Sahi neden böyle? Ortalama bir eğitim kapasitesine sahip ülkemizde herkesin her şeyi biliyor olması size de tuhaf gelmiyor mu?

Topluma şöyle bir baktığımızda herkes savcı, herkes hakim, herkes sosyolog, herkes siyasi lider, herkes psikolog, hatta herkes doktor. Kısacası herkes her şey. Bilmediği şeyler hakkında yorum yapabilmek de bir meziyet benim nazarımda. Zannetmiyorum ki gelişmiş ülkelerde bizim kadar yoğun olsun bu tarifsiz insan nesli. Tür demiyorum bakın, nesil diyorum. Uzun zamandır var olan ve korkarım ki yok olmayacak bir nesil.

Gittiğimiz her yerde bu türden insanlarla mutlaka karşılaşıyoruz. Çalıştığınız yerde, herhangi bir organizasyonda, okuduğunuz okulda hatta belki ailenizde. Mutlaka ama mutlaka karşılaşıyoruz.

Kimsenin bir şey bilmediği bir yerde herkes her şeyi bilebilir.

Hakim olmadığınız herhangi bir alanda yapılan konuşmalar, yorumlamalar sorgulanmadığı müddetçe doğru gibi algılanabilir. Bu bilmeyen kişiden değil de bilmeyip bildiğini zanneden kişilerde bulunan anlamsız bir ikna ve kabullendirme çabasından kaynaklı. Dinleyen kişi de sorgulamadan kabulleniyorsa vay haline! Gözümde canlanması dahi korkunç.

Bu kişilere ne sosyoloji bir isim bulabilmiş ne psikoloji. Bilimler tarafından dahi bir tanımlama yapılamadığı için çözüm de bulamadığımız korkunç bir insan türü.

Haydi onları biraz daha yakından tanıyalım:

Genellikle tek doğruları vardır, kendi bildikleri her şeyin ise doğruluğunu iddia ederler. Aksini iddia edenler mi, yerin dibine girseler daha iyi. Kendisine gelecek ufacık bir eleştiriyi dahi asla kabul etmeyip on kat fazlasıyla iade ederler. Güçlünün yanında var olabilmek için tüm hünerlerini sergilerler. En başarılı oyuncular dahi yanlarında halt etmiş. Dünyanın ilk harikası mı? Elbette kendileri. Bir cümle ile filozof olur, bir cümle ile bilim insanı. William James Sidis de kimmiş ! Hele o özgüvenleri, arşı delecek! Herkes onu konuşur, herkes onu kıskanır. Sanki kendisi olmadığında dünya duracak gibi hisseder. İlla ki her dediğini onaylatacak karşı tarafa. Vakti zamanında kendisine dayatılanlardan yola çıktığının bilincinde olmayarak…

Karşılaşmış olduğumuz ayrı bir tür daha: Kompulsif konuşma bozukluğu olanlar.

Kompulsif konuşma bozukluğu olarak da bilinen çok konuşma hastalığı görülen kişiler bu tanımsız kişiliklerden tamamen farklı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kompulsif konuşmada bireyler çok konuştuklarının kendileri de farkındadır ancak buna müdahalede bulunamazlar. İkili ilişkilerde karşı tarafa neredeyse hiç söz hakkı geçmeyebilir. Geçtiğinde ise tamamen sessiz konumda olmadan yine sözlü iletişimi sürdürmeye devam etmektedirler. Sosyal gruplarda ise bu kişiler ortalamanın çok üzerinde konuştuklarından dolayı diğer grup üyeleri tarafından direkt olarak belirlenirler. Bu durumda olan kişilerin kompulsif konuşma bozukluğu olduğu söylenebilir. Yukarıda değindiğim kişilerden çok daha farklı. Bu kişilerin özelliklerinde ise genellikle fazla iletişim istekliliği, kıskançlık, huysuzluk, dayatmacılık görülür.

Duygu ve düşünce özgürlüğü çok yanlış anlaşılıyor.

İnsanların duygu ve düşünce özgürlüğü derken ne var ne yoksa konuşulmaya başlandı. Ortada koca bir yanlış anlaşılma var. Herkes, her şeyi kendine verilmiş bir hak gibi algılıyor. Oysa her şey için bir fikir beyan etmek gibi bir zorunluluğumuz yok. Bunun için kimse tarafından herhangi bir dayatma da yok.

Gelin size bir sır vereyim:

  • Bu konuda bir fikrim yok.
  • Bilmiyorum.

Bu iki cevap insanı öyle bir rahatlatıyor ki. Bir şeye cevap vermediğinizde veya bilmiyor olduğunuzda kimse sizi ayıplamayacak. Aksine belki insanları büyük bir kötülükten kurtaracaksınız. Belki hakim olmadığınız o konu her ne ise, söyleyeceğiniz şey karşı tarafın hayatında olumsuz bir etki yaratacak. Bu da bir vebal değil midir? Siz siz olun, bilmiyorum demekten gocunmayın.

Evreni şöyle bir gözlemleyin. Her şey belli bir düzen ve plan içerisinde işliyor değil mi? Trafik lambaları olmasaydı veya gözler kulakların da işlevini yerine getirseydi ne olacaktı? Uzmanlar varken uzmancık olamaya gerek var mı? 1920’lerde uygulanmaya başlanan Ford sistemi boşuna mı geliştirildi? Bırakın hakimliği hakim yapsın, doktorluğu doktor.

Her şey olmayın, her şey olduğunuz an bilmelisiniz ki hiçbir şey değilsiniz.