Bu yıl da sona doğru yaklaşıyoruz.

Sınava bugün itibariyle 23 gün kaldı. Kimi öğrenci hayallerine ulaşmakta hala istikrarlı bir şekilde çalışıyorken, kimi öğrenciler ise ne yazık ki bir yorulmuşluk buhranına kapıldı. Her zaman söylediğim şeyi bir kez daha söylüyorum:

Sınav son düzlükte kazanılır!

Her sene karşılaşmış olduğumuz durumlarla bu yıl da karşılaşıyoruz; olay örgüsü aynı, yardımcı elemanlar yine aynı -bu yardımcı elemanlar biz eğitimciler ve ebeveynler oluyoruz-, her yıl değişkenlik gösteren şey yalnızca öznelerimiz. Yani bu sınavın asıl kahramanları.

Barajlar kalktı, herkes üniversiteli mi olacak ?

TYT’ de geçerli olan 150 ve AYT’de geçerli olan 180 barajı bu yıl kaldırıldı. Yani artık baraj olmadığı için sınava katılan her adayın tercih yapabilme hakkı doğuyor. Bakın, kazanma veya yerleşme değil, tercih yapabilme hakkı kazanmasından bahsediyorum. O yüzden bu bir tehdit oluşturmuyor. Sonuç olarak bölüm bazlı barajlar devam ediyor ve herkes biliyor ki kimse milyonluk sıralama ile ne tıp okuyabilir ne de hukuk.

Üst gruplarda bir değişim olmayacak ama alt sınıflarda karmaşıklıklar yaşanması olası. Özellikle açık öğretim bölümlerine ve vakıf üniversitelerine sadece okumak düşüncesinde olan pek çok kişi başvuru yapacak. Bir de işin bilincinde olduğu için ‘Bu bölümü okumaktansa ticarete atılırım veya x işi üzerinden devam ederim.’ diyen bir grup var tabii. Bence bu yıl daha farklı bir süreç bizi bekliyor olacak.

Sınavın asıl kazanını kim?

Bence bu soruya yanıt vermek öyle basit değil. Kazandığını zanneden kişilerin çoğu üniversite mezuniyetinden sonra kazanmak değil de boşa harcanan emek olarak atfedebiliyor bu süreci. Zaman değiştiği gibi koşullar da değişkenlik gösterebiliyor. Sistemin dayatmış olduğu bu sınav evresinden sağsalim çıkabilen herkes bence bu sınavın kazananı. Bir ömür üç saate sığdırılır mı, bunun üzerinde biraz düşünmek gerekiyor. Milyonlarca farklı benlik, farklı yetenek, farklı bakış tek bir çizgi üzerinde toplanılmaya çalışılıyor. Bu konuda ne kadar başarılı olunduğu ise biraz meçhul.

Nicelik arttıkça nitelik de azalıyor.

Artan üniversite, kontenjan ve bölüm sayıları bir başarı değil tehdit göstergesi. Arz-talep dengemiz alt üst olmuş durumda. Günden güne en değerli isimlerimizi, en değerli meslek gruplarımızı ve taze beyinlerimizi kaydediyoruz. Son zamanlarda özellikle daha da yoğunlaşmaya başlayan beyin göçlerinin göz ardı edilebilmesi olanaksız. Ülkemizin geleceği ve milletimizin birliğimizin için onlara burada ihtiyacımız var.

Üniversite diploması tarih mi oluyor ?

Farkında mısınız artık hiç kimse aldığı eğitim üzerine bir çalışma beklentisine girmiyor. ‘Senin için memleket doğduğun yer mi doyduğun yer mi ?’ sorusu yerini ‘Senin için bitirdiğin bölüm mü, kazanç elde ettiğin veya yapabildiğin iş mi?’ sorusuna bırakıyor. Herkes tutabildiği yerden alıp götürmeye çalışıyor. Doğruluğu tartışılır ama zorunluluğu aşikar. Ne denilebilir ?