Afganistan coğrafyası Türklerin en yoğun olarak yaşadığı bölgedir. Türk milletinin bir devlet olarak yaşadığı, ortaya çıktığı dönemlerde devletin hudutları doğuda Kuzey Çin ve Japon Denizi, kuzeyde Buz Denizi, batıda İdil ve güneybatıda Afganistan ve güneyde Hindistan'ın ortasına kadar olan geniş bir coğrafyayı kaplamaktadır. Afganistan da kuzey-güney ve batı istikametinde yolların kesiştiği bir noktada bulunmasından ötürü Türklerin hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Devletin güvenliğini sağlamak için stratejik önem arz eden bölgelerin fethedilmesi elzem olmuştur. Afganistan'da Türklerin idaresi zayıflayınca diğer kavimlerin uğrak yeri olmuştur. Yerli halk ile yeni yerleşen kavimler arasında siyasi sürtüşmeler, kavgalar eksik olmamıştır.

Bugün Afganistan'da Türkler ve Peştunlar arasında süregelen bir var olma mücadelesi vardır. Afganistan'daki Özbek ve Hazara Türkleri, varlıklarını devam ettirebilmek için okullarda Türkçenin anadil olarak okutulması mücadele vermektedirler. Afganistan'daki siyasî istikrarsızlık bölge halkına bir türlü bekledikleri huzuru sağlayamamıştır.

Afganistan'daki iç çatışmalarda en çok Türkler etkilenmektedir. Afganistan'ın Türklerle meskûn kuzey bölgelerine Peştunlar göç ettirilerek Türk nüfusunu azınlıkta bırakılmak istenmektedir. Bu durum, haliyle Türk dünyasının dikkatini çekmekte, Türk aydınları çözüm yolları üretmektedir.

Afganistan'daki gelişmelere Konya'da bigâne kalmadı. Konya Türk Ocaklarının 4 Ocak Cumartesi günü konferansın konusu, “Afgan Laboratuvarından Türk Diline Bakış” idi. Konuşmacı, Necmeddin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türk dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlilerinden Doç. Dr. Rıdvan Öztürk'tü. 

Rıdvan Öztürk konuşmasına Afganistan'daki Türk varlığını inceleyerek başladı. Afganistan'da ilk kurulan Türk Devletinin Kuşhanlar olduğunu dile getiren Öztürk konuşmasına şöyle devam etti: Afganistan'da ilk Türk hanedanı olarak Büyük Hun İmparatorluğunun parçalanmasından sonra Çin egemenliğini kabul etmeyerek batıya göç eden Hunların Kuşhanlar Devletini kurduğunu görüyoruz.  Milattan Sonra 1. yüzyıldan 3. yüzyılın ortalarına kadar, Hindistan'ın kuzeyine, kuzey-batısına,  Afganistan ve Türkistan'ın bir kısmına hâkim oldular. Devletin kurucusu, ilk defa İmparator unvanı alan Kucula idi. M.S. 30 yılında devletini kuran Kucula, kısa sürede, hâkimiyetini, Yüeçi kabilelerine kabul ettirdi. Kucula'nın ölümünde, Kuşan İmparatorluğu, Hindukuş'un ötesindeki Taksila'ya (bugünkü Ravalpindi) kadar yayılmıştı.

Kucula'nın ölümünden sonra yerine geçen Vina döneminde de, Kuşanların genişlemesi devam etti. Hindistan'da Mathura'ya kadar olan bölgeler, Kuşanların hâkimiyetine girdi. Kuşan İmparatorluğu, en parlak zamanını Kanişka döneminde (78-120) yaşadı. Kanişka'dan sonra başa geçen hükümdarlar döneminde Kuşanlar, Akhunlar'ın hâkimiyeti altına girdi. 4. yüzyılda ise Sasânîlerin baskısı altında, tamamen eriyip dağıldılar. 

Afganistan'da kurulan ikinci Türk devleti ise Akhunlar olmuştur. Hun Devletinin yıkılmasından sonra 4.yy.lın ilk çeyreğinde Avarların hâkimiyeti altında yaşayan Akhunlar, bu yüzyılın ikinci yarısında Maveraünnehir ve Tohoristan'a kadar yayılarak kendi devletlerini kurdular. Bunlardan bir kol, güneye doğru ilerleyerek Afganistan'a gelmiş, Kuşhanların zayıflamasını fırsat bilerek onları yenmişler ve kendi devletlerini kurmuşlardır. Hindistan'a doğru ilerleyerek 510 yılında İndus ve Ganj bölgesini zapt ederek devletin sınırlarını genişletmişlerdir. Fakat Hindistan'daki Akhunlar nüfusları az olduğu için yerli halkla kaynaşmışlar ve kimliklerini koruyamayarak tarih sahnesinden silinmişlerdir. Afganistan'daki Akhunlar ise Kuzeyde Göktürk Devletinin, batıda da Sasanilerin sıkıştırmaları sonucunda 567 yılında tarih sahnesinden silinmişlerdir. Daha sonra bu bölgede Gaznelileri görüyoruz. Gaznelilerin en ünlü hükümdarı Gazneli Sultan Mahmud Hindistan'a 11 sefer düzenleyerek Hindistan'a İslamiyet'i ve Türk medeniyetini yayıyor. Kız kardeşi için Türkçe karşılığı altına yazılmış bir Kur'an-ı Kerim hazırlatıyor. Türk diline önem veriyor. Bunun yanında hâkim olduğu kavimleri de hoş tutmak için sarayında 200 den fazla Farsça yazan şair ve düşünür barındırıyor. 

Gaznelilerden sonra bu bölgeye Karahanlılar, daha sonra Selçuklular hâkim oluyor. Büyük Selçukluların 1150 yıllarından sonra Oğuzların hâkimiyetine girmesiyle bölgede yine Türk varlığı küçük emirlikler olarak devam etmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinin de Moğol hâkimiyetine girmesiyle birlikte bölge kısa dönemde de olsa bir Moğol hâkimiyetine giriyor. Ancak Cengiz hanın ordularının ve kâtiplerinin büyük bir kısmının Türklerden oluşması bölgede Türkçenin nüfuzunu güçlendirmiştir. 

15.yy da Timur'un Afganistan ve Hindistan'ı içine alan bir İmparatorluk kurması ve geçici olarak da Osmanlı Devletini kendisine bağlaması bölgedeki Türk nüfusunu ve Türkçenin nüfuzunu tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. Bu dönemde yetişen Ali Şir Nevaî, Türkçe eserler vermekte, Türk dilinin yaygınlaşması için diğer milletlere de Türkçe öğrenmelerini tavsiye etmektedir. Türk topluluklarının Farsçaya meyletmelerini hoş karşılamamıştır. Muhakemetü'l- Lugayetn adlı esrinde Türkçe ile doğu dillerinin bir mukayesesini yapmakta ve Türkçenin diğer dillerden üstün olduğunu vurgulamaktadır. Yine Timur'un torunlarından olan Babür Şah da Afganistan'ı ve Hindistan'ı içine alan bir devlet kurmuş ve Türkçeyi, ülkesinde hâkim kılmıştır. 1740'larda Nadir Şah da Afganistan ve Hindistan'a bir sefer düzenlemiş, fakat uzun süre kalamamıştır. Kaldığı sürece yine Afganistan'da ve Hindistan'da Türkçeyi etkili bir dil haline getirmiştir.

Günümüzdeki Afgan Türk ilişkilerine de değinen Öztürk, Sovyet Rusya'nın Afganistan'ı işgalinin ardından Amerika'nın da o bölgeyi işgal etmesiyle siyasî istikrarın tamamen bozulduğunu, günümüzde de bir türlü istikrara kavuşmadığını söyledi. Bölgede okullarda Türkçenin okutulması gibi çalışmaların yapıldığını, yöre halkının Timur'u çok sevdiklerini dile getirdi. Halk tarafından Ali Şir Nevâi ve Fuzuli'nin gazellerinin çok beğenilerek okunduğunu, camilerde imamların dinî eğitimin yanında bu şairlerden de beyitler öğrettiğini söyledi.

Kısaca Afganistan'da M. 1.yy dan beri devam eden Türk varlığı ve kimliğini korumak için tarih boyunca devam eden mücadeleler bu gün de en çetin bir şekilde devam etmektedir. Dilimizi koruyabilirsek, yazılan eserler Türkçe olursa yetişecek yeni nesil daha güçlü bir şekilde bu davaya sahip çıkacaktır. Bu sadece Afganistan için geçerli değil bütün Türk Dünyası ve Türk devletleri için geçerli olan bir vakadır. Dilimize, örf adet ve geleneklerimize ne kadar sahip çıkar ve geliştirirsek, o kadar hayatta kalma şansımız olur. Dilini kaybeden millet tarih çöplüğündeki yerini alır.

NOT: Bu hafta Cumartesi günü Türk Ocakları Konya Şubesinin misafiri Prof. Dr. Nurullah Çetin. A.Ü. D.T.C. Fakültesi Öğretim Üyesi olan Nurullah Çetin, Osmanlıdan Günümüze Fikir Akımları başlığı altında Anadoluculuk'u anlatacak.