Dünyanın koronavirüsle tanışmasının üzerinden 22 ay gibi uzun bir süre geçti. Yani 2 yıla yakın bir zamandır koronavirüsün etkisi altındayız.

Koronavirüsün tüm dünyayı sarmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra aşılar kullanılmaya başlandı. Bu süre zarfında dünyada milyonlarca kişi virüse yakalanmış bunların yüz binlercesi de hayatını kaybetmişti.

Şu ana kadar ise tüm dünyada 220 milyon kişi virüse yakalandı, bunlardan 4,5 milyonu hayatını kaybetti. Ülkemize gelince virüse yakalanan 6,7 milyon kişiden 60 binden fazla kişi hayatını kaybetti.

Bunlar oldukça yüksek rakamlar. Bu illet virüsü ortadan kaldırmanın kesin bir yolu şu ana kadar bulunabilmiş değil. Ancak dünya ülkeleri yüzde yüz olmasa da yüzde 85 lere varan oranda başarı sağlayan aşıları kullanmaya başladılar.

Aşıları kullanan ülkeler arasında Türkiye’de var. Türkiye’de 2021 yılının başından itibaren başlanan aşı kampanyası bütün hızıyla devam ediyor.

Şu ana kadar yapılan toplam aşı miktarı 100 milyonu aştı. Nüfusun %80 inden fazlası birinci doz aşısını olurken %65 civarı da ikinci doz aşısını oldu. Üçüncü doz aşı çalışmaları da hızla devam ediyor. Yetkililer, aşının tam koruma sağlayabilmesi için mutlaka üçüncü doz aşının yapılması gerektiğini belirtiyorlar.

Ülkemizde bu kadar yoğun aşı çalışması yapılmışken bazı grupların aşı karşıtlığı yaptıkları da malum…

Aşı karşıtlığı yapanların ileri sürdükleri farklı görüş ve iddiaları var. İnsan vücuduna zararlı maddeler enjekte edildiğinden tutun da çip yerleştirmeye varıncaya kadar görüş ve iddiada bulunanlar mevcut.

Bu görüş ve iddiada bulunanlar ortaya somut bir bilgi, belge, delil veya ilmi geçerliliği olan ispata dayalı bir şey koyamıyorlar ama insanların kafasını karıştırmakta da oldukça mahirler.

Böyle birini yakından tanıyorum. Her yerde aşı karşıtlığı yaparak çevresindeki insanlara “sakın aşı yaptırmayın, aşı ile sizi zehirliyorlar” diye telkinde bulunuyor. Bu kişinin çeşitli bitkisel ürünler sattığını, çeşitli yol ve usullerle insanlardan para aldığını onu tanıyan herkes biliyor. Adam aşı karşıtlığı yaparak şunu demek istiyor: “Aşı olmayın, bana gelin, ben paranızı almaya devam edeyim.”

Bu ve bunun gibi menfaat uğruna aşı karşıtlığı yapanlar çoğunlukta. Bir de bunlara inananlar var. Ayrıca aşının vücudumuzu zehirlediğine inanan ayrı bir kesim daha var. Bu kesim sadece koronavirüs aşısına değil her türlü aşıya karşılar. Çiçek aşısından tutun daçocuklara uygulanan her türlü aşıya karşı çıkanlar her zaman olmuştur. Bunların yıllar önce ortaya attıkları bir görüş vardı. Aşılar kısırlığa yol açıyor diyorlardı. Aşı kısırlığa yol açsaydı Türkiye nüfusunun bu kadar artmaması hatta daha da azalması gerekirdi. Ama onların bu iddialarının boş olduğu bugün ortada…

Şimdi ortaya attıkları vücudun zehirlenmesi ve çip takma olayının da boş olduğu ilerde ortaya çıkacaktır. Şayet bunların elinde iddia ettikleri görüşlerin bir delili ve ilmi karşılığı olmuş olsa da onları ortaya koysalar, ilmi belgelerle konuşsalar tamam diyeceğiz ama görüşleri kuru bir iddiadan öte gitmiyor.

Türkiye aşı temininde bu kadar başarılı olmasa idi, şimdi aşı karşıtlığı yapanlar eminim o zaman yönetimi suçlayacaklar ve dünya insanı aşı olurken bizim insanımızın niçin aşı olamadığını sorgulayacaklardı. Yani bu insanlar her ortamda sorumluları suçlayacak bir şey ortaya atıyorlar.

Bir de son zamanlarda aşının insanları ağır hastalığa sevk ettiği hatta öldürdüğü iddiaları ortaya atılmaya başlandı. Sağlık Bakanlığı zaman zaman koronadan hastanede yatan, yoğun bakımlık olan ve entübe olan kişileri oranları ile açıklıyor. Bakanlığın açıklamasına göre hastanede yatan ve yoğun bakımlık olan kişiler %95 gibi çok büyük oranda ya aşılarını olmamış veya aşılarını tamamlamamış kişilerden oluşuyor. Aşılarını tamamlamış kişilerin hastanelik olma oranı ise %5 gibi küçük bir azınlığı oluşturuyor. Bunlardan %1 ide yoğun bakımlık olabiliyor.

Mesala ben iki aşı olmama rağmen yakalandığım koronavirüs hastalığını çok ağır geçirdim. Buna benzer örnekler var. Ama yüzdeye vurduğumuz zaman çok düşük bir oranı oluşturan bu örnekleri genelleştirmek ve aşının insanları öldürdüğünü ortaya atmak tamamen gerçekleri ters yüz etmek ve öte yandan çok büyük çoğunluğun aşı ile korunduğunu görmezden gelmektir.

Zaten aşının %100 koruduğunu hiç kimse iddia etmiyor. Yapılan çalışmalar, istatistikler aşının %85 – 90 oranında koruduğunu ortaya koymaktadır. Sürekli söylenen budur. Bu da yüksek bir rakamdır. Şu anda koronavirüsten korunmanın başka bir yolu da yoktur. Aşı karşıtı olanların söylemek istedikleri şudur aslında: “Aşı olmayın, ölün.”

Bakanlığın açıkladığı verilere yalan diyen bir kesim de var. Neye dayanarak yalan dediklerini de anlamak mümkün değil. Yalan derken ellerinde yine ilmi bir veri veya daha doğru istatistiki bir bilgi olması gerekir. Bunlar yokken kuru kuruya yalan edebiyatı yapmak asla inandırıcı olmaz.

Türkiye’de uzmanlardan, sağlık profesörlerinden oluşan Koronavirüs Bilim Kurulu var. Sık sık toplanarak kararlar alıyor. Bu kararları da Sağlık Bakanlığı uyguluyor. Böylesine önemli bir kurulun aldığı ilmi kararlar dururken temeli boş iddiada bulunanların ortaya attığı aşı karşıtlığı sözlerine aldırış etmemek gerekir.

Sağlıkçılarımız, hastalara şifa dağıtmaya sebep olmak için canla başla gayret etmektedirler. Hepsine şükran borçluyuz. Onlar görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyorlar. Biz de üzerimize düşen görevi yapmak zorundayız.

Vatandaş olarak üzerimize düşen görev maske, mesafe, temizlik kuralına riayet etmek ve aşımızı da geciktirmeden zamanında olmaktır. Bunlara tam riayet edersek koronavirüs illetinden bir an önce kurtuluruz İnşallah… Aksi halde bu illetin kendiliğinden ortadan kalkması yani mutasyonla yok olması gibi bir durum gözükmüyor. Zira vakalar ve ölüm sayıları gittikçe artıyor. Görevimizi yaparak hem kendimizi hem toplumu korurken sağlıkçılarımızın da yükünü hafifletmiş oluruz.

Aşı karşıtlığı yaparak ölen veya hastanelerde çok ağır şartlarda tedavi olmaya çalışan nice kişiler biliyorum. Yakalandıktan sonra elbette aşı karşıtlığı davranışlarından pişman olmuşlardır ama iş o raddeye gelmeden gerçekleri görerek ona göre hareket etmek gerekmektedir.

Kuru inatla değil, ilmi verilere, doğru ve gerçek bilgilere dayanarak hareket etmeye ve zamanında aşılarımızı olmaya mecburuz.

*** *** ***

Eylül ayı yazın sona erdiğini ve kışın geleceğini haber veren bir aydır. Eylül’ün diğer bir adı güneş almayan anlamına gelen güzdür.

Eylül aynı zamanda insana ölümü hatırlatan hüzünlü bir aydır. Eylül ayından itibaren yapraklar yavaş yavaş yeşilden sarıya döner ve dökülmeye başlar. Böylece tabiat ölüme gider. Ama bahar gelince yeniden canlanır.

İnsan da böyledir aslında. Bu dünyada ömrünü tamamlayan insan ölüme gider ama ikinci ve ebedi bir hayat onu beklemektedir. Tabiatın ölüp tekrar dirildiği gibi insan da ölümden sonra mutlaka dirilecektir.

Sözü fazla uzatmadan bir şiirimle yazıma son vereyim. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.

EYLÜL RÜZGÂRI

Düşünce gönlüme mevsim-i hazan,

Örüyor gönlümü Eylül rüzgârı,

Her güzde vedaya şarkılar yazan,

Buruyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Yüreğimi yetim koyan bu güzler,

Hazin gidişlerle dolu bak yüzler,

Suskun, kırık dökük, içli hep sözler,

Vuruyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Esen yel dallarla terennüm eder,

Yazla gelen her şey, hep olur heder,

İçimde saklı gam, hüzün ve keder,

Kırıyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Tüm çiçekler solar, arza gam iner,

Yapraklar dökülür, sarıya döner
Yeşillik yok olur, tabiat söner,

Bürüyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Dört mevsimi bizler kuramayız ki,

“Niçin?”, “neden?” böyle soramayız ki,

Kış görmeden yazda duramayız ki,

Karıyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Her tarafı sarar toprağın tonu,

Ölümdür mutlaka nebatın sonu,

Meşhur imzasından tanırız onu,

Tarıyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Puslu günleriyle kalbi karartan,

Doğayla birlikte ruhu sarartan,

Hüzünlü, kasvetli, sisli bir ortam,

Yoruyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Güzel yeşil perde geri çekilir,

Gökyüzünden nice sada dökülür,

Bir dahaki yazın özü ekilir,

Arıyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Ömrümüz geçiyor mevsimler gibi,

Gittikçe soluyor resimler gibi,

İyiler yaşıyor, isimler gibi

Seriyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

İnsan hayatı da son bulur bir gün,

Ölen tüm canlılar kan bulur bir gün,

Ekilen tohumlar can bulur bir gün,

Kuruyor gönlümü Eylül rüzgârı.

***

Doğanın ölüme yürüdüğü ay,

Kırılır mutlaka o en büyük fay,

Ölen her canlının adresidir Hayy,

Sarıyor gönlümü Eylül rüzgârı.

SALİH SEDAT ERSÖZ