Suret uygarlığının kıskacında kalan gençlerimiz, görsel dünyanın esiri olurken, manevi değerlerini ve inançlarını sorgulamaya yöneliyor. Bu durum, vahyin aydınlığından şüphenin karanlığına doğru bir yolculuğa çıkanların sayısında gözle görülür bir artışa neden oluyor.
Bu tablo, özellikle anne-babalar için endişe kaynağına dönüşmüş durumda. Dün, örnek bir Müslüman olarak yetiştirdiklerini düşündükleri evlatlarının ellerinden kayıp gitmesine tanık olan ebeveynler, dinin nurundan uzaklaşan çocuklarını gördükçe, "Nerede hata yaptık?" sorusunu kendilerine acımasızca soruyor.
Toplum olarak bir acı gerçekle yüz yüzeyiz. Araştırmalarda, klinik vakalarda ve çevremizde, bizlerden uzaklaşmış gençlerimizi görebiliyoruz. Eskiden "dinden uzaklaşan gençler" diye bir kavram neredeyse yoktu, diyebiliriz.
Bu doğru. Çünkü geçmiş medeniyetimizde, sosyal hayatımız, aile yapımız, eğitim sistemimiz ve ahlaki normlarımız, bu tür durumların yaşanmasını büyük ölçüde önlüyordu. Ancak bugün, küreselleşme ve modernleşmenin etkisiyle sosyal, ahlaki ve aile yapımızda ciddi gedikler açıldı.
Ne Yapılmalı?
Öncelikle, çocuklarımızın bizim mülkümüz veya uzvumuz olmadığını kabul etmeliyiz. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın da dediği gibi, “Eski sorulara yeni cevaplar vermek gerekir.”
Baskıcı ve otoriter yaklaşımlar, çözüm olmaktan çok, ikiyüzlü bireylerin yetişmesine yol açar. Çocukların eleştirel ve sorgulayıcı düşüncelerine set çekersek, içlerinde biriken bastırılmış duygular bir gün volkan gibi patlayabilir. Bu patlamanın sonucunda ise isyan, öfke, intikam ve kutsallara düşmanlık gibi yıkıcı duygular ortaya çıkabilir.
Ayıp, yasak ve günah bariyerleriyle desteklediğimiz yönlendirmelerimiz, bir gün duvara çarpar. Hatta cehennemle korkuttuğumuz çocuklarımız, Allah korusun, cehennemi bile inkâr ederek küfre düşebilir.
Ergenlik çağındaki çocuklarımıza, dinin emirlerini sevdirerek benimsetmek yerine, dikte ederek uygulattığımızda, özgürlük arayışı gerekçesiyle isyan etmeleri kaçınılmazdır. Dinin güzel ahlakı ve kavl-i leyyin (yumuşak söz) ilkesi olduğunu biliyoruz; ancak uygulamada bu gerçeği göz ardı ediyoruz.
Zorlayarak iyilik yaptıramayız.
Yapılması Gerekenler:
İkna, İnandırma, Sevgi: Çocuklarımıza dinin güzelliklerini sevgiyle anlatmalıyız.
Takdir, Övgü, Onay: Çocuklarımızın doğru davranışlarını fark edip övmeliyiz.
Unutmayalım ki belki hayvanlar korkuyla eğitilebilir; ancak insanlar ancak sevgiyle eğitilir. Çocuğun beyninin ödül mekanizmasını harekete geçirmeliyiz. Eğer çocuğumuz İslam’a uygun bir davranış sergiler ya da güzel bir kıyafet giyerse, bunu takdir etmeli ve ödüllendirmeliyiz.
Bugün çocuklarımızın en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendilerine değer verilmesi ve onlarla zaman geçirilmesidir.
“Merhametin yok diyelim nefsine; Merhamet etmez misin evladına?”
(Mehmet Akif Ersoy)
Konumuza, inşallah önümüzdeki hafta devam edeceğiz.
Selam ve dua ile.