Bir zamanlar Filistin’e komşu olan küçük bir ülkede krallık seçimi yapılacaktı. Kral olmak isteyen adaylar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyorlar, kendilerini tanıtıyorlar, aynı zamanda çalışmalar yaparak en yüksek oyu alarak kral olmanın yollarını arıyorlardı. Kral olma yolunda iddialı olan biri vardı. Daha önce bir süre kral yardımcılığı görevinde bulunmuştu. Krallık koltuğuna oturmak için planlar, programlar yapıyor, herkesle görüşüyor, kendisine olan desteği arttırmaya çalışıyor, çevresindeki herkesi kendisi için çalışmaya ikna etmenin yollarını arıyordu.

Bu amaçla güvendiği bazı kişileri evine davet ediyor, istişareler yapıyor, nasıl hareket edileceği konusunda görüşlerini alıyordu. Krallığı garantiye almak için hiçbir boşluk kalmamasına özen gösteriyor, bazı kişilerle eski tarihlerde yaşadığı kırgınlıkları ortadan kaldırmak için yoğun çaba sarf ediyordu. Ne olursa olsun krallık koltuğuna oturmalıydı. Amacına ulaşmak için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Tekrar tekrar düşünüyor, projeler oluşturuyor, eksik- noksan bir husus kalmaması için olanca dikkat ve titizliğini sergiliyor, gece gündüz demeden üstün bir gayret ortaya koyuyordu.

Faaliyetler aksamadan yürütülüyordu. Bir gün, yıllardan beri yakından tanıdığı ve güvendiği sarayda görev yapan bir kişiyi, telefon ederek evine davet etti ve gece 23.00 den sonra gelmesini rica etti. Olabildiğince nazik ve kibarca yapılan bu davete elbette icabet etmek gerekirdi. Davet edilen şahısta öyle yaptı ve hiç düşünmeden daveti kabul etti. Zaten bilmediği bir kişi değildi kral adayı... Onunla ilgili düşünceleri müspetti. Yıllardır tanıyordu, o güne kadar herhangi bir yanlışına şahit olmamıştı. Kararlaştırılan gün ve yerde saat 23.30 da bir araya gelindi. 6 saat süren bir görüşme yaptılar. Bu kadar zaman içinde neler konuşulmaz ki. Siyasi, güncel bütün gelişmeler değerlendirildi. Söz döndü dolaştı, krallık mevzuuna geldi. Gelmesi de mukadderdi. Davet özellikle onun için yapılmıştı. Daveti yapan ev sahibi kral adayı, misafirine çok özen gösteriyor ve birbiri ardınca iltifatlar yağdırıyordu. “Ben dörtlü fotoğrafa çok önem veririm. Bu dörtlü fotoğrafta görmek istediğim birisi de sensin” diyordu. “Sen yukarı makamlara layıksın” diyordu. “Senin ve ailenizin benim yanımda özel bir yeriniz var” diyordu. Ve daha neler neler… Dörtlü fotoğraf dediği şüphesiz kral yardımcılığı pozisyonu idi ve kral seçildiği takdirde misafirini o göreve getireceğini söylüyordu. Gece epey ilerlemişti. Artık krallık mevzuu rahatça konuşuluyordu. Bu arada bir sıkıntısını iletti kral adayı misafirine… “Ahsen Beyle görüşmem lâzım ama o bana tavırlı, benimle görüşmez, senin onunla aran iyi, benimle görüşmesini sağlar mısın?”

Görüşme yapmak istediği kişi seçim kurulunda görev yapıyordu. Kral adayı beyefendinin ne yapıp edip onunla görüşmesi, desteğini alamasa bile düşmanlığını bertaraf etmesi gerekiyordu. Bu konu, önünde büyük bir engeldi. Birkaç yıl önce tesadüfen bir programda bir araya gelmişlerdi ama ondan çok sert bir karşılık görmüştü. Ahsen Bey, şimdi kral adayı olan beyefendiyi açıkça kovmuştu yanından… Kendiliğinden nasıl olur da görüşmek için adım atardı. Buna cesareti yoktu. Vereceği tepkiyi ölçemiyordu. Kral yardımcılığı yaptığı dönemde onun yakın akrabası olan bir şahsa karşı yaptığı hatanın üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen bir türlü unutulmamıştı. Kendisinin yapacağı her türlü girişimin başarısızlıkla neticeleneceğini hatta daha da olumsuz hale geleceğini düşünüyordu. Bu iş hallolmaz ise krallık elden gidebilir, seçim kurulundan adaylığını bile iptal ettirebilirdi. Onun için, bu işi kesin olarak halletmesi gereken bir aracıya ihtiyacı vardı. Bu geceki misafiri bu iş için tam biçilmiş kaftandı.  Onların samimiyet derecelerini, ailecek birbirlerini sürekli ziyaret ettiklerini, aynı sivil toplum çatısı altında faaliyette bulunduklarını hatta aynı cemaate bağlı olduklarını biliyordu. Onun için bu işi ancak bu geceki misafir halledebilirdi.

Misafir, kral adayı beyefendinin böyle bir görevi kendisine tevdi etmesi karşısında hiç düşünmeden, “tamam Ahsen Beyle ben görüşürüm” diyerek cevap verdi. Her şey kral adayının düşündüğü ve planladığı gibi gidiyordu. Bu gece kendisi için oldukça bereketli olmuştu. Misafirinin hem gönlünü fethetmiş, açık desteğini ve yardımlarını almış hem de kafasını ve gönlünü rahatsız eden durumdan kurtulmak, rahatlamak için büyük bir engeli aşmanın adımını atmıştı.

Birkaç gün içinde, o geceki misafirinden beklediği müjdeli haber geldi. Görüşme ayarlanmıştı. Aslında hiçte kolay olmamıştı. Ahsen Beye durum iletilince beklenildiği şekilde çok sert bir tepki vermiş, o şahısla asla görüşmeyeceğini beyan etmişti. Ancak aracılık yapan kişi pes etmemiş, ne yapıp etmiş, 2 saati aşkın bir uğraşıdan sonra görüşeceğine, hatta görüşme sırasında kırıcı davranmayacağına dair söz almıştı. Kral adayı beyefendi, gelen habere çok sevinmiş, vakit kaybetmeden görüşmeyi yapmış ve beynini kemiren bir sorun halledilmişti. Görüşmeden sonra, birkaç gün önceki gece sabaha kadar beraber oldukları ve görüşme işini ayarlayan dostunu aramayı da ihmal etmedi ve yararlı bir görüşme yaptıklarını beyanla tekrar tekrar teşekkürlerini iletti.

Bu olay, kral adayı ile kendisini Ahsen Beyle görüştüren şahsı birbirlerine daha da bağlamış, samimiyetleri ve güvenleri artmış, iyice yakınlaşmışlar ve gerçek bir dost olmuşlardı. Artık her gün görüşüyorlardı. Görüşmedikleri, istişare yapmadıkları, birbirlerini aramadıkları gün geçmiyordu. Öylesine yakınlaşmışlardı ki, kral olduktan sonraki günlerin planlarını bile yapıyorlardı. Kral adayı, Ahsen Bey meselesinin halledilmesinin rahatlığı içinde kimleri yanına alacağını, kimleri saf dışı bırakacağını dahi anlatıyor ve dostunun görüşlerine müracaat ediyordu. Sürekli bir beraberlik aksamadan, ara vermeden devam edip gitti.

Nihayet seçim günü geldi. Seçime katılan üç kişi vardı. İddialı olan beyefendi seçim sonuçları açıklanmadan dostunu arayarak seçim kurulunda görev yapan Ahsen Beyden bilgi almasını rica etti. Tamam dedi dostu ve hemen aradı, konuştu ve beyefendiye gerekli bilgiyi iletti. İşler istediği gibi yürüyordu. Bir gün sonra sonuçlar açıklandı. Beyefendi seçimi kazanmış krallık koltuğuna oturmayı hak etmişti. Göreve başlama günü gelmişti. İlk aklına gelen yine sarayda görev yapan o dostu oldu. Nasıl hareket edelim, nasıl program yapalım, hangi yoldan gelelim gibi şekli konuları yine onunla görüştü. Belli ki, bir pot kırmak istemiyordu. Her şeyin usulüne uygun bir şekilde cereyan etmesi için titizlik gösteriyordu. Bütün bunları beraberce konuşup kararlaştırdılar. Kararlaştırdıkları gibi de oldu. Hiçbir aksama olmadan beyefendi, kral koltuğuna oturdu.

Kral koltuğuna oturduktan sonra, beyefendi bir süre her gün görüştü dostuyla… Çevresindeki kişilerle ilgili bilgiler istedi. Bazı kişilerle ilgili olan tereddütlerini dile getirdi. Yanına alacağı kişilerle ilgili dostunun görüşlerini aldı. Baş başa görüşmeleri bir süre devam ettikten sonra kral bir gün dostunu uğurlarken şöyle dedi: “Verdiğin bilgiler çok yararlı oldu. Teşekkür ederim. Bu arada senin, benim yanımda özel durumun var. Bundan sonra da beraber çalışmaya devam edeceğiz. Haber vereceğim sana.” Ayrılan dost ümitle beklemeye başladı. Bu bekleyiş esnasında bir gelişme oldu. Verilen sözlerin yerine gelmesini bekleyen dost, daha da düşük bir göreve getirilmişti. Buna rağmen dost iyi niyetle kralın bu gelişmeden haberi olmadığını düşündü. Kral, ihtiyacı varken dost kabul ettiği, aylarca aralıksız her gün görüştüğü, yararlandığı ve istifade ettiği kişiyle bu görüşmeden 6 ay sonra tekrar görüştü. Bu görüşme aslında hiç de kolay olmamış, dostun 3 gün boyunca krallık kapısının önünde beklemesi ve defalarca kendisine haber verildiği halde kabul etmemesi üzerine yazdığı sitem dolu mektubunu aldıktan sonra gerçekleşmişti.

6 ay sonra zoraki olarak gerçekleşen ve kralın “hele şükür görüştürene diyorsun değil mi?” diyerek başlayan görüşmede artık eski dost denilebilecek kişi şunu görmüştü. Önceki tanıdığı, bildiği, sürekli görüştüğü, karşılıklı samimiyet ve dostluk besledikleri, evine girip çıktığı beyefendi gitmiş, kral olunca yerine bambaşka bir kişilik gelip oturmuştu. Davranışlarında eski sıcaklık yoktu. Soğuk ve resmi bir tavırla işlerin zorluğundan bahsediyor, engellerden dolayı her istediğini yapamadığından şikâyet ediyor, çeşitli bahaneler ve mazeretler üretiyordu kral beyefendi… “Sizden artık bir şey beklemiyorum. Sadece önceki görevimi istiyorum” diyen eski dost, kralın bu tavrı üzerine sitemlerde bulundu, kırgınlığını iletti ve 15 dakikada tamamlanan bu görüşme böylece hitam buldu.

Eski dost için tam bir şok ve gerçek bir hayal kırıklığı olmuştu bu görüşme. Neye uğradığını şaşırdı. Bir insan bu kadar nasıl değişebilirdi? Bir koltuk, insanı bu kadar mı değiştirirdi? Her gün birbirlerini arayarak konuştukları, baş başa saatlerce özel görüşmeler yaptıkları, samimiyetine inandığı, üzerine düşen her işini halletmek için uğruna koşuşturduğu, kral olma yolunda en büyük engelini ortadan kaldırdığı adamı şimdi tanıyamıyordu. Ne kadar üzülse de sabırdan başka yapacak bir şey yoktu artık. Aradan 6 ay gibi uzun bir süre daha geçmişti. Nereden, nasıl aklına geldi ise kral tekrar aradı ve davet etti eski dostunu… Aradan 6 ay daha geçtikten sonra bir araya gelerek tekrar görüştüler. Kral bu defa eski dostuna şunları söylüyordu: “Senin durumundan vicdanen rahatsızım. Bu işi halledelim artık.” Bir teklifte bulundu kral eski dosta… Bir süre konuştuktan sonra bir mutabakata vardılar ve ayrıldılar. Eski dost sağlanan mutabakatın gerçekleşmesini aylarca boşuna bekledi. Öylece kaldı gitti. Niçin teklif yapılmış niçin yerine getirilmemişti bir türlü anlayamadı.

Bir 6 ay daha geçti aradan. Tekrar aklına geldi, yine aradı kral eski dostunu. Yine görüştüler. Kral eski söylediklerini unutmuş yepyeni bir teklif daha yapıyordu. Yine vicdanının sızladığını söylüyor ve bu teklifi kabul etmesi için ısrar ediyordu. Bu defa kabul etmedi eski dost. Bütün ısrarına rağmen önceki davranışlarının da etkisi ile “hayır olmaz, ben yerimden memnunum” dedi. Zira güven kaybına uğramıştı. “Sen yine de bir düşün” diyerek uğurladı kral eski dostunu… Son teklifle ilgili bazı aracıların da araya girmesi ile kral ile bir kaç kez bir araya gelindi. Belli ki kral, rahatsız olan vicdanını rahatlatmak istiyordu. Bu kadar ısrarın nedeni bu olsa gerekti. Yemekli uzun görüşmeler yapıldı. Bütün şartlar konuşuldu. Tereddütleri vardı eski dostun, onlar giderildi. Bu kadar ısrar karşısında dayanamazdı artık. Sonunda, “peki sizi kırmamak adına kabul ediyorum” dedi. “Anlaştık mı?” diye sordu kral... Evet cevabını alınca da, “bende vicdanen rahatladım” diye cevap verdi eski dostuna… Geçte olsa herkes memnundu sonuçtan. Beyefendi, “hemen gereğini yerine getireceğim” diyerek uğurladı eski dostunu. Kucaklaşıp ayrıldılar. Artık her şey rayına oturmuş, sıkıntılı günler geride kalmıştı. Gerçekten böyle miydi?

(Devam edecek)