Yüreğe ayaz vurunca eskisi gibi olamıyormuş insan. Yeni yeni anlıyorum yorulduğumu! Öyle eskisi kadar hevesli değilim hiçbir şeye! Koşuşturmalar, takılmalar, düşmeler ve tekrar kalkıp hadi bir dahalar! 

Ardından yüzümün payına hüzün düştü işte... Öylece bakakaldım mutluluğuma! Gitme diyemedim. İçime attım tüm cümleleri! Annemin küçükken “ağzın doluyken konuşma”sözü, geldi çöreklendi yüreğime! Ağzım kırık dökük kelimelerle dolu kalakaldım. Bu söz kursağıma dizdi tüm düşüncelerimi! Sustum. Çünkü ölme demek nasıl ölen birini diriltemeyecekse, gitme demek de geri döndüremeyecekti. 

Şimdilerde ise heybemde taşıdığım bütün o yorgun kelimeleri, hayal kırıklıklarını, zerre kadar mutluluk duymadığım o rutin koşuşturmaları elimin tersi ile bir kenara itiyorum. Yarınların yolcusu olarak ilerliyorum umutlara!

Bugün hayata yepyeni bir pencereden bakmayı seçiyorum! Elimi kalbimin üzerine koyup, gözlerimi kapatarak “Her şey yolunda” diyorum. Güneşin ışınları yüzümü yalıyor. Ve mis gibi hava zerreleri ile içime huzur doluyor. 

Aslında hiçbir şey kötü değil. Her şey bir diğerinin vesilesi olarak meydana geliyor. Ve insanoğlu, dünyanın halifesi! Bizde umutsuzluk yok ki! Sineye çekip tüm sıkıntılara çare olan ruhumuzun tabibi bir “Hayırlısı!”kelimemiz var. Anında bütün sızıları kesiveren!

Ve bir sahne canlanıyor gözlerimin önünde üç idiots filminden! Oradaki bir diyalog, 

“Elini kalbine koy ve de ki; 'Ol iz vel.” 

“Ol iz vel?..”

“Evet, ol iz vel. Köyümüzde yaşlı bir bekçi vardı, gece devriyelerinde bağırırdı: 'ol iz vel' her şey yolunda! Bizde huzurlu bir şekilde uyurduk. Sonra bir gece, bir hırsızlık oldu. Ve öğrendik ki meğerse adam körmüş! O, 'ol iz vel' derdi, biz de güvende hissederdik kendimizi. O gün, bu kalbin ne kadar kolayca korkabildiğini öğrendim. Kandırmamız gerekiyor. Sorun ne kadar büyük olursa olsun, 'ol iz vel' diyeceksin.”

“Bu sorunu çözüyor mu?”

“Hayır, ama sorunla yüzleşme gücü veriyor.”

Çocuk masumiyetiyle, bayram sevinciyle karşıla yeni doğan gönül güneşini! “Güneş giren eve, doktor girmez.” demiş atalarımız lâkin bizim gönül tabibimiz geldiğinde güneş açar dört bir yanı! 

Rabbim konuşmadı mı bizimle; “Elestü bi-Rabbikum” diye! Sonraruh üfürdü ve bir kalp koydu göğüs kafesimize “vur” dedi. Her düştüğümüzde kaldırdı“üzülme, olur hayırlısı” dedi. Faninin peşine takılıp oradan oraya düşünmeden sürüklendik. Ayağımıza taş değdirerek “yavaşla” dedi. Hata ve günahta “mağfiretim büyük” dedi. Eğer davanda haklıysan “korkma ve dik dur” dedi. Haksızlıkta da “adaletim yerini bulur” dedi. Her yalnızlığımızda “şah damarın kadar yakınım” dedi. 

Sen aslında çok değerlisin. Mesela bir kilim olduğunu düşün. Sahibi için çok değerli ilmek ilmek işlenen! Her ipi sevgi renklerinin cümbüşü ile boyanmış.Ama kirlenmiş ve o tozlardan kurtulmak için temizlenmesi gereken... Eskisi gibi olması için onu bir güzel falakaya yatırmak gerekir. Demem o ki,balkondan sarkıtır elimize de bir sopa alır, var gücümüzle vururuz. Kirden, tozdan arınmak için darbe üzerine darbe yer suçsuz günahsız! Sevmediğinden değil, onun daha güzel görünmesi için!Seni de bir ilahi güç temizlemek, hamlığını gidermek için zorluklarla sınıyor. 

Aslında tam da Dostoyevski'nin söylediği gibi; “İnsana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak, yoksa hangi balık boğmuş kendini, hangi serçe atlamış damdan?..”

Hayata daima pembe inanç gözlükleriyle bakmak gerekir. Çünkü “seni hayatta bırakmam” diyenlerin arasında doğru söyleyen bir tek Allah'tır. Gurbetteyiz. Vuslat yakındır. Hayat kısa ama umutların, hayallerin en sevdiği gün olan yarınlar vardır. Umut ile yarına! Vesselam.