“Dijital Göçmen” bir nesilden gelen anne-babalar, ekranlar ve akranları tarafından büyütülen ”Dijital Yerli ”çocukları karşısında çaresiz, şaşkın.

Kaygılı, dertli, kederli. Tabletle, telefonla yetişen bir nesli anlamak, anlamlandırmakta yetersiz.

Sevgi dolu, özgüvenli, hasarsız, zararlı alışkanlıklardan, şiddetten uzak “Asımın Nesli “olarak yetiştirmek istiyorlar.

“Ekran nesli “ile karşılaşıyorlar.

“Çocuklarına ulaşmak” için ellerine verdikleri telefonlar ile onlara yakınlaşmak şöyle dursun hepten uzaklaşıyorlar.

Kapitalist sistem, zenginliğine zenginlik katmak için bir fırtına, kasırga gibi önüne  geleni savuruyor, sarsıyor, köklerinden koparıyor. Bundan aile yapımızda hissesini alıyor.

Bizler, izleyici olmaya devam ettikçe iz de bırakamıyoruz.

Seyirci olan sadece seyreder. Oyuncu olan oyun kurar.

Dizi izlemekle “diri olunmaz”.

Bu konuda neler yapabiliriz?

Bu konuda çalışma yapan uzmanların ortak görüşü: Ne kadar aile bağları güçlü olursa o kadar, aklımızı, zihnimizi, zamanımızı hakla doldurur, iddiamız, idealimiz olur.

Çocuklarımız aileyi sığınacak güvenli bir liman olarak görmeli. İçinde sevginin, şefkatin, merhametin, güvenin bulunduğu bir baba ocağı ve anne kucağında hayata adımlarını atmalılar.

Unutmayalım!

”Çocukların gözlerindeki yaşam sevinci, içinde yetiştikleri ailenin yansımalarıdır.”

                                                                                                                     (Doğan Cüceloğlu)

Milli Şairimiz Akif’te şöyle diyor:

“Merhametin yok diyelim nefsine;

Merhamet etmez misin evlâdına?”

Çocuklarımızı sosyal medyanın kurbanı kılmamanın yolu aileden geçiyor.

Aile de huzuru, güveni, sevgiye bulan çocuk “neyleyeyim sosyal medyayı, bana ailem gerek” sözünü diyecektir ya da gerçekleşmesini dileyecektir.

Çocuklar; takdir edilme, değer verilme, sevilme, beğenilme duygularını aileden alırsa dijital dünyanın yaldızlı sözlerine kanmayacaktır.

Amerika ‘da yapılan bir araştırmada mutlu olan ailelerin üç ortak özelliği tespit edilmiştir:

*Aile olarak birlikte yemek sofrasında buluşmak.

*Birlikte vakit geçirmek, seyahat etmek, etkinlik yapmak.

*Düzenli bir dini hayat.

Biz bunu formüle edersek, 5(S) olarak ifade  edebiliriz: Sofra,Sohbet,Secde,Sevgi,Samimiyet.

Ayrıca, ilk olarak çocukların en az 4 yaşına kadar ekrandan uzak tutulması gerektiği tavsiye ediliyor.

Savaş, şiddet, hayatta kalma ve birinci şahıs nişancı oyunları sadece çocuklar için değil herkes için tehlikeli oluyor.

Dijital platformlarda yer alan dizilerde yer alan şiddet, cinsi sapıklık sahneleri izleyenlerdeki ahlaki değerleri yok ediyor.

Anne-baba olarak evlatlarımıza sınırlı ve kontrollü olarak sosyal medyayı kullanmayı öğretmemiz en acil görevimiz. Bu konuda biz de örnek olmalıyız.

“Öğüt vermek kolay, örnek olmak zordur.”

En başta Tik-Tok gibi platformlardan uzak durulmalı. İlginç, Tik-Tok dalgası dünyayı kaplarken, ortaya çıktığı Çin’de yasaktır. (?)

Kişisel bilgilerini de paylaşmamak gerektiğini çocuklarımıza aşılamalıyız.

Bir başka ilginç durum ise hiçbir sosyal medya platformunun ücretli olmaması.(?)

Acaba, neden?  Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş.

Biz tüketmezsek, perhiz yaparsak sosyal medya içerikleri tükenecektir.

Son olarak, doğuştan mükemmel yaratılmış çocuklarımıza gereken vakti ayırmazsak, değeri vermezsek, onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, suçu başka yerde aramamalıyız. Kusurlu biziz.

“Çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler ya bizim ektiklerimizdir, ya da biçemediklerimizdir.”

Selam ve dua ile..