Kıbrıs'ta Türklerin sistemli bir şekilde katledilmesini önlemek ve adadaki Türk varlığının güvencesini teminat altına almak için Zürih ve Londra anlaşmalarının verdiği garantörlük hakkına dayanarak gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtının 41. Yıl dönümü Kıbrıs'ta ve Türkiye'de coşkuyla kutlandı. Barış Harekâtıyla birlikte toplu mezarlar ve şehitlikler de ziyaret edilerek sevinç ile hüzün bir arada yaşandı.

Barış harekâtının sebepleri

Kıbrıs, 1571'den beri Türklerin egemenliğinde olan bir ülke idi. 1877-78 tarihinde Osmanlı Devletinin Ruslarla yaptığı savaşta yenik çıkması üzerine Ruslarla Ayastefanos anlaşmasını imzalayarak Balkanlarda ve Kafkasya'da çok büyük miktarda vatan parçasını Ruslara ve Hıristiyan milletlere terk etmek mecburiyetinde kalmıştı. Ayastefanos Anlaşmasını kendi menfaatlerine uygun bulmayan Avrupalı büyük milletler, özellikle İngiltere, Osmanlı ve Rusya Devletlerini sıkıştırarak Berlin'de ikinci bir anlaşma imzalamaya muvaffak olmuştu. Bu esnada Osmanlı Devleti'nin Ruslara karşı yapacağı savaşta yardım edeceği vaadinde bulunan İngiltere, Kıbrıs'ın İngiltere için askeri bir üs olarak verilmesini sağlayarak, idarenin geçici olarak kendisine geçmesini temin etti.  4 Haziran ve 1 Temmuz 1878 tarihinde yapılan anlaşmalarla Kıbrıs üs olarak İngiltere'ye bırakıldı. 15 Temmuz'da da padişah tarafından tasdik edilen anlaşma yürürlüğe girdi. 

Bu tarihten sonra Kıbrıs'a yerleşen İngiltere, I. Dünya Savaşı esnasında adayı ilhak etti. Milli Mücadeleden sonrada Türkiye Cumhuriyeti adadaki hukukî durumu kabul etmek mecburiyetinde kaldı. 1931'e gelindiğinde Adadaki Rumlar İngilizlere karşı isyan ederek Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını istediler. İngilizler bazı tavizler verdilerse de tatminkâr olmadı. 15 Ocak 1950'de Rumlar Başpiskopos Makariosun ön ayak olmasıyla plebisite yaptılar. Yapılan oylamada %96 evet oyu çıktı. Türkiye ve İngiltere bunu tanımadılar. Rumlar ve Yunanistan plebisitiye dayanarak Birleşmiş Milletlere başvurdu ve Kıbrıs halkının self determinasyon (kendi devletini kurma) hakkı verilmesini istediler.

Yunanistan'ın 1952 yılında Birleşmiş Milletlere yaptığı self determinasyon müracaatı karşısında Türkiye de harekete geçerek aynı temsil hakkının Türklere de verilmesini istedi. Birleşmiş milletler ise self Determinasyon hakkı verilecekse her iki topluma da verilmesini kabul etti.

Kısa süre zarfında Ada'yı Yunanistan'a bağlamak üzere EOKA adlı bir terör örgütü kuruldu. 7 Mart 1953'te Atina'da Yunan hükümeti üyeleri Makarios ve EOKA kumandanlığına getirilen Albay Grivas, hedeflerinin Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak olduğunu beyan ettiler ve adayı İngilizlerden temizleyinceye kadar onlarla silahlı mücadeleye, Türkleri de imha etmeye yemin ettiler.

EOKA'nın Türkleri Katletmesi

EOSİS'e karşı olan Türkler, silahlı mücadelede İngilizlerin yanında yer aldılar. Elinde silah bulunan Türkler ise sadece polislerdi. EOKA Türk polislerinin İngilizlere yardım etmemelerini, aksi halde öldürüleceklerini duyurdu. 1957' de görev başında olan bir Türk polisinin öldürülmesi üzerine Türkler de teşkilatlandılar ve 1 Ağustos 1958'de Türk Mukavemet Teşkilatını kurdular. 

Türk Mukavemet teşkilatı EOKA'nın yanında pek cılız kalıyordu. Zira EOKA'ya Yunanistan askeri techizat ve gıda olmak üzere her türlü yardımı yaptığı halde Kıbrıs Türkleri, Türkiye'den gözle görülür bir destek alamamakta sadece kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalıyordu. Bu sebeple 1955-58 yılları arasında Ada'nın her yerinde Türkler EOKA'nın hedefi oldu, Katliamlar, yağmalar ve gasplar had safhaya ulaştı. 600 Türk mülteci durumuna düştü.

Bu durum karşısında İngiltere çeşitli toplantılar düzenleyerek Radliff Anayasası hazırlandı. Mc. Milan Planı teklif edildi. Bu plana göre Ada'ya anayasalı bir muhtariyet vermiş oluyordu. Yunanistan ise sadece Rumlara self determinasyon hakkı tanınması konusunda ısrar ettiği için planı şiddetle reddetti. Türkiye ise bunu ilerideki müzakerelere bir zemin hazırlamak maksadıyla kabul etti. . Türkiye bunu kabul ederek 1 Ekim 1958'de Burhan Işın'ı büyükelçi olarak tayin etti. (Halil Fikret Alasya, İngiz İşgal ve İdaresi altında Kıbrıs”, Diyanet İslam ansiklopedisi, C: 25, s.380)

 Türkiye adanın taksimi hususundaki görüşmelerinde ısrar ettiği için İngilizlerin politikasında da “taksim” görüşü hâkim olmaya başlamıştı. Rumlar da adanın taksim edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya geldiği için bağımsız cumhuriyetin kurulmasına taraftar oldu. 11 Şubat 1959'da Zürih'te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Dışişleri Bakanları yaptıkları toplantıda Cumhuriyetin kurulmasına karar verdiler.  19 Şubat 1959'da Londra'da yapılan toplantıya Rum toplumunu temsilen Makarios, Türkleri temsilen de Dr. Fazıl Küçük katıldılar. Londra ve Zürih anlaşmalarını imzaladılar.

 Adada her iki tarafın da temsil hakkı bulunduğu parlamentolu bir statüye kavuşturuldu. Yunanistan ve Türkiye Garantör devlet olarak kabul edildi. Adada birer alay asker bulundurulması karar altına alındı. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetinde Türk ve Rum tarafı eşit statüye sahip kılındı ve Ada'daki İngiliz hâkimiyeti son buldu.

Anlaşma gereği 16 ağustos 1960'ta 650 kişilik Türk alayı Mağosa Limanına çıkarken 950 kişilik Yunan alayı da Maraş civarında adaya çıkmıştır. Hayatını Kıbrıs Türkünün bağımsızlığına adayan ve 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş Türk Alayı karaya çıkarken Türk Halkının duyduğu heyecanı şu şekilde dile getiriyordu:

“! Sene 1960. Zürih- Londra Anlaşmaları çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuş. Herkes Mağosa Limanına 650 kişilik Türk Alayının Adaya ayak basmasını bekliyor. Ben 36 yaşındayım ve Kıbrıs Türk Kurumları Başkanıyım. Adayı tarayarak dedem yaşında olan ve Osmanlının adadan çekilişini hatırlayan ihtiyarları Magosa limanına topladık. Gemi rıhtıma yanaştı. İhtiram kıtası toprağa ayakbastı ve sancak açıldı. Albay Turgut Sunalp, alayının başında yer aldı. Rıhtım alkıştan yıkılıyor. Son İngiliz valisi bir kaç dakika önce bayrağını alarak rıhtımdan uzaklaşmış.

Türk bayrağı milli bayrağımız olarak kabul edilmiş, limanda Türk bayrakları dalgalanıyor. Ve rıhtımdaki ihtiyarlar toprağı öpüyor, kucaklaşarak ağlaşıyorlar. Allah'a kendilerini bu günleri gösterdiği için şükrediyorlar. Hepimiz ağlıyor ve hepimiz şükrediyoruz” (Denktaş, Rauf,  Başarı ve Mutluluk için,s.13 v.d,Nesil Yay, Ekim- 1997/İST)

(Devam edecek)