Türkiye, İran, Irak ve Suriye Ortadoğu diye adlandırılan coğrafyada kurulu devletlerden dördüdür. Bu dört devlet sömürgecilerin sürekli ilgi alanı olmuştur. Her biri üzerinde sürekli oyunlar oynandı, oynanıyor. Bu devletlerin üzerlerinde oyun oynanması demek; gelecekleriyle birlikte tüm varlıklarını kaybetmeleri demektir. Bu devletlerin çevresindeki devletlerde de aynı oyunların oynandığını görüyoruz. Bu tür konulara girdiğimizde genelde şöyle konuşuruz:  “Dış güçler, İslam düşmanları, Siyonistler, Haçlılar Müslümanlara düşmanlık yapıyor, bu yüzden perişanız.”

            Bu iddia doğrudur ama doğru olduğu halde az söylemediğimiz bir husus daha var, o da: “Kendimizi temize çıkarmayalım, asıl suçlu biziz.” Bunu söylemekten kaçınırız. Suçlarımızın keşfetmek, neler olduklarını belirlemek zor değil. Azıcık bir öz eleştiri ve nefis muhasebesi bize bunları söyler. Bağnazlık, sığ düşüncelilik, mezhep taassubu, bilimden felsefeye, edebiyattan teknolojiye varıncaya kadar her alandaki tembellik ve geri kalmışlığımız, içimizdeki kimi yöneticilerin dışarıyla bağlantılarına göz yumma, bizim belli başlı suçlarımızdır.

            Türkiye, İran, Irak ve Suriye yönetici ve halklarının birbirlerine karşı bakış ve davranışları insanı kahredicidir, düşmancadır. Ne deniyor, nasıl yönlendiriliyoruz?“ Şu devlet başkanı Dürzü, şu Şii! Şu Sünni, bu Vahhabi! Şöyle olacaksın, böyle davranacaksın. Yoksa dinsizsin, bilirim yapacağımı!” Düşmanlık, yönlendirme, şartlandırma böyle başlayınca bağnazlaşıyoruz, birbirimizi kesmeye, kurşunlamaya, gömmeye başlıyoruz. Ve sanıyoruz ki, “sevap işliyorum, zındıklar temizleniyor, Allah bana cenneti hazırlıyor, ben kavi Müslüman'ım, falanlara yaşama hakkı yok.” Bu yaklaşımın en taze ve en uç örneği IŞİD terör örgütüdür.

            Bu düşünce ve davranışların İslam'da yeri yoktur. Yaratan bize başkalarının mezhep ve inançlarını belirlemek için baskı yapma, kan akıtma görevini vermemiştir. Bana ne senin mezhebin?  Sana ne benim siyasi düşüncem, felsefi duruşum? Sen hafaza yahut münker-nekir meleği misin? Sonra sen niye falanı götürmeye, filanı getirmeye kalkıyorsun? Aynı coğrafyada yaşayan, izini sürdüğün zaman aynı Yaratıcıya dayanan insanları kendi siyasetin, hırs dolu egon için birbirine düşürmeye, düşmanlık ve gerginlik yaratmaya senin ne hakkın var?

            Bu coğrafyada bize düşen görev ve sorumluluk: Yan yana yaşamak, huzur ve güven ortamını sağlamaktır. Ben ezildiğim zaman sen rahat mı olacaksın, sen ölünce ben mutlu mu kalacağım? Hayır, ne sen rahat olacaksın, ne ben. Soğuk rüzgârlar estiği sürece, soğuk savaşlar yapıldıkça sen de, ben de acılı oluruz

            Bakın. Ortadoğu'nun şu dört devletinde (hatta çevresindeki tüm komşu devletlerde) yaşanan acılar din-mezhep etiketlidir, saltanat kavgasıdır, sömürü ve edilgen özelliklidir. Sonuçta biz kazanmıyoruz, kaybediyoruz.

            Ortadoğu'nun bu dört devletine bakınca, bu dört devletin bölgesindeki diğer devletlere göre her yönüyle daha zengin, devlet tecrübeleri açısından daha deneyimli olduklarını görürüz. Bu dört devletteki yüksek hararetin ana nedeni bu olsa gerek. Bu dört devlette yaşayan insanların yeni ayrışma ve açılımlara gitmeleri, birbirleriyle sürtüşmeleri demek; yeni devletçikler, kolay lokmalar, daha büyük acılar demektir.

            Yazımızı şöyle toparlayalım:

            Dış güçlerin bir hesabı var: İslam ülkelerini bölmek ve buralardaki değerlere konmak. ABD'nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) diye bir hazırlığı var. Uygulamaya konan bu hazırlığa göre Hint Okyanusu'ndan Adriyatik Denizine kadar uzanan hattaki tüm İslam ülkelerinin harita, yönetim biçimi ve yöneticilerini değiştirmek, yeni kurulacak Büyük İsrail ile bu coğrafyalarda yaşayan halkları köleleştirmek. ABD uygulamaya koyduğu bu projesiyle yol alıyor.

            Bu noktada Türkiye, İran, Irak ve Suriye halklarına düşen tarihi bir görev var. O görev şudur: Kucaklarını birbirlerine açmak. Bu durum yöneticiler için de gereklidir. Eğer bu dört devletin yöneticileri bir ittifak/güç oluşturur iseler akan kanlar durur, haritalarımız değişmez, milletlerimiz bölünmez. Türkiye-İran-Irak-Suriye devlet ve halklarının birlikte hareket ettiklerini, tek cephe olduklarını hayal edin bakalım Haçlı Siyonist merkezler bize ne yapabilir? Bir düşünün bakalım bu dörtlü bir olsa PKK, IŞID, El KAİDE, En NUSRA gibi vahşi terör örgütleri yaşayabilirler mi, silah bulabilirler mi, insanları vahşice öldürebilirler mi?