Biz seninle ön sözleri çoktan geçtik. Ardımızda kaldı onca kelime, cümle, paragraf! Şimdi sözcüklerden bir uçurumun kenarındayız. Ya elimden tut ya da cılız yapraklarını usulca çevir!

Küçücük bir hikâyeyim ben şu dünyada! Acılarımla, sevinçlerimle! Bir bakmışsın bahar olmuşum açmışım çiçeklerimi mutluluk güneşinin altında! Bir bakmışsın kış olup dökmüşüm yapraklarımı günün ayazında! 

Biraz ateşim, biraz duman, biraz da kül! Mirza Tazegül'ün dediği gibi, “Bu güne kadar yandım, şimdi külleneceğim. Anlat hayat! Bu sefer sen anlat, ben dinleyeceğim.” Susmak istemem, lâkin bu sefer masalımı bizzat hayatın kendi dilinden dinleyeceğim. Dünyaya dalgın bakan, dargın gözlerimi diktim üzerine! Hayat, şimdi hesap verme sırası sende!

Bazen uzaklara sebepsizce dalışın olur. Sabır, şükür ve dua merhemini sürersin, kapanmayan yaranın üzerine! Kırgınsındır her şeye, bir o kadar da yorgun! Sadece susar ve dalar gözlerin uzaklara! Bazen anlatabilmek için susmanın gerektiğini bile bile, şikâyetçiyim hayattan!.. Kimse bana tanıklık, avukatlık yapmak istemese de ben tek başıma sonuna kadar savunacağım kendimi muhakememde! Zamanında kapalı cezaevinde suçsuzca hapsolan mutluluklarımın haklılığı işte şimdi gün gibi ortaya çıkacak.

Kasabın mesleğini bilmezsen, beslediği kuzuyla ilişkisine şahit olduğunda sadece şefkatini, sevgisini görürsün. Ve ona menfaat gütmeden baktığını zannedersin. İçindeki niyetin ne olduğunu bilmeden gözüne inanırsın. Gönüllerin içinde gizlenen, saklı kapılar ardında neler olduğunu bilen yalnızca Allah'tır. Sessizce saçlarını okşayanı dost, her başını ağrıtanı da düşman bilme! Arkasında sakladığı bir sır veya maskesi vardır belki de!

Zamanla yürekler yaşlanıyor. Bendenler sadece üzgün ve kızgın! Ve insan tükendiği, tüketildiği yerden gitmeyi öğrendi bir gün. Hüzünlerini, mutluluk maskesiyle ve acılarını “iyiyim ben” nidalarıyla örtmeyi! Bir hikâye daha hayat sahnesinden seyircilerin acı dolu alkışlarıyla son buluyor.

Mu ki acaba?..

Bu kısım hayatın karalanan sayfalarca hikâyelerinden biri! Bütün masallar, hikâyeler mutlu sonla biter... Yaşarken de tam yaşamalısın hayatı! Ağla, üzül, sevin, kahkaha at! Zaman olur ruhun kanatlanır ve bir vakit olur büzüşür yüreğin üzüntüden! Nasıl gerekiyorsa öyle yaşa! Sen kimsin ya da ben kimim?.. İsime, kim olduğumuza gerek yok biz topraktan ibaretiz. Bu hayatın derdini anlamak çok zor... Her şeyi bırakıp ilerlemek işin en kolay yolu ama kim dinler ki bu kuralı, bozar oyunu rotasız gemide ilerlemeye çalışan bir kaptan!

Hayat, bazen susuz kalan bir çiçeği yaşama döndürmek için gözyaşının olduğunu fark ederek sevinmektir! Çok sade, basit olmasına rağmen hayat hurafelerle dolu! Her şeyden bir ders çıkarmak gerek. Ömür bir hikâye! Güneşi kaybedip, ışığı mumla aramak gibi, yanlış yapmadan doğrunun ne olduğunu bilmeye çalışmak... Bırak karşındaki sana yalanlar söylesin, oyunlar oynasın. Bu senin sorunun değil ki! O eksik kalsın, sen tam yaşa! 

Eğer hayat yaptığımız seçimlerse, sen her gün mutlu olmayı seç. Louis Mann ifadesiyle, “Mutluluk öyle bir parfümdür ki, başkalarının üzerine boşaltılırken birkaç damla size de sıçramasına engel olamazsınız!”Mutluluk her şeyin üstesinden gelir. Gelmese bile yaşanmışlıkların, zaferlerin varlığı mutluluğu hayatın başköşesine yerleştirir.

Korkusuyla bir millete Çin Seddi'ni yaptıran Mete, elli bin kişi ile iki yüz binlik orduyu yok eden Alparslan, Avrupa'ya aman dileten Atilla, iki bin ile beş yüz bin kişilik orduyu alt eden Kılıçaslan ve bayraklarıyla tankları, jetleri, teröristleri kovalayan bir Türk Milletinin ayağını küçücük üzüntüler mi kaydırabilir?..

Üzüntü, küçük bir sivrisinek gibi kulağımızın dibinde vızıltısıyla canımızı sıkabilir anca! Onu odadan kovalayıp sessizliğin huzuruna kavuşmak yine bizim elimizde! Sudan sebeplerle hayat ışığınızın önünü kapatmayın. Elinden geleni yap ve gerisini Allah'a bırak. Kalbi güzel insanlar her zaman kazanır bunu unutma!..

Gün batıyor diye yüzün gölgelenmesin. Ölmedi ya güneş yarın yine merhaba diyecek dünyaya! Acıyı sevince, gerçeği hayale katmıyorsan ve içinde bir çocuğu yetişkinliğine yoldaş etmiyorsan fazla büyümüşsün demektir. Geç kalmadan koş ve yetiş bu güzelliklere! Hayat geç kalmak için çok kısa! Sevgi, umut, hayal, mutluluk ve masumiyet ile! Özgür kalın.