Son 15 yıldan itibaren değişik gazetelerde yazdığım yazılarımı yayınlamaya devam ediyorum.

“Çığır Açan Öncü Lider” ve Dinler Arası Diyalog

Geçen hafta yazdığım “Her olayda İsrail’in tarafında olmak tesadüf mü?” başlıklı yazımda, adına “cemaat” veya “hizmet hareketi” denilen grubun liderinin değişik olaylar karşısında İsrail yanlısı olan konuşmalarından örnekler vererek “bu zatın” İsrail’e olan zaafından mı yoksa bağlılığından mı desem bir ilişki içinde olduğundan bahsetmiştim.

Aynı günlerde, Sabra ve Şatilla kasabı olarak bilinen eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron cehenneme yolcu oldu. Ateşi bol olsun. Filistin mülteci kamplarını basarak çoluk çocuk binlerce kişinin katledilmesi emrini veren adam bile denmeyecek bu mahluk için, cemaatin gazetesi Today’s Zaman tarafından “çığır açan öncü lider” ifadelerinin kullanılması benim yazımı teyit eden ve beni haklı çıkaran bir gelişme oldu.

Ayrıca yine cemaatin kanalı olan Bugün TV’ de alt yazıda “Ariel Şaron vefat etti” ifadelerini kullandı. “Vefat etti” tabirini kimler için kullandığımız malum. İslam ve Müslüman düşmanı olarak hayat süren böyle bir mahluk için bu ifadelerin kullanılmasının amacı ne olabilir? Cemaatin en üstteki hocası olan “zatın”, benim geçen haftaki yazımda geçen kendi ifadelerini okuyunuz ve bu son gelişme ile o ifadeleri birleştiriniz bakalım hangi sonuca varacaksınız?

Müslüman aklını, vicdanını başkasına kiraya veren ve kimlere hizmet ettiğini bilmeden körü körüne hareket eden bir kişi değildir. Müslüman her yaptığını, her davranışını ve arkasında olduğu kişi ve grupları Allah’ın koyduğu ölçüler dairesinde belirleyen ve feraseti ile hareket eden kişidir.

*** *** ***

Aynı cemaat tarafından gerçekleştirilen “dinler arası diyalog” toplantılarından da söz etmemiz lazım. Bu toplantılarda; İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerinin temsilcileri bir araya gelerek, bu üç din arasında diyalog kurma, ortak bir nokta bulma, anlaşma ve uyum sağlama çalışması yapmaktadırlar. Bu çalışma ile üç dinin kural, kaide ve prensipleri birbirine yaklaştırılacakmış.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan bu toplantıların birinde, bu üç dinin temsilcileri beraberce ve kol kola sırat köprüsünden geçerek cennete girmişler tasviri yapılmıştı. Böylece Hıristiyan ve Yahudilerin de cennete gireceği mesajı verilmişti. Daha sonraki yılda da okunan ezanın, ‘Şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın resulüdür’ anlamına gelen “Eşhedüenne Muhammeden Rasulullah” kısmı okunmamıştı. Burada da verilmek istenen mesaj belli değil mi?

Bu toplantılarda; İslâm’ı yozlaştırma, değiştirme ve bozma adına ne gerekiyorsa yapılmakta ve adeta üç dinin kuralları bir araya getirilerek yeni bir din ortaya atılma faaliyeti inşa edilmektedir. Bazı kesimlere şirin görünme uğruna, İslâm dininin hiçbir kural ve kaidesi değiştirilemez. Zira bu dinin kural ve kaidelerini bizzat Allah koymuş ve “İnneddine İndallahil İslâm” yani “Allah indinde geçerli olan tek din ancak İslâm’dır” buyurmuştur.

Bu değiştirilemez kaide ortada iken, batıl dinlerle İslâm dinini bir araya getirme, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinine mensup olanların da cennete gireceği mesajı ile insanların kafasını bulandırma çabaları nedendir? Hz. Musa zamanında Tevrat’a inananlar ile Hz. İsa zamanında İncil’e inananlar ve dönemlerinde bu Peygamberlere iman edenler elbette cennete gireceklerdir. Ancak şu anda o kitaplar bozulmuş, asılları yok olmuş iken o din mensuplarının cennete gireceği fikri bir deli saçmasından ibarettir.

İslâm gelince, ondan önceki diğer bütün dinlerin hükmü ortadan kaldırılmıştır. “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” buyuran Allah’ın son Kitabı taptaze olarak bütün asliyeti ile ortadadır. Peki bu diyalog ve dinleri bir araya getirme çalışmaları neyin nesidir Allah aşkına?

Ayrıca, İslâm dininde tevhid yani tek Allah inancı, diğer batıl dinlerde ise teslis yani çok Allah inancı mevcuttur. Tevhid dini olan İslâmiyet ile teslis dini olan diğer batıl dinler nasıl bir araya gelecek ve bu dinler arasında nasıl bir diyalog gerçekleşecektir?

Altında İslâm’ın temel değerlerini değiştirme, törpüleme ve sonunda da bozma gayretlerinin yürütüldüğü bu faaliyetlere derhal son verilmelidir. Din olarak İslâm ve Kitap olarak da Kur’an bize yeter. Bunun dışındaki bütün arayışlar, diyalog çabaları ve ortak bir din çırpınışları hâinâne bir gayrettir ve ABD ile İsrail tarafından planlanmıştır.

Fethullah Gülen, ABD projesidir

Fethullah Gülen denen adam, belki öncesi de vardır ama, bilindiği kadarı ile 1970 lerden itibaren, tam bir ABD projesi olarak ortaya atılmıştır.

12 Eylül 1980 ihtilalinde arandığı halde, Türkiye’de olduğu halde, hatta askeri birliklere girip çıktığı ve anayasaya evet faaliyetlerinde bulunduğu halde bir türlü bulunamamasının nedeni karanlık güçler tarafından korunduğu içindir. 1983 yılından itibaren tekrar ortaya çıktığı zaman, hakkında hiçbir işlem yapılmamasının nedeni de 1986 yılında güya yakalandığı halde bir gün sonra serbest bırakılmasının nedeni de budur.

Bu adam sıradan bir vaiz iken; medya, okullar, dershaneler, yurtlar ve ışık evleri ile hızlı bir şekilde yükselişe geçmesinin ve ekonomik olarak da baş döndürücü rakamlara ulaşmasının nedeni de yine ABD ve CIA tarafından beslenmesidir. Üstelik bu gelişme sadece Türkiye’de değil, Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde aynı anda olmuştur. Okullarının bulunmadığı dünya ülkesi yok gibidir.  

Abant toplantıları, Dinler arası diyalog toplantıları ve milleti efsunlayan Türkçe Olimpiyatları da tamamen dış güçlerin kontrolünde yapılan faaliyetlerdir.

Bunları yeni yazıyor değilim. Yazılarımı takip edenler bilirler. Gerek daha önce yıllarca yazdığım Merhaba Gazetesinde, gerekse 4 yıldır yazmakta olduğum Memleket Gazetemizde sık sık bunları kaleme aldım ve halkımızı bu ABD ve ABD’nin gayri meşru çocuğu olan İsrail projesi ile ilgili uyarmaya çalıştım.

Ancak ne yazık ki, halkımız efsunlanmış olduğundan, ben ve benim gibi yazarların kaleme aldığı o yazılar hiç kimseye tesir etmedi. Halkımız bir yerlerden düğmeye basılmış da, robot halinde yönlendirilmiş gibi bu adamın ve bu cemaatin ardında koşmaya devam etti.

Fazla söze gerek yok aslında. Bu adamın Dinler Arası Diyalog Toplantıları ile ilgili Papaya yazdığı mektup ve Abant Toplantılarına gönderdiği mesaj, gayesini anlatmaya yetip artıyordu. Zamanında bunları da yazmamıza rağmen efsunlanmış ve büyülenmiş olan insanımız bizlere gülüp geçiyordu.

Papayla görüştüğü zaman ona sunduğu mektuptaki bir cümlesi aynen şöyleydi: “Papa hazretleri, biz bugün burada, sizin kutsal Papalık misyonunuzun bir parçası olarak bulunuyoruz.” 

Abant Toplantılarına gönderdiği mesajda da şöyle diyordu: “Hayatın her alanını kuşatan İslam’ı tehlikeli ve milli birliğe zarar verici buluyorum.”

15 Temmuz’dan sonra ABD yetkililerine mektup yazarak kendisini Türkiye’ye vermemeleri için yalvaran bu ABD ve İsrail uşağı adam bozuntusu, mektubunda şu iki cümleye de yer verdi: “Ben şimdiye kadar, hep Batı’ya hizmet ettim, bundan sonra da Batı’ya hizmet etmeye devam etmek istiyorum.” Ve “Ben ılımlı İslâm’ın temsilcisiyim.” Ilımlı İslâm dediği; içi boşaltılmış, ruhu alınmış, devlet yönetimi ve cihatla ilgili ayetlerin çıkarıldığı ve Hristiyanlık gibi, Yahudilik gibi tahrif edilmiş bir din ikame etmekti.

Bu konularda, Allah rahmet eylesin merhum Erbakan hocamız, Milli Görüş camiasını sürekli uyardığı, özel toplantılarda “Evlatlarınızı İmam Hatip Okullarına değil de, bu cemaatin okullarına verirseniz Yahudi’ye asker yetiştirmiş olursunuz” şeklinde uyarılar yaptığı için, ABD uşağı bu adam tarafından sevilmez ve “O zatla gönül birliğimiz yok” derdi. Diğer liderlere ise methiyeler düzerdi.

Ayrıca bu adamın iç yüzü 28 Şubat’ta da ortaya çıkmış, o dönemde kudretli generallerle birlik olup, milletin iradesine ve meşru hükümete savaş açmıştı. Şimdi çok şükür ki, büyüden ve efsundan kurtulan halkımız bütün bunları bir kere daha düşünsün, bir kere daha yorumlasın. (Devam edecek)