KONTV’de canlı yayınlanmakta olan Düşünce Meltemi Programım için 14 Şubat 2025 Cuma günü saat 16.50’de evden çıkıyorum. O gün programda konuk edeceğim Ahmet Şahin Ak Hocamı Meram Yaka mahallesindeki evinden almak üzere arabamla trafikte seyrederken önümde gitmekte olan araç, sonradan yaya geçidi olduğunu gördüğüm yerde, yaya kaldırımındaki bir bayana yol vermek amacıyla aniden duruyor. Ben de aracın aniden duracağını tahmin etmediğim için fren yapsam da araca arkadan hafifçe vuruyorum. Araçlardan iniyoruz, kontrol ediyoruz. Çok şükür büyük bir hasar yok. Öndeki aracın sadece park lambasının camı kırılmış. Benim araçta bir hasar görünmüyor. Zaten hızımız çok düşüktü ve çarpma da çok hafifti. Kaza saat 17.05’de vuku buluyor.

Öndeki araçtan inen resmi polis kıyafetli ismi bende mahfuz şahsa geçmiş olsun dedikten sonra, “Benim TV programım var, canlı yayına yetişmem gerekir, önemli bir şey de yok. Hasarın neyse karşılayayım” diyorum. Şahıs, “Olmaz ekip çağıracağım” diyor. Ben ısrar ediyorum. “Kardeşim anlayış göster, TV programıma yetişeceğim, şu kartımı al, hasarını ben karşılarım yeter ki bana müsaade et.” Uzun bir süre karşılıklı yapılan konuşmadan sonra şahıs ikna oluyor. “Peki ehliyetinin fotoğrafını çekeyim git” diyor. Ehliyetimi veriyorum. Fotoğrafını çekiyor. “Beni ararsın, masrafın neyse öderim” sözüme “tamam” diye cevap veriyor. Aracıma biniyorum, çalıştırıyorum. Ben aracıma yöneldiğim andan itibaren şahıs, yanında bulunan arkadaşı ile konuşuyor.

Aracımı hareket ettirmemle birlikte bir anda işaret ederek önüme geçiyor; “Dur gitme, ben yaralıyım, ekip çağıracağım” diyor. Kazadan 20 dakika sonra yaralı olduğu aklına geliyor. “Ne yaralısı kardeşim, nereden çıkardın yaralı olduğunu?” Diyorum. “Başımı vurdum, yaralıyım” diyor. “Başını vurduğunu yeni mi hatırladın, hiçbir şeyin yokken birden yaralı oldun. Başını vurmuş olsan alnında bir kızarıklık olur. Ben bir şey göremiyorum, yalan söylüyorsun” diyorum. Bu defa “Başımın arkasını vurdum” diyor. Yanındaki arkadaşı da “başını vurdu ben şahidim” diyor. Bozacının şahidi şıracı imiş ya…

Bu konuşmalardan sonra telefon ediyor ve “Ben polis memuruyum. Yaralamalı trafik kazası oldu. Ekip istiyorum” diyor. Dayanamıyorum ve “sen yalan söylüyorsun, yaralı falan değilsin. Polisliğini kullanarak olayı kendi lehine çevirmek istiyorsun” diyorum. Böylece bizim, önemsenmeyecek derecedeki hafif kaza, yaralamalı trafik kazasına dönüşüyor.

Kısa süre sonra saat 17.30 gibi trafik ekibi ve ambulans geliyor. Ben şaşkınlık içindeyim. 20 dakika boyunca benimle ayakta konuşan ve tartışan şahıs bir anda yaralı oluveriyor. Ambulans geldiği zaman şahısla yan yana ayakta duruyoruz. Ambulans görevlisi yanımıza geliyor, bir yaralı emaresi görmediği için, “Yaralılar nerede?” diye soruyor. Soruya ben cevap veriyorum. “Aslında yaralı falan yok. Bu beyefendi kendini yaralı olarak gösteriyor.” Görevli hayretle, “Bize ağır yaralılar var dendi” diyor. Şahıs ambulansa alınıyor, daha sonra hastaneye götürülüyor.

Trafik ekipleri gerekli çalışmalarını tamamlayınca kaza yerine gelen Ahmet Şahin Ak Hocamla TV’nin yolunu tutuyoruz. Gecikmeli olarak vardığımız programımızı icra ediyoruz.

Ani duruşlar her zaman tehlikeli ve risklidir. Bu kazada şahsın aniden durmasını gerektiren bir durum yoktu. Bayan kaldırımda yürüyerek yaya geçidi hizasına yeni gelmişti. Yola çıkmış değildi. Ben önümdeki aracın görüşümü engellemesi ile yaya geçidi çizgilerini göremedim. Onun önü boştu. Ya önceden hızını azaltarak duracağını belli etmesi veya devam etmesi gerekirdi. Böyle yapmayıp aniden durunca benim fren yapmam da vurmamı engelleyemedi. Trafik kuralına göre öndeki araç aniden dursa da arkadan vurmak her zaman suç oluyor.

Burada da arkadan vuran ben olduğumdan TV programıma yetişmek için tüm masrafını üstlenmişken anlayış göstermeyen bununla da kalmayarak benimle 20 dakika konuştuktan sonra yaralı olduğunu beyan eden şahsın amacı ne olabilir? Yazıyı okumaya devam ederseniz anlayacaksınız.

Kazadan sonra, şahsın amacının ne olabileceğini bazı yakın dostlarımla konuşuyoruz. Herkes tek bir şey söylüyor: “Para koparmak için yapmıştır.” Ama ben, bir Türk Polisinin böyle bir davranışta bulunacağına ihtimal veremiyorum.

Şahıs kazadan 5 gün sonra 19. 02. 2025 tarihinde beni arayarak aracı yaptırdığını beyanla hasar bedelini ödememi isteyerek makbuzu gönderiyor. KDV dahil 1.150 (Bin yüz elli) TL. olan hasar bedelini İBAN numarasına gönderiyorum.

Daha sonra gördüm ki hastaneye götürülen şahıs, Tıp Fakültesi raporuna göre; boyunluk taktığını, ağrıdan kollarını kaldıramadığını, ayaklarda boyun ağrısından uyuşma olduğunu, kas ağrıları olduğunu beyan etmiştir. KDV siz 960 TL lik bir hasarla şahıs, beyanına göre neredeyse felç olmuş duruma gelmiştir. Böyle bir beyanı niçin verdiği daha sonra benden istediği yüksek rakamla anlaşılmıştır. Herhangi bir lezyon olmadığı, acı veren bir durum olmadığı, vücudunda herhangi bir iz veya kırık olmadığı belirtilen hastane raporunda 9 madde ile kendi beyanları tamamen çürütülmüştür. Hastane raporunda kendisinin bu beyanlarını doğrulayıcı hiçbir madde yok. Sadece şöyle bir cümle geçiyor: “Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu…”

Hastane raporu ile birlikte şahsın ifadesini de gördüm. İfadesinde tamamen gerçek dışı beyanlarını okudum.

Şahıs yaya geçidinde durduğu anda aracına şiddetle çarptığımı belirtiyor. Şiddetli bir çarpma olsa bizzat kendisinin yaptırdığı araçta KDV dahil olarak 1.150 TL. KDV düşülürse 960 TL. lik hasar yerine çok daha büyük bir hasar meydana gelmesi gerekirdi. Zaten aracının sadece park lambaları kırılmıştı.

Diğer yandan ifadesinde benim “Yaya geçidinde durulur mu?” dediğimi belirtmiş. 46 yıllık ehliyetli bir şoför olarak yaya geçitlerinde durulması gerektiğini elbette bilirim. Ancak şahıs yaya geçidine yaklaştığı anda hızını azaltması gerekirken bunu yapmamış, kaldırımda olan ve yaya geçidi hizasına yeni gelmiş bayana yol vermek amacıyla aniden durmuştur. Benim söylediğim, “böyle aniden durulur mu?” sözüdür. İfademi çarpıtarak farklı bir anlam yüklemiştir.

Ayrıca kadının yaya geçidinden geçmekte olduğunu beyan etmiş. Halbuki kadın yaya kaldırımında idi, yola inmemişti ve yaya geçidi hizasına da yeni gelmişti. Kadın yaya geçidinden geçmekte ise aniden değil de hızını yavaşlatarak durması gerekmez miydi?

Şahıs ifadesinde benim “türkü programıma geç kaldığımı” söylediğimi belirtmiş. Halbuki ben “TV programıma geç kaldım” dedim ve benim programım türkü programı değildir. KONTV’ de yayınlanan DÜŞÜNCE MELTEMİ isimli programım adından da anlaşılacağı üzere kültürel, tarihi ve sosyal konuları ele alan bir sohbet programıdır.

Kaza yerinde “başını vurduğunu” beyan etmesine hatta arkadaşı da “başını vurduğunu ben de gördüm” demesine rağmen yazılı ifadesinde emniyet kemerinin sıkması sonucunda yaralandığını belirtiyor. Bu da çelişkisini ve olayı nasıl çarpıttığını ortaya koyuyor.

Ayrıca benim, “Polisliğini kullanarak olayı kendi lehine çevirmek istiyorsun, sen yaralı falan değilsin” sözümü çarpıtarak ifadesinde Türk Polis Teşkilatı personellerine hakaret ettiğimi beyan etmiş. Halbuki bu ifadem Şerefli Türk Polis Teşkilatına ve bu Teşkilatın şerefli personellerine değil, bu teşkilata yakışmayan davranışlarda bulunan bir çürüğü dile getirmeye yöneliktir ki her teşkilatın içinde birkaç çürüğün olduğu bir vakıadır.

Okuyucularım bilir ki ben; Milli Eğitimde öğretmenlik ve idarecilik, Konya İl Kültür Müdürlüğü, Konya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı ve Daire Başkanlığı görevlerinden sonra emekli olan, 47 yıllık köşe yazarı ve 10 yıllık TV programcısı olarak yazılarım ve söylemlerimle şerefli Türk Askerine ve Türk Polisine karşı olanlarla ve onlara kurşun sıkıp savaş açanlarla mücadele eden bir kişiliğe sahibim. Halen devam eden yazılarımla ve programlarımla devletimin, askerimin ve polisimin yanında, onlara karşı olanların karşısında olmaya devam ediyorum. Bu sebeple şahsın iftira niteliğindeki ifadesini asla kabul edemem.

Yaralı olan kişi arabadan inerken, konuşurken, her türlü davranışından belli olur. Şahıs normal olarak arabadan iniyor, arabasını kontrol ediyor, benimle ayakta 20 dakika konuşuyor. Bu zamana kadar hiçbir şeyi yokken, gitmeme müsaade ettikten sonra bir anda yaralı olduğunu söylemesi hiçbir şekilde inandırıcı olamaz. Kaldı ki bu kadar hafif bir çarpmadan yaralanacak dereceye gelmesi asla mümkün olmaz. Aracındaki önemsiz hasar, çarpmanın hafif olduğunun göstergesidir. KDV siz 960 TL lik sadece cam kıran hafif bir çarpma ile yaralandığını söylemesinin, hele hele hastane beyanındaki gibi adeta felç olduğunu dile getirmesinin hakikat ile ilgisi yoktur. Peki şahıs kendisini niçin bu kadar ağır yaralı olarak göstermiş olabilir? Bu sorunun cevabını tabi ki vereceğim ama yıllar önce yaşadığım bir kazayı anlattıktan sonra…

Bu olay bana 10 yıl kadar önce yaşadığım bir başka hafif kazayı hatırlattı. Yine aynı arabamdı. Yine TV programıma gidiyordum. Demiryolu Caddesinde seyrederken Gazeteciler Cemiyeti önündeki trafik ışığı kırmızıya geçiverdi. Ben de aniden durmak zorunda kaldım. Arkamdan gelen araç duramadı ve benim araca arkadan vurdu. O da şiddetli bir vurma değildi. TV programıma yetişmek için araçtan inmedim bile. Devam edip gittim. Aracımda o vurmanın izi hâlâ duruyor. Daha önce belirttiğim gibi takip mesafesini korumadığı için arkadan vuran her zaman suçludur. Buna rağmen ne vuran şahsı suçlu çıkarmak ne de herhangi bir para almak aklımın ucuna bile gelmedi. Düşündüğüm tek şey görevimi yapmaktı.

Bu kazada da aynı şekilde sadece görevimi düşündüm. Bunun için her türlü masrafı karşılayacağımı beyan ettim ama karşıdaki şahıs her zaman aynı olumlu düşüncede olmuyor maalesef…

Şahıs şikâyetçi oluyor ve dosya uzlaştırmacıya gönderiliyor. Uzlaştırmacı beni 15 Nisan Salı günü arayarak şahsın avukatı aracılığı ile uzlaşmak için 50 bin TL. talep ettiğini söylüyor. Böylece şahsın kendisini niçin yaralı olarak gösterdiği de ortaya çıkmış oluyor. Gerek hasarın küçüklüğü gerekse hastane raporu önemli ve ciddi bir yaralanma olayı olmadığını ortaya koymasına ve aracının hasarını da ödememe rağmen benden 50 bin TL. talep edilmesinin ne anlama geldiğini kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum.

Beni Türk Polis Teşkilatı personellerine hakaret etmekle suçlayan şahsın kendisi Türk Polisine yakışmayacak bir davranışta bulunarak gerçek dışı beyanlarla benden haksız olarak yüksek miktarda para almaya çalışmıştır. Şerefli Türk Polis Teşkilatının içinde bu düşüncede olan bir kişinin bulunması çok üzücü bir durumdur. Polis Teşkilatımızda görev yapan polislerimizin hemen hemen hepsinin milletin güvenliği için şehadete koşmaya hazır olduklarını biliyorum. Bunun örneklerini geçmişte çok gördük. Böyle bir teşkilatta yalan beyanla ve hile ile vatandaşından haksız olarak para koparmaya teşebbüs eden istisnai kişilere fırsat vermemek gerekir.

Gerçek dışı beyanlarda bulunan, şahsi menfaati için ekip ve ambulans çağırarak devleti zarara uğratan ve kendisini ağır yaralı gibi göstererek benden haksız bir şekilde 50 bin TL gibi yüksek miktarda para almaya çalışan böyle birinin Şerefli Türk Polisi içinde barınmaması gerekir. Daha sonra ne mi oluyor?

Tanıdığım avukatların bilgilerine başvuruyorum. Hastane raporunda geçen, “Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu…” ifadesi nedeniyle şahısla uzlaşmamı tavsiye ediyorlar. Uzlaşmacı aracılığı ile şahısla tekrar irtibat kuruyoruz. Şahıs ne koparsam kâr mantığı içinde 20 bin TL: ye razı oluyor. “Vereyim de kurtulayım başım ağrımasın” düşüncesiyle 20 bin TL. yi ödüyorum ve uzlaşma gerçekleşiyor.

Daha sonra bir polisin yalan beyanla vatandaşından para koparması içime batıyor. CİMER’e başvurarak idari tahkikat yapılmasını talep ediyorum. “Konu uzlaşmaya intikal ettiğinden yapılacak işlem yoktur” cevabı geliyor. Müracaatımı tekrarlıyorum. Bana böyle bir davranışta bulunan şahıs her zaman başkalarına da aynı şeyi yapabilir. Bunun önüne geçilmesini istiyorum. Şahıs parayı kendisine değil de Türk Polis Teşkilatına yatırmamı istese idi şimdiki gibi gönülsüz değil gönülden seve seve verirdim. Ne CİMER’e müracaat ederdim ne de bu yazıyı kaleme alırdım. Milleti uğruna şehadete yürüyen teşkilatta böylesi de oluyor işte… Sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum.