Bir gün Ali abi beni çağırarak “Salih gazeteye güvenilir bir elemana ihtiyaç var, gazetede çalışır mısın?” diye sordu. Ben de kabul ettim. Böylece gazeteciliğe adım atmış oldum. Öğretmenliğe başladığım 1982 yılına kadar 4 yıl fiilen gazetecilik mesleğini icra etmiş oldum.

Asında yazarlık hayatımın başlangıcı Ortaokul öğrenciliğim yıllarına kadar uzanır. Ortaokul öğrencisi iken, Milli Eğitim Müdürlüğü’nce düzenlenen kompozisyon yarışmasına katıldım. Yarışmanın konusu yaşadığımız ve bizce önemli olan bir anımızı yazmamız idi. Benim ilkokula başlamam biraz problemli olmuştu. Ben de bu yarışmaya ilkokula başlama anımı yazarak katıldım. Yazım birincilik kazandı.

Daha sonra lise öğrencisi iken Yeni Konya gazetesi tarafından düzenlenen Mevlâna konulu şiir yarışmasına katıldım. Bu yarışmada da birincilik kazandım. Yazımın ve şiirimin gazetelerde yayımlanması, kitap okumaya olan aşırı düşkünlüğüm ve babamın da yazar olması beni yazarlığa iten amiller oldu.

Bana göre gazeteci; Haberleri dürüst, doğru, etik, ahlaki kurallara uygun ve tarafsız bir şekilde araştırma, belgeleme, yazma ve kamuoyuna sunma ile görevli meslek erbabına verilen unvandır. Gazetecinin ilk işi iyi insan olmak, insanın değerini ve değerlerini koruyacak bir kişi olmaya çalışmak ve kendisini insandan sorumlu duymaktır. İkinci işi de işini iyi yapmaktır. Gazetecinin işi halkın doğru bilgilenmesini sağlamaktır.

İyi bir gazeteci; Karmaşık meseleleri hızlı bir şekilde kavrayabilme ve bunları basit, özlü bir dille açıklayabilme, iyi bir gözlem ve analiz yapma kabiliyeti sergileme, mükemmel bir sözlü ve yazılı iletişim becerisine sahip olmak, yoğun stres altında çalışabilmek, gece ve gündüz yani günün her saatinde uzun süreler çalışabilmek ve ahlaki kurallara uygun davranmak gibi özelliklere sahip olmalıdır.

Yazarlığın da bazı özellikleri vardır. Öncelikle yazmak için istek, heyecan ve sevgi olmalıdır. Bir insan yemek için nasıl ihtiyaç hissediyorsa yazmak içinde ihtiyaç hissetmelidir. Yazmak insanın içinden gelen bir duygudur. Zorla olmaz.

Yazmak için bir iddianız olmalıdır. İddiası olmayan insanlar yazamazlar. Zorlayarak yazmaya başlasalar bile kısa zaman sonra iddialı konular bulamayacakları için yazarlıkları uzun sürmez.

Yazarak bir sorumluluk taşıyorsunuz. Yazar yazısıyla sorumluluk üstlenmektedir. Bu sorumluluk okuyucusuna, topluma ve hatta gelecek kuşaklara aktarılan bir sorumluluktur. Bu hissi taşıyan yazarlar yazdıkları her cümlenin hatta her kelimenin hesabını vermek durumundadırlar.

Yazmak zihinsel bir boşalmadır. Zihniniz doluysa eliniz kaleme veya klavyeye gider. Boş ise ne yazacaksınız? Nasıl ki bardak dolmadan boşalmazsa, beyin de yeterli bilgiyle dolarsa gerekli boşalmayı sağlayabilir. Bu da okuyarak ve yazarak gerçekleşir. Okuyarak dolan zihin yazarak boşalmaktadır.

Yazarlık aynı zamanda bir yetenektir. Bu yeteneği geliştirmek için okumanın yanında, hayatla içli dışlı olmak yani hayattan kopmamak, gözlem yapmak, edebiyat, sanat ve tarih dergilerini takip etmek, yine bu konularla ilgili görselleri de takip etmek gerekmektedir.

Yazmak aynı zamanda bir sanattır. Yazmak, Edebiyatın ayrılmaz bir parçasıdır. Dil de edebiyatın temel taşıdır. Dil olmadan, edebiyatta olmaz, yazmak da gerçekleşemez. Onun için yazmanın temel vasfı öncelikle dili geliştirmektir.

Yazmak bir ahenktir, hiç eksilmeyen bir duygudur, düşüncedir, geleceğe yönelik bir umuttur. Kısaca yazmak hayattır.

Yazar olarak bizim yaptığımız eğitim işidir aslında. Konuları değerlendirerek okuyucu ile paylaşmak, dağarcığımızda bulunan bilgileri diğer insanlara iletmek bizleri mutlu kılmaktadır. Her yazar bu mutluluğu okuyucusu ile beraber yaşamak ister. Öğretmenin veya hocanın bilgi ile donatmaya çalıştığı öğrencileri ile mutluluk paylaşımı gibi bir şey bu… İnsanlar eserleri ile yazarlar da yazdıkları ile yaşarlar.

Yazmak, duygu ve düşünceleri ifade etmenin yollarından biridir. Yazar, öncelikle çok okuyan, düşünen ve kendi kendine konuşan insandır. Yazı yazmak eylemdir, önemli bir faaliyettir, aynı zamanda insanın kendisini bulması, kendisini anlatmasıdır. Düşündükleriniz, hissettikleriniz ancak yazdıklarınızla vücut bulur ve diğer insanlara ulaşır.

Yazmak, gizemli, tutkulu bir iştir. Yazmaya alışan kolay kolay bundan kurtulamaz. Yazmak bu yüzden tutkulu bir aşka benzer. Okumak insanı olgunlaştırır, insana yükleme yapar,  yazmak ise o yüklenen duygu ve düşüncenin diğer insanlara ulaşmasını sağlar.

Kişinin kıymeti, değeri, fikri, düşüncesi yüreğinde gizlidir. Onu kalemin ucuna getiren ve açığa vuran yazmaktır. Onun için yazmayı öğrenmek, okumayı ve düşünmeyi öğrenmekten geçer. Yazmak önemli bir sanattır. Bu sanat okumakla, düşünmekle ve hayatı incelemekle kazanılır.

Yazar, ölümünden sonra geride ne bıraktığının bilinmesi için yazan kişidir. Onun için geride hoş bir seda bırakmak istiyorsak dünya ve ahiret için faydalı şeyler yazmamız gerekir. Yazar, söyleyecek bir şeyi olduğuna inanan kişidir. Ancak kalbi, gönlü, ruhu dolu olanlar yazabilir. Bunlar boşsa yazacak bir şey de yok demektir.

Ancak yazıya geçmiş düşüncelerin değeri vardır. Yazılmamış, kayda geçmemiş, kafada, beyinde gizli kalmış düşünceler boş çırpınmalardan ibarettir ve hiç kimseye faydası yoktur. İnsanlığa faydalı olmak, bizden sonraki nesillerimize bir şeyler bırakmak istiyorsak yazmak gerekir.

Yazarlar, yazdıklarından sorumludurlar. Bu sorumluluk yazar öldükten sonra bile devam eder. Bu sorumluluk sadece dünyaya müteallik değil aynı zamanda ahiret hayatına da mütealliktir. Bir eser meydana getirirken, yazarlarda bu sorumluluk duygusu hâkim olmalıdır.

Sorduğunuz bu soruya siz neden yazıyorsunuz? Sorusunu da eklersek şöyle cevap verebilirim.

İnsan maddi ve manevi yönden kazanmak için yazar. Ben manevi yönden kazanmak için yazıyorum. Yılardır yaptığım yazarlığın ve TV programcılığının maddi bir getirisi olmadı, böyle bir beklentim ve düşüncem de olmadı. Sadece manevi getirisini düşünerek yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi paylaşmak, var olduğumu göstermek, okumak kadar yazmanın da bir ihtiyaç olduğuna inandığım için yazıyorum. Kalıcı olmak, geleceğe iz ve eser bırakmak, böylece amel defterimizin kıyamete kadar açık kalacağına inandığım için yazıyorum. Yıllarca rahmetle hatırlanmak, gelecek nesillerimize fikirlerimi ve eserlerimi taşımak için yazıyorum. Yazdıklarımdan bir kişinin bile faydalandığını, istifade ettiğini görmekten ve duymaktan büyük mutluluk duyduğum için yazıyorum. Diğer insanlarla bir gönül köprüsü oluşturabilmek için yazıyorum. Rabbimin huzurunda; “elimden bu geldi bunu yapabildim Ya Rab!” demek için yazıyorum. Hangi şart içinde olursak olalım, görev kabul ettiğim yazmaya Allah imkân ve fırsat verdikçe devam edeceğim.

Gazetecilik yaptığım yıllarda bir günün gazetesini hazırlayıp basım için matbaaya teslim ettikten sonra ilk örneğini görmek için mutlaka beklerdik. Çünkü o tarihlerde bugün hayatın her safhasına girmiş olan Bilgisayar tekniği yoktu. Haber başlıkları metal puntolarla harf harf elle hazırlanır, haber içi yazılar ve makalelerin dizgisi bugüne göre oldukça ilkel makinelerde yapılır ve baskıya verilirdi. Gazete önce bir adet basılır ve bu örnek gazete incelenir, tashihi yapılır daha sonra seri basıma geçilirdi. Bu örnek gazetenin incelenip tekrar basıma gönderilmesi için geç saatlere kadar beklememiz gerekiyordu. Ancak sabah okuyucuya ulaşacak olan gazetenin son şeklini elimize alınca bütün yorgunluğumuz bir anda gider ve büyük bir mutluluk, sevinç ve gururla evimizin yolunu tutardık.

Refikimiz olan diğer gazeteleri de yakından takip eder, o gazetelerde yayınlanan haber ve yazıları dikkatlice okur, gazetemiz ve davamız aleyhine bir husus gözümüze çarparsa anında cevap vermeyi görev bilirdik. Benim de en çok sevdiğim aleyhimizde yayınlanan yazılara cevap yazmak idi.

Günün birinde MSP Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan’ın Ankara’da düzenlediği basın toplantısına henüz mesleğe yeni başlamış bir gazeteci olarak ülkemizin oldukça ünlü gazetecileri ile birlikte katılmam beni hayli heyecanlandırmıştı. Toplantıda Yavuz Donat ile yan yana oturmuş ve Erbakan hocaya bir de soru yöneltmiştim. Basın Toplantısı haberini telefonla gazetemize bildirdim ve bu haber İstanbul basını ile aynı gün bizim gazetede de yayınlanmıştı. Bu olay gazeteciliğe başladığım ilk yıl içinde cereyan etmiş ve benim bu mesleği sevmeme vesile olmuştu.

Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği yarışmalardan kazandığım 2 adet ödül belgesini hâlâ  saklamaktayım. Biri mizanpaj dalında, diğeri de haber dalında olmak üzere 2 ayrı özel ödüle layık görülmem beni çalışmalarımda daha da kamçılamıştı.

Bir gece gazete idari bürosuna yani bizim çalıştığımız binaya atılan patlayıcı maddenin etkisi ile gazete binasında oluşan büyük hasarı ve bu olaydan sonra çıkan ilk nüshada manşete attığımız ‘Susturamazsınız’ başlığını unutamam.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin sabahı sokağa çıkma yasağı varken, evden gazeteye gelinceye kadar askerler tarafından 4-5 yerde durdurulduğum, her defasında gazeteci kartımı göstererek geçtiğim ve o günden itibaren sansüre tabi tutulduğumuz için çok daha dikkatli davranmaya çalıştığımız, buna rağmen birkaç gün yayınlanmama cezası aldığımız da unutulmaz hatıralarım arasında yer almaktadır.

Gazeteci olarak hem 1980 öncesinin siyasi özgürlüğün ve hareketliliğin zirveye çıktığı günleri hem de 1980 sonrasının siyasete, basına ve düşünceye yönelik baskı dolu günlerini yakından müşahede etme imkanı buldum. Siyaset erbabı ile askeri ve mülki amirlerle, şehrimizin önde gelen zevatı ile yakın temaslarımız oldu. Parti Genel Başkanlarının seçim otobüsleri ile birkaç gün süren ilçe gezilerine katıldım. Bu arada mesleğin zorluklarını da gördüm ve yaşadım.

Son olarak tüm gazeteci - yazar dostlarımın gününü tekrar tebrik ediyor, sağlıklı ve mutlu nice günlere ulaştırmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Bana bu fırsatı verdikleri için Mustafa Arslan kardeşime ve Yeni Gün gazetemizin tüm çalışanlarına tekrar teşekkür ediyorum. Yazımı bir şiirimle tamamlıyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

Halkı aydınlatmak bütün gayreti,

Hiç durmadan koşar bu gazeteci.

Kaleminden gelir tüm cesareti,

Her zorluğu aşar bu gazeteci.

*

Erken haber almak için yarışır,

Kamuya, özele girer karışır,

Amir, memur, halk her fertle görüşür,

Kaynağından taşar bu gazeteci.

*

Sadece doğruyu söyleyip yazar,

Olayı temelden irdeler kazar,

Haber yanlış ise çıkarır bozar,

Düzgün, dürüst yaşar bu gazeteci.

*

Uydurma habere tenezzül etmez,

Yalan haberlerin peşinde gitmez,

Gece, gündüz terler enerji bitmez,

Hizmet için coşar bu gazeteci.

*

İyiye destektir, kötüyü yerer,

Güzel yüreğiyle ne güller derer,

Renk ve kokusuyla haberi serer,

Her olayı deşer bu gazeteci.

*

Gözü ve kulağı oldukça keskin,

Sezgisi kuvvetli olmaz hiç miskin,

Vazgeçmez koşmaktan kalsa da bitkin,

Görevinde pişer bu gazeteci.

*

Gününüz kutlu ve uğurlu olsun,

Kederler kar gibi eriyip solsun,

Her anınız huzur, mutluluk dolsun,

Kalmaz asla naçar bu gazeteci.

*

Bu hasletler ile yazan ve çizen,

Batıldan sıyrılıp doğruyu sezen,

Haberi nesirle, mısrayla dizen,

Güzellikler saçar bu gazeteci.

SALİH SEDAT ERSÖZ