Söylenmemiş sözlerim, yüzüme vurmamış kırgınlıklarım, sineye çektiğim yaşanmamışlıklarım var. İçim dışım bir değil benim! İkiyüzlü insanların gözlerinin içine bakarken, yüzlerine vuramadığım gerçeklerim var. Yüreğimde nasır bağlayan ama yine de karşımdakini kırmamak için kendimi tuttuğum, söyleyemediğim içimdeki kelimelerin ıstırabı var.

“Peki!” tek kelime, çok cümle! İçinde birçok duygu barındıran! Yeri gelir hüzün olur, yorgunluk olur, sineye çekme olur, sabır olur, hayırlısı olur!

Peki hayat! Nadasa bıraktım bütün mutluluklarımı, umutlarımı! Seneye daha gür çıkmaları, belki güzel açan çiçekleriyle seni renklendirmeleri için! Heybetli dağın eteklerinde belli belirsiz bir maki gibi güdük kalan hayallerimi; bir umut, meşe ağacının göklere uzanan dallarının, yerdeki hüzünlerime meydan okumasını beklercesine!

Babam derdi ki: “Her zaman kırılan cam kesmez insanın etini güzel kızım! Kırılan heves, kırılan hayalleri de vardır insanın! İşitmesini bilene kırılan onurdaki ses! Kırılan kalp ve kalpte can çekişen nefes! Ya ansızın arkasını dönen ya da tekmesini yediğin dostluk tahtına oturttuğun yabancılar! Gerekirse yalnızlıktan korkma, sadece kendine tıngırdat yaşamın telini! Dostun postu eskimez de ederinden fazla değer verdiğin, yüzünün astarını çabuk yırtar. Boş ver, sözü boşa değil. Et kaynar da, can kaynamaz kızım! Sanır mısın ki ışıl ışıl el âlemin dilindeki hayat denen kafes?”

Pieta'nın da dediği gibi; “Söyledim, duydu anlamına gelmez. Duydu, doğru anladı anlamına gelmez. Anladı, hak verdi anlamına gelmez. Hak verdi, inandı anlamına gelmez. İnandı, uyguladı anlamına gelmez. Uyguladı, sürdürecek anlamına gelmez. Bazı şeyler, bazı anlama gelmez.” Hayat, anlamsızlıkların ördüğü ağların arasında yakalanmadan ilerlemek isterken, dökülen soğuk terlerin verdiği endişeyle kaplı, ezan ve salâ arası ufacık bir zaman dilimidir.

Ne de çok büyütüyoruz gözümüzde faniyi! Oysa bir ömür miktarı, ayak uydurmaya çalışırken ansızın göçüp gideceğimiz bu hayatta her şeye “peki” demek varken! Gururumuza zor geliyor değil mi? 'Peki'nin kabulleniş olduğunu bilmek bizim için!

Dünya çok soğuk ve rüzgâr genelde ters yöne eser. Yorulmamızın, üşümemizin nedeni çelişkilerin hayatımızı istila etmesi; yaşar gibi yaşayamamak, özlemez gibi hasrete boyun eğmek, iyiymiş gibi kötü olmak, nefes alıp onu içimizde tutmaktan sıkılmak! Samyelin koynunda poyrazla beraber olmak!

Bir tatlı söze, “ benden sana zarar gelmez” anlamına gelen bir merhabaya ihtiyacı var insanın! Yalnızlığın, varlığına tahammül edemediği bir gönle!  Kalp bize bahşedilen en büyük nimet! Sevginin tek adresi, her zorluğu onunla alt ettiğimiz, onun çırpınışıyla yaşama dimdik yürüyerek meydan okuduğumuz! 

Kalbimiz o kadar güçlüdür ki, bizim için her gün bir kamyonu otuz iki kilometre götürmeye yetecek kadar enerji üretiyormuş. Kalbimizin bir ömür boyunca ürettiği enerji ile bir kamyonla, aya gidip tekrar geri dönebilirmişiz. Allah (c.c) Mülk Sûresi 23. Ayetinde şöyle buyuruyor; “De ki; Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?”

Peki, şükretmenin diğer bir anlamıdır belki de! Boyun eğmek, razı olmak! Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'adır yalnızca.  Her şeyin hayırlısının ömrümüze tecellisi!  Çıkmazların bile önünün bir tevafuk ile açıldığı! 

“Ve elbette güldüren de O'dur, ağlatan da O!” (Necm Sûresi 43)

İnsanlar mutlu olduklarında, mevsimin kış mı yaz mı olduğunu fark etmezler. Aslında mevsimin ne önemi var?..Her can bir gövdeye konuk! Ömrümüze lâzım olan tatlı bir söz! İşte o söz ki, gönül kışının güneşidir. Derdiniz ne olursa olsun, bir abdest alın nefes gibi, seccadenizi serin. Oturun ve ağlayın! Dilerseniz hiç konuşmayın. O; sizi, yorgunluğunuzu ve dertlerinizi sizden daha iyi biliyor, unutmayın!.. Hayatın yorgun mevsimine bazen maruz kalsanız da gönlünüz hep bahar olsun. Selam ve dua ile!