90 lı yıllardı. Amcam Seyit Mehmet Ersöz hacdan dönüşünde “Beytullah’ta Ben” başlığını taşıyan bir şiir getirmişti. Şiirin altında isim yerine “emekli bir albay” yazıyordu. Şiiri okuyunca etkilenmemek mümkün değildi.  O ana kadar haccı, kâbe’yi, o mübarek yerleri bu kadar güzel anlatan bir yazı ve şiire rastlamamıştım. Okuyunca adeta vurulmuş, kendimden geçmiştim. Beni bu derece etkileyen şiirin şairini mutlaka bulmam gerekiyordu.

Şiirin yazarını büyük bir merakla araştırmaya başladık. Amcaoğlum Ömer Lütfi Ersöz ile yaptığımız araştırmalarımız neticesinde, bu harika şiirin sahibinin 1941 Antalya Serik’te dünyaya gelen, halen Bursa’da yaşayan, emekli Binbaşı Cengiz Numanoğlu olduğunu öğrendik ve telefonla konuşmaya başladık.

Üç beş yıl süren bu telefon görüşmelerinden sonra Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin Bursa gezisine katılmıştık. Üstadı arayarak Bursa’da olduğumuzu söyleyince Ulu Cami’ye geldi ve ilk defa kendisi ile orada yüz yüze görüşme fırsatımız oldu. Bu görüşmede birkaç saat süren yaptığımız sohbetten sonra üstadın İslâmi konularda oldukça dolu olduğunu gördük.

Bundan sonra dostluğumuz ve görüşmelerimiz daha da arttı. Duruma göre bazen bir günde birkaç defa bazen de birkaç günde bir defa olmak üzere mutlaka görüşüyorduk. Yazdığım şiirlerimi üstada göndermeye başladım. Şiirlerimi inceler, bulduğu hataları ve eksiklikleri içeren yazısı ile geri gönderirdi. Üstattan onay almadan şiirlerimi paylaşmazdım. Bu durum birkaç yıl boyunca devam etti. Daha sonra şiirlerimi telefonda okutmaya başladı. Yazdığım her şiiri telefonda kendisine okurdum, dinlerdi ve bir hata var ise anında müdahale ederdi. Bir süre de böyle devam ettikten sonra bir gün aynen şöyle dedi. “Salih bundan sonra şiirlerini bana göndermene gerek yok. Doğrudan paylaşabilirsin. Sen artık olmuşsun.”

Üstadın böyle söylemesi bendenizi memnun etse de yine de şiirlerimi göndermeye ve onayını almaya devam ettim. Böylece üstadın 5-6 yıl boyunca öğrencisi olmuştum. Bu süre içinde kendisinden gerek şiirle ilgili gerekse İslâmi konularda çok şey öğrendim.

Yukarıda söylediği sözüyle bendenize cesaret vermiş oldu. Verdiği bu cesaretle ilk şiir kitabımın oluşmasına vesile oldu. Şiir kitabımın ismini “Çağlayan Duygular” olarak kendisi koydu ve takdim yazısı yazma lütfunda bulundu.

Üstad Kur’an-ı Kerim üzerinde öyle bir çalışma yapmıştı ki hangi konuyu konuşsak hemen o konuyla ilgili ayetleri sıralardı. Zaten yazdığı şiirleri de Kur’an ayetlerini açıklamaya yönelikti. Şiirleri ile adeta Kur’an’ı tefsir ediyordu.

Bu arada o yıllarda program yaptığım Kanal 42 televizyonundan birkaç arkadaşla birlikte Bursa’ya giderek ofisinde üstadla bir çekim gerçekleştirdik ve TV’de yayınladık.  Bu yayının linki aşağıdadır. İzleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=j4g9rDCWJug

Kendisi de yazdığı şiirleri ve beyitleri “fırından yeni çıktı, dinle bakalım” diyerek bendenize okurdu. Böylece telefonda karşılıklı olarak şiirlerle sohbet eder, adeta şiir mukabelesi yapardık.

Daha sonraki bir yıl Konya STK Platformu’nun düzenlediği Ufuk Turu Programı Bursa’da olmuştu. Üstad kaldığımız otele kadar geldi, açılış programımıza katıldı, yazdığı Bursa ve Konya şiirlerini okuyarak katılımcıları mest etti. Bursa’da kaldığımız dört gün boyunca her gün görüştük, özel sohbetler yaptık. Doyumsuz her sohbetinde gönüllerimiz manevi olarak yıkanırdı.

Kendisini defalarca Konya’ya davet ettik ama gelemedi maalesef. Kon TV’de program yaptığım yıllar içinde kendisiyle canlı bağlantılar yaptım. Sık sık kendisinin şiirlerini seslendirdim. Şiiri hem sevdi, hem sevdirdi. Günümüzün yeri doldurulamayacak büyük şairlerindendi. Şiir deyince ilk aklımıza gelen isim Cengiz Numanoğlu idi. Üstad, zamanımızın bir Mehmed Akif’i, bir Necip Fazıl’ı idi adeta…

Cengiz Numanoğlu’nun bazı şiirleri ve beyitleri Necip Fazıl ismiyle paylaşılırdı. Böyle bir paylaşımı ne zaman görsem altına yorum olarak “bu şiir Cengiz Numanoğlu’na aittir. Emeğe saygı gereği ve hakkın yerini bulması için düzeltiniz lütfen” diye yazardım. Bir ara kendisine de bu durumu söyleyince “üzme kendini, bırak paylaşsınlar” demişti. Böyle demişti ama kendi şiirlerinin küçük değişiklikler yapılarak başka isimler altında yayınlanmasına da şiddetle karşı çıkmıştı. Bunu da bana açık açık söylemiş hatta böyle yapanlara hakkının helal olmadığını da ilave etmişti. Şiirlerinin Necip Fazıl gibi büyük bir üstadın ismiyle yayınlanmasına razıydı ama bazı değişiklikler yapılarak bir başka isim altında yayınlanmasına asla razı değildi.   

Yıllar süren görüşmelerimiz 3 ay kadar önce kesildi. Zira rahatsızlanmış, telefonlara bakamıyordu. Bir ara kendisi beni aradı. Sesi çok kötü geliyordu. “Üstadım sesiniz kötü geliyor hayırdır İnşallah” deyince “Salih kendimi iyi hissetmiyorum, dua ediniz” demişti. Son görüşmemiz bu oldu. Daha sonraki aramalarıma oğlu Arda bey cevap verdi. Rahatsızlığı sebebiyle üstadla görüşemiyor, oğlu Arda beyden bilgi alıyordum. Arda beyle her Cuma olmak üzere 4 – 5 hafta görüştük. Son iki aramama o da cevap veremedi.

Yeğenim Emine Nur’un yoğun bakımda olması nedeniyle son günlerimiz genel olarak hastanede geçiyor. 29 Mayıs Pazartesi günü akşam saatlerinde hastaneden eve dönünce aldığım haberle yıkıldım adeta… Üstad Cengiz Numanoğlu hayatını kaybetmişti.

Yeğenimin verdiği hüzne bir de bu hüzün eklenmişti. Bu yoğun hüzün tablosuna daha fazla dayanamadım, gözyaşları içinde hıçkırıklara boğuldum. Kendimi biraz toparlayınca hemen Arda beyi aradım ve üzüntü veren haberi teyid ettim. Bir yandan yılların oluşturduğu dostluk ve sevgiye vefa gereği son görevimi yapma arzum, bir yandan da Emine Nur’umuzun durumu… Ne yapacağımı bilememenin şaşkınlığı içindeydim. Uzun süre düşünmem sonunda gözümüzün önündeki yavrumuzun kritik hâli ağır bastı. Bu defa da üstadın cenazesine gidememenin üzüntüsünü yaşadım.

Son 21 günü yoğun bakımda olmak üzere toplam iki ayı hastanede geçiren üstad Cengiz Numanoğlu fani dünyadan ayrılarak ebedi ahiret hayatına irtihal eyledi. Şiirleriyle yüreğimi doldurduğum bir büyük şairi, “Ben Kur’an sofrasına sonradan geldim” diyen ama tam bir Kur’an âşığı olan önemli bir dostu, hürmet ettiğim bir ağabeyi, değerli bir öğretmenimi kaybetmenin hüznünü yaşıyorum. Takdiri ilahi ne denir ki?

Üstad Cengiz Numanoğlu şiire ilgi duyan herkesin tanıdığı, şiir yazanların da büyük çoğunluğunun üstadıdır. Üstadın bütün şiirlerini topladığı ŞUUR kitabı okuyanların gönüllerine sürur veren, hakikaten insana şuur kazandıran bir özelliktedir. Bu dünyadan bir yıldız daha kaydı. İmanına ve hizmetlerine şahidiz. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Yazımı üstadın bazı şiirleri ve beyitleri ile tamamlamak istiyorum.  

Bir sancak altında kaç milyon insan,
Ne tenleri benzer, ne dilde lisan...
Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can;
İnsanlığı gördüm... Beytullah'ta ben...

Yedi bağın gülü, aynı destede,
Yetmiş iki millet, aynı listede,
Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede;
Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...

Sînelerde alev, ne kül ne duman,
Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman? ''
Cehennem söndürür, böylesi îman...
Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben...

Bir zaman derdim ki: ''Yâ Rabbî neden,
Bir daha istiyor, bir kere giden? ''
Meğer bilemezmiş, insan gitmeden;
Aldım cevabımı... Beytullah'ta ben...

Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma,
Halime bakıp da, mutluyum sanma.
Bedenim Kâbe'den uzakta amma;
Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben...

*** *** ***

Huşû tüllerinden, kanat açmaya,
Bir lâhzada, yedi semâ geçmeye,
Kevser şerbetini, elden içmeye,
Ruhsat yok dediler.. Secdeden gayrı...

Dedim: yıllar yılı gönlüm harapta,
Devâ bulamadım, sazda şarapta,
Bir yudum su verin, kaldım serapta;
Pınar yok dediler.. Secdeden gayrı...

***   ***   ***

Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,
İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan,
Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,
Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.

Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,
O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,
Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,
O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

***   ***   ***

Yakuttan, zümrütten medet boşuna,
Hepsi bir gün döner, çakıl taşına.
Geç kalma.. Bakıp da o genç yaşına,
Sanma ki; önünde seçenekler çok;
Ya ÎMÂN, ya İSYÂN, üçüncüsü yok..

Dünyanın serveti, şehveti sahte;
Bir kefen kadardır, vefâsı ahde.
Boğma vicdânını, meyde, kadehte,
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya AHLÂK, ya HELÂK, üçüncüsü yok..

Sen, şerefli doğdun, şerefli yaşa,
O bencil nefsini, vur taştan taşa;
Yoksa çıkamazsın, şeytanla başa.
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya CENNET, ya CİNNET, üçüncüsü yok..

***   ***   ***

Ölmeden ölene ölüm bir şölen,

Ölümü öldürür ölmeden ölen.

İnsan doğmak, insana ilâhi bir ihsandır;
İnsan doğan kaç kişi, ölürken de insandır?   

Dinde zorlama yoktur, insan hürdür elbette.
İster dünyada pişer, isterse âhirette... 
 

Allah'tan korkana, ölüm yâr gelir;                            

Ölümden korkana, dünya dar gelir.

Ya Allah'a baş eğer, hiç kimseye eğmezsin;
Ya herkese baş eğer, hiç bir şeye değmezsin.