İçim diyorum içim… İçim bir kor… İçim bir alev… İçim bir od’un avuç içlerinde… İçim etrafını çevrelenmiş bir ateşin ortasında kendini zehirleyerek öldüren bir akrep… İçim diyorum içim… İçim bir yangın yeri… 

Senelerin kuraklığı, yüreğimi git gide ısıtan, kavuran hüzün ışığından kaynaklı bir yangın sardı dört bir yanımı, söndürülmesi imkânsız olan... Birbiri ardına tutuşuyor kurumuş çalı çırpılar… Canını kurtarmak isteyen masum duygular…

İçim diyorum içim… İçim bir zelzele yeri… Yıkılmış çatım… Kırılmış kapım… Parçalanmış camım… Ayaklarıma batıyor paramparça olmuş yüreğim…

Oraya buraya kaçışan onlarca canın feryat seslerini işitir gibiyim. Bir kıyamet yeri, ana babasını unutmuş yüzlercesi… Kâinatın yaratılışına etken bir su damlasının yeryüzüne gelmesini beklemekte… Yanmışlığın, susamışlığın son hali…

Nefesim kesiliyor. Oksijenimi üreten ağaçların yok olmasıyla kahroluyorum. Yüzlerce canlı; evsiz, kimsesiz kalıyor. Acı bir şekilde can veriyorlar. Aylardır devam eden bu yangına bir çözüm bulunmalı… Ama nasıl?

Dünyanın yüreğini sızlatan Avusturalya’daki yangın hâlâ devam ediyor. Ölümcül bir yangınla boğuşan kıtada en çok zarar görenler ise masum canlılar…  Yağmur yağmıyor. Ve açıklamalara göre yağmurun yağması başka bir felaket de getirebilir. Çünkü bölgenin bitki örtüsü ve toprağı yangından dolayı fazlasıyla tahrip olmuş durumda… Yağmur sularını tutamayan bu bölge diğer bir felaket olan sel ile karşı karşıya…

Ne yapılmalı, ne edilmeli, sadece dışarıdan izlemek ne kadar doğru? Tartışılır. Gerçi insanlar yine üç maymunu oynayıp, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile hareket etmekte… Biz ne zaman bu kadar vicdansız, merhametsiz bir varlık haline geldik? Bilmiyorum.

Dünyanın halifesi, doğruyu yanlışı ayırt edebilen akıl sahibi insan; ne oldu da bir canavara dönüşüverdi. Kendi karısına, evladına, eşine dostuna acımayanlardan bunu beklemek, umut etmekte anlamsız.

Çok kirlendin be dünya… Çok kirlettik seni.

İçim diyorum içim… İçim dağdan taştan gelen bir yularsız suyun her şeyi sürüklemesi ile benden uzaklaşanların ardından alık alık bakmakta… Elimde avucumda kalmadı hiçbir şey… Tükettik, doyumsuzlaştık, memnuniyetsizleştik…

Yeni bir dünya kurmalı, yeniden başlamalı hayata… Yemyeşil hayallerimiz olmalı, umut solumalıyız. Vicdan, merhamet, vefa, yardımseverlik, sağduyu, iyi niyet yeni filizlenmiş tomurcuklarından renk renk tüm güzelliğiyle hayatlarımıza misafir olmalı… Yüreğimiz onların mis gibi kokularının hazzına ulaşmalı…

Hatırlamalı eskileri… Üzeri tozlanmış güzellikler gün yüzüne çıkarılmalı… Sizce de köklü bir temizlik yapma zamanı gelmedi mi?  Uzun zamandır uykuya dalmış ve uyanmayan şeylerin yüzüne soğuk su boca edip, titreyerek kendine getirmeli…

Aslına bakarsak kendi içimiz de koca bir yangın var. Ve biz yanıp çoğu şeyi yok ediyoruz. Sonra da hasat veremeyecek toprakların üzerinden iyi mahsul bekliyoruz.

Yağan yağmurlarla temizlenmiyorsun dünya… Her yeni gün daha kötü bir zamana kapı aralıyor. Sonumuz hayrola…