Bir kadın olarak bunları yazıyor olmamı ilk başta ben bile garipsedim, size hak verebiliyorum. Hadi gelin şu cinsiyetçiliği ortadan kaldıralım. Maç izlemek veya maçlara katılmak yalnızca erkeklere özgü olarak yaratılmadı. Toplum tarafından bazı dayatmalara maruz kaldığımızın hepimiz farkındayız. En basitinden bir renk meselesinde bile kız-erkek diye ayrım yapıyoruz: erkek bebek olacaksa mavi, kız bebek olacaksa pembe. Maviye aşık biri olarak bende mi bir terslik var yoksa sistemde mi?!

Geçtiğimiz Pazar yapılan Konyaspor-Hatayspor maçına katılabilme fırsatı yakaladım. 75 yaşındaki Konyaspor sevdalısı Mediha teyze gibi ben de ilk defa stadyumda maç izledim. 10 yıldır Konya’da yaşayıp bunu daha önce hiç tecrübe edinmemiş olmam üzücüydü doğrusu.

Aslına bakarsanız bir şeyi de öğrenmiş oldum: erkekler haklı. Ne yalan söyleyeyim izlerken ansızın bir heyecana kapılıyor insan. O tribünlerdeki coşku daha da bir farklı. Stadın içerisinde resmen bir dayanışma var. Söylenen marşlar, eşlik edilen tezahüratlar, şarkılar. Sanarsınız ki öncesinde bir hazırlık yapıp da gelmişler tribünlere.  Hepsine yabancıydım tabii. Hatta itiraf etmeliyim ki korkarak gitmiştim. Neyse ki korktuğumun aksine keyifli geçti. Bilmediğim bir alanda, fikrim dahi olmayan şeyler öğrendim. Asla pişman değilim. J

42.000 kişilik dev stadyum..

Ambiyansın yaratmış olduğu etki ile içeriye girdiğiniz andan itibaren dünyayla olan bağlantınız kopabilir. Hem işlevsellik olarak hem de görsel olarak çok büyük bir işe el atmış Büyükşehir Belediyemiz. Konya’da bu güzel alanın yaratılmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi de iletmek isterim.

Stadı şenlendiren çocuklar..

Yasak olduğu halde sahaya atlayan çocuklar kısa süreli kahkahalar yarattı. Doğruluğu tartışır elbette ama adı üzerinde bir çocukluk hareketi. Aslında bu da bir özgüven ve sevgi belirtisi. Önümdeki çocuğun maç boyunca ‘Soner abi’ diye seslenişi hala kulaklarımda. Karşılıksız sevginin ve aslında oluşan rol modelin bir parçası Soner abi. Her ne kadar onun bundan haberi olmasa da.

Başarmadaki o ince çizgi.

Çoğu ebeveyn çocuğu için çeşitli kurslar, eğitimler aldırıyor veya aldırmak istiyor. Bana sorarsanız seçenekleri sıralayıp tercihi bir yerden sonra çocuğa bırakmak gerekiyor. Burada hem çocuğun kendisini tanımasına hem de yaratıcılığını geliştirmesine de olanak sağlamış olacağız.  İlgi alanları elbette kişiye göre değişebilir. Ancak mesele bir futbol maçından ibaret değil. Herkesin yekvücut olduğu doksan dakikadan bahsediyorum. İnsanların bir amaç doğrultusunda birleştiklerinde ortaya daha güzel tablolar çıkabildiğine de şahit oluyoruz. Bu çocuklara akademik başarıdan önce kaybetmeyi, başarmayı, üzülmeyi, sevinmeyi her şeyi öğretmemiz gerekiyor. Tabii kaybedince ne yapılması gerektiğini de.

Herkes çocukluğunda bir oyunda veya bir iddiada annesini- babasını yenmiştir mutlaka. Büyük bir olasılıkla da ebeveynler kasten buna müsaade etmiştir. Bunu yaparken çocuğun özgüven doyumluluğunu sağlamaya çalışsalar da kaybetme hissiyatını da öğretmeleri gerekir. Hayatında hep kazanan insanlar ufak bir yenilgide dahi büyük tepkiler verebilmekte ve yanlış kararlar alabilmektedir. Demem o ki;  o ince çizgi güzel çizilmelidir.

Toplum hep bize bir şeyler dayattı şimdiye kadar. Erkekler ve kadınlar... Erkekler güçlü, kadınlar duygusal şeylerle ilgilenir. Erkekler yemek yapmaz -ki dünyanın en iyi aşçıları erkeklerden oluşurken- kadınlar yapar. Eskişehir’in her yerinde kadın vatmanlarla, Çanakkale’nin her yerinde kadın otobüs şoförleriyle karşılaşabilirsiniz. Tek tek yazmaya kalkarsak sonunu getiremeyebilirim. Bence artık bu ayrımları da bozma vakti geldi. Hiçbir şey yalnızca kadınlar için veya yalnızca erkekler için yaratılmadı, öyle de sınırlandırılmamalı. Herkes kendi ilgi ve yeteneği doğrultusunda yaşadığı müddetçe daha güzel bir hayat sürdürülebilir.

Saygılarımla…