Çok duyduk, Japonlar Türkiye'ye satacakları saat vb elektronik aletlerin parçalarını gemilere yükler, gelirken birleştirirlermiş. Daha çok çalışmak, daha çok üretmek, boşa vakit geçirmemek için bunu yapıyorlarmış.

Japon çocuklarının yetiştirilişi

5-6 sene önce akademisyen bir tanıdığım şunu anlatmıştı: 

“İnceleme ve araştırmalar yapmak için geçici olarak Japonya'ya gittiğimde bir gün sabah dışarı çıktım. Baktım ilkokula giden çocukların sırtlarına ufacık paketler bağlanmış. Bunun ne olduğunu okul idaresi ve anne-babalarına sorduğumda, 'çocuk bezi' dediler. Niye çocukların sırtına bağlıyorsunuz deyince, 'kendi yüklerini taşımaya alışsınlar, herkes üzerine düşeni yapsın. Onun için bunu yapıyoruz' dediler.”

Bir anlaşma sonucu Japonya'da bir yıl kalıp geri gelen yakınımın üniversitede okuyan oğluna, Japonların eğitim-öğretim uygulamaları ve yaşayışları hakkında gördüklerinden birkaçını anlat, öğrenelim dedim.

İşte anlattıklarından ikisi:

“İlkokullardaki boş zamanlarında çocuklarla meşgul olacak yetişkin arıyorlarmış. Sınava girdim, kazandım. Beni günün belli saatlerinde bir okula verdiler. Çocuklarla ilgileniyor, sohbet ediyordum. Baktım çocuklar sırayla sınıflarının temizliğine katılıyorlar. Temizliğe alışsınlar diye bunu yapıyorlarmış. Çocukların anne ve babaları bana sürekli olarak, çocuğum sizi üzdüyse özür dilerim' dediler. Fabrikalarda çalışanlar öğleyin karınlarını evlerinde kendilerinin hazırladığı yiyeceklerle doyuruyorlar.” 

Türk çocuklarının yetiştirilişi

Anne ve babaların Türkiye'de çocuklarının sırtına temizlik bezlerini sarmaları, onlara, “kendi yükünü kendin çek, hayatı bedava yaşamaya alışma” şeklinde bir düşünce aşılamaları mümkün mü? Eskiden Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz bize temizlik ve çalışmaya alıştırmak için nöbetleşe sınıf temizliği yaptırırlardı. Şimdi bunu yaptıracak bir öğretmen kitlesi, buna razı olacak veli bulunabilir mi?

Japonlar çok çalışarak kalkındılar, yolculuktaki zamanlarını bile değerlendirerek dünyanın güçlü üç-beş devletinden birisi oldular. Ya Türkiye? Çoğumuz “tembelleştirme-dilencileştirme-köleleştirme” yöntemiyle dinamizm, insanlık ve ekonomik gücünü kaybediyoruz. Anaokulu, İlkokul ve Ortaokul'a giden çocuklarımız ile onların anne ve babalarına bakınız; tam bir miskinlik yaşanıyor.

“Aman çocuğum yorulma, aman evladım yürüme, aman kızım elini kirletme, aman oğlum toprağa değme. Evladım çantanı ben taşıyayım, çocuğum sen yeme ben sana yedireyim, oğlum/kızım sen dur meyveni ben soyayım. Öğretmenim benim çocuğum nazlıdır dikkat et. Müdür bey, öğretmen çocuğuma kaba davranmış şikâyetçiyim!” 

Sonuçta karşımıza çıkan çocuk kesimi belli; sıska, şımarık, tüketici, problemli, kendine güvensiz vs. Bu tür çocukların her biri bir naylon çocuk, bir robot gibidir. Sanki insan yetiştirmiyor, otomatik bir canlı kütlesi yetiştiriyoruz. Bu kütle sıkışmış bir gaz deposu gibi patlarsa şaşmayalım.

Sorumlulardan beklentimiz

Çocuk, genç ve yetişkin kitlelerimizin fikri, fiziki, ruhi ve içtimai yapısında büyük eksiklikler var. Türkiye dibe vurmadan önce çöküşü önleyecek eğitimci, bilim adamı ve siyasetçiye, millet ve devletimizin bekası için çalışacak korkusuz öncülere ihtiyacımız var.

“Yorulma, yürüme, düşünme, taşıma, sen dur ben varım” diyen her ana-baba, öğretmen ve politikacı geleceğimizi yıkıyor.

Temizlik bezlerini sırtlarında taşıdıkları, sınıf ve sıralarını temizledikleri için geleceğin Japon çocukları Türk çocuklarından daha şanslı görünüyor.

Japonlar için yapılmış birkaç tespit cümlesiyle yazımızı bitirelim:

“Japonlar eşsiz uygulayıcıdırlar.”

“Japon geleneği ortak amaçların yüceltilmesini bireyselliğe üstün tutar.”

“Japon geleneği bireyin kendini sorgulaması, düzenli çalışma alışkanlığını kazanma gerekliliği üzerine kurulmuştur.”