Saygıdeğer okuyucularım, annemin rahatsızlığı ve onu tedavi ettirebilmem için iki haftadır yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Rahatsızlık hala devam ediyor ancak sizlerden daha fazla ayrı kalmamak adına bugünkü yazımı yazabilmem için kısa bir zaman ayırma fırsatım oldu.

Annemin rahatsızlığı “zona” hastalığı... Zona hastalığının adını zaman zaman duyardım ancak insanlarla bu kadar içli dışlı olduğundan haberim yoktu. Meğer neredeyse üç kişiden biri bu hastalığa yakalanıyorlarmış da hiç haberim olmuyormuş.  

Elbette ben bir hekim ya da sağlık çalışanı olmadığım için size hastalığın tıbbi yanlarını yani inceden inceye hastalıkla ilgili konularda bilgi verme ukalalığı yapacak değilim. Yaşadıklarımı ve meğerse bu rahatsızlığın toplumsal ve sağlıkla ilgili önemli bir sorun olduğunu bilen ve anlayanların zümresine dâhil olmam sebebiyle birkaç cümle ile sizlerle konuyu paylaşmak istedim, o kadar.

Eş dost arasında annemin durumu ile ilgili konu açıldığında o grup içinde, ya kendisi ya annesi ya babası kısaca akraba ve tanıdıklarından birinin bu hastalığa mutlaka yakalanmış olduğunu öğrendim.

Tanıdık hekimlere ve bu hastalığı halen yaşayan ya da yaşayıp atlatmış olan tecrübe sahiplerine ve her Türk insanının başvurduğu Google arama motoruna sorup bilgi edinmeye çalıştım.

Acıbadem Hastanesi internet sayfasından kısa bir ZONA tanımlamasında şöyle deniliyor:

“Zona hastalığı, ağrılı kızarıklıklar şeklinde görülen, viral kaynaklı bulaşıcı bir sinir enfeksiyonudur. Zona hastalığı vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir, ancak birçok vakada gövdenin sol veya sağ tarafını saran tekli bir kabarcık şeridi olarak görünür.

Zona hastalığı, suçiçeği hastalığına neden olan Varicella zoster virüsünden kaynaklanır. Daha önce suçiçeği geçirmiş hemen her birey zona hastalığına yakalanabilir. Ancak suçiçeği geçiren herkes zona geliştirmez. Suçiçeği iyileştikten sonra virüs sinir sistemine yerleşerek yıllarca uykuda kalabilir. Bir süre sonra tekrar aktif hale geçebilen virüs, bireyin cildine uzanan sinir yolları boyunca ilerleyerek zona hastalığına neden olabilir.

Zona oluşumunun nedeni tıp uzmanları tarafından henüz kesin olarak belirlenememiştir. Bir teori birey yaşlandıkça bireyin enfeksiyonlara karşı bağışıklığının azalmasından kaynaklandığını öne sürmektedir. Zona, yaşlı yetişkinlerde ve bağışıklık sistemi zayıflamış bireylerde daha yaygın görülür.

Zona hastalığı sürecinde soğuk bir banyo yapmak veya oluşan kabarcıklara soğuk, ıslak kompres uygulamak kaşıntı ve ağrıyı hafifletebilir. Bireyin hastalık sürecinde gerginlikten uzak kalmaya çaba göstermesi ve hayatındaki stresi azaltması önemlidir.”

İşte toplumsal bir yanının olduğunu söylemem de bu alıntı paragrafların son cümlelerinde gizli. Evet toplumsal olarak gerginlikten ve stresten uzak duramıyoruz ve maalesef bir gün zona gelip bizi buluveriyor. Aslında zona bizi değil biz zonayı buluveriyoruz.

Bu hastalığın bu denli hayatı etkilediğini ben yeni öğrendim. Hastalar, gündüzleri kısmen rahat olsalar da geceleri ağrının şiddeti dayanılmaz hale geliyor. Bu tespitler bizzat annemin anlatımlarıyla oluştu. On beş güne yaklaşan rahatsızlığı sebebiyle toplamda birkaç saat rahat uyku uyumadığını söyleyebilirim. Dolayısıyla hasta böyle olunca onun yakınları da aynı şekilde tedirgin, telaşlı, düşünceli bir halde oluyorlar.

Bu on beş günlük süre içinde dokuz kez hastaneye gitmek durumunda kaldık.

Doktorlar zonanın kesin bir tedavisinin olmadığını söylüyorlar. Merhem, vitamin hapları ve birkaç tane tablet hap yazıp, gerektiğinde ağrı kesici iğne yaparak ya da serum verip eve geri gönderiyorlar. Yatış yapmıyorlar. Kimi iki hafta kimi üç hafta kimi bir ay kimi üç ay kimi altı ay kimi de üç yıl sürebileceğini söylüyor.

 “Zona hastalığının kesin bir tedavisi yok. Öldürücü değil ama hayatı zorlaştırıcı bir hastalıktır. Zamanı gelince geçecek” gibi cümleler kuruyor hekimlerimiz.

Burada tıbbın bazı konularda ne kadar çaresiz kaldığını da bizzat yaşayarak görmüş oldum.

Allah hiç kimseye tedavisiz dert vermesin, ne hastanelere düşürsün ne de o yerlerin eksikliğini göstersin.

Amin!